Yıllardır danışmanlık yaptığımız aile şirketlerinin kurumsallaşma yolculuğundaki başarılarında beş temel esas belirleyici oluyor: Ailenin geleneksel kültürü, adalet, bağlayıcı kurallar, değişime açıklık ve liderlik.
Kaçırılarak hunharca öldürülen Eylül çocukların, evlatları tarafından canları alınan anne babaların, trafikteki makasla ölüme itilen canların, eğlence için şiddete maruz kalan hayvanların sorumlusu elbette katillerdir. Peki, bu katilleri yetiştiren toplumun, bizim hiç suçumuz yok mu?
İnsanımızın engin ferasetiyle ortaya koyduğu tercih, yine ders alınacak bir sonuç çıkarmıştır.
Seçmen olarak tercih yaparken toplumsal gerçeğimizin ne kadar farkındayız acaba? Her yaştan insanın anlık ileti bombardımanına maruz kaldığı, sanal doğruların, öz gerçeğimiz olarak süslenip algılarımızı değiştirdiği, hayatı saran cansız ağların, insan insana iletişimi daralttığı, insani değerleri eksilttiği ve nihayet bütünün, 'Ben'in çıkarlarına yenik düştüğü bir çağda doğru tercihler yapabilmek kolay değil. Zira tercih, seçmediklerimizden vazgeçmektir aynı zamanda. Bir "Evet" ile birden çok "Hayır"ı da ilan etmektir.
Varlık âleminin oluşturduğu büyük resmin içine, kendi küçücük resmini konumlandıramayan insan, yalnız kalır, ait olmanın özgüvenini yitirir de kendini yeterli görerek narsisime doğru yürür.
Bir seçmen olarak insan; tercih yaparken kargaşa, korku ve gelecek endişesinden kaçınmak, güven, umut, adalet, kültür gibi değerlere sahip olmak ister. Konu ne olursa olsun bütün kararlarımızın ve tercihlerimizin öz amacı, varlığımızı tehdit edecek unsurlarla başa çıkmak ve hayat kalitemizin sürekliliğini sağlamaktır.
Canlılar âleminin en ileri basamağı insan, eşsiz bir yaratık. Kendini bilen, üretebilen, varlığın tümünü bünyesinde barındıran yegâne canlı. Zihinsel potansiyeliyle dünyayı, ruhsal potansiyeliyle ötesini anlamaya, yorumlamaya ve hayatını öğrendikleriyle yaşamaya çalışan eşsiz bir canlı. Var olduğu günden bu yana garip kaldığı yeryüzünde bilim ile görünen dünyanın kurallarını, vahiy ile görünmez âlemi keşfetmeye çalışmış.
Gerçeğin liderliğinin zayıfladığı, suretin krallığının hüküm sürmeye başladığı modern çağda sabırdan ve onun sahibinden hızla uzaklaşıyoruz. Evde, trafikte, iş ortamında, siyasette kısacası hayatın her anında tahammül sınırlarımız daralıyor ve giderek diğerlerine katlanamıyoruz. Kendimize tahammülümüz de azalmış olacak ki, çeşitli psikolojik sorunlarla iç içeyiz.