Haftaya Soçi'de Erdoğan-Putin görüşmesi ile başladık G20'de alınan kararlarla ve G20'nin marjında gerçekleşen liderler arası görüşmelerle bitirdik.
Haftaya Soçi’de Erdoğan-Putin görüşmesi ile başladık G20’de alınan kararlarla ve G20’nin marjında gerçekleşen liderler arası görüşmelerle bitirdik. Her iki zirve de hem Küresel Güney’e -özellikle Afrika üzerinden hem de orta büyüklükte güçlere (orta dünya güçleri, bölgesel güçler, salıncak devletler, tarafsızlar vb- adına ne dersek diyelim) bazı mesajlar veriyordu. Bu tespit bize bugün Batı ve rakipleri arasındaki mücadelenin tarafların yenişemediği bir noktaya geldiğini ve oluşan/oluşacak koalisyonlar (bakın ittifak demiyorum) üzerinden bir bağlantılar (kim, kimi neye bağlıyor) mücadelesine doğru evrildiğini anlatıyor. Bu bağlantılı olma hali ve bundan stratejik fayda sağlayan aktör olma çabası (connectivity strategy) yeni değil, özellikle Küresel Kuzey ve Küresel Güney arasında yer alan ülkeler ABD-Rusya-Çin rekabeti bugünlere ulaşmadan stratejik bağlantıların alan kapatma olarak görülebileceğini ve tüm büyük güçlerin dostlara ihtiyaç duyacağını fark etmişti. Yol, kuşak, köprü, kanal, koridor nitelendirmesi taşıyan pek çok proje ismi havalarda uçuştu, uçuşmaya devam ediyor. Hem stratejik hem ekonomik beklenti ile orta dünya heyecanlana dursun bağlantının iki ucunda ne yaşandığı hala çok önemli. Bu yüzden küresel diplomasi, Ukrayna Savaşından arta kalan zamanında bu iki ucun kavuşma anı ile ilgili mesajlarla dolu mesai saatleri geçiriyor.
Soçi’de Türk-Rus ilişkilerinin zaviyesi
Soçi’de gerçekleşen Türkiye-Rusya görüşmesinin, elbette iki başkentin doğrudan ilişkilerini ilgilendiren kısımları vardı. Sonuçta iki ülke Karadeniz-Akdeniz arasında bir coğrafyayı paylaşıyorlar ve ticari ilişkilerde geldikleri nokta, her iki aktör için de çok önemli. Bu iki gerçek, Moskova ve Ankara’yı birbirinden vaz geçemez/ vaz geçmek istemeyen aktörler haline getiriyor. Dolayısıyla bazı bölgesel konularda anlaşamasalar bile en üst düzeyde diyalog kurduklarını, uzun uzun telefonda/yüz yüze istişare ettiklerini, birbirleri için ulaşılabilir olduklarını gösteriyorlar. Soçi’de de gösterdiler. Bölgesel dengelerde kırılganlıkların olduğu, aktörlerin enerjisini çekecek, yutacak kara deliklerin, statükonun belirsizliği üzerinden var olduğu bir coğrafi zeminde bu mesaj önemli. Tabi Soçi’de dünya kamuoyunun ilgisini asıl çeken ve yukarıda bahsettiğim Kuzey-Güney hattındaki stratejik bağlantıyla ilgili esas konu Karadeniz Tahıl Koridoru ile ilgili bir gelişmenin olup olmayacağı idi.
Uluslararası toplumun ve konuyu takip edenlerin çok ümitvar olduğunu söylemek doğru olmaz, zira bugün gelinen konjonktürde mesele Rusya-Türkiye meselesi olmaktan ziyade Rusya-Batı meselesinin bir parçası haline gelmişti. Rusya’nın taleplerinin en önemlileri de Rus Ziraat Bankasının Swift sistemine dönmesi ve Rus tahılını taşıyacak gemilerin sigortalanması meselesi de Rusya-Batı itişmesinde Rusya’nın elindeki tüm araçları kullanarak küresel sistemde izole edilemeyecek bir aktör olduğunu gösterme çabasının bir parçasıydı. Ancak tüm bu atmosfere rağmen tarafların, ortak bir zirve sonrası ne mesaj vereceği önem taşıyordu çünkü bu koridorun işlemesine Türkiye’nin önem verdiği biliniyor. Türkiye için mesele, hâkim söylem merhamet, insani yardım, adil bir dünya retoriği üzerine otursa da özünde stratejik. Karadeniz’de işleyen bu mekanizmayı, çok zor koşullarda uygun ve güvenilir aracı (Türkiye) sayesinde işlevsel hale gelen bölgesel bir iş birliği modeli olarak görüyor. Bu modelin BM ile bağlantısı Ankara’ya istediği, bölgesel sorunlarda çözüm için ön alan aktörün küresel ehemmiyeti olacağı tezi ile uyumlu bir örnek veriyor. Ayrıca Karadeniz’de bölgesel sorunların bölge devletleri tarafından halledilmesi Ankara için bir güvenlik önceliği, bunun başarılabildiğini kanıtlamak da önemli. Ayrıca bölge söz konusu olduğunda Ukrayna Savaşından ve Rusya-Batı ilişkilerinin bozulmasından itibaren Kuzey-Güney, Doğu-Batı olası bağlantılarında Ankara’nın merkez olma potansiyeli güçlendi. Bu açıdan zaten işleyen projelere içinde Rusya ve Ukrayna’nın – Ukrayna aracılığı ile ve ulaşım noktalarından biri olarak da Batı’nın- olduğu bir hat daha eklemek, bunun olabileceğini göstermek Türkiye’nin işine geliyor.
Tahıl koridorunda mesaj ne?
Bu noktada Ankara’nın çok çaba harcadığı ve kendi konumu için stratejik faydaları da meydanda, işleyen bir projeden sırf Rusya ve Batı tepişiyorlar diye vazgeçmesi, direnmeden olayı akışına bırakması mümkün görünmüyor. Nitekim Soçi’den de “çabalayacağız” mesajı çıkıyor. G20 Zirvesinin ertesinde basın toplantısında Sayın Erdoğan, BM çerçevesinde koridorun canlanması için hayata geçecek yeni bir çabaya şans verilmesini Türkiye’nin talep ettiğini, kendisinin de umutlu olduğunu söyledi. En azından Ankara’nın ay sonunda gerçekleşecek BM Genel Kurul toplantısına kadar süre kazandığını, bu süre kazanma haline Rusya’nın onay verdiğini söyleyebiliriz. Nitekim Türk heyeti G20 toplantısında bu konuyu dillendirme (-ki AB filan alternatiflerden bahsederken) ve sonuç bildirgesinde övgü alma yani koridorun öneminin tasdik edilmesi şansı da yakaladılar. Kiev ve Moskova’nın kendi tahıllarının piyasaya çıkışı için alternatifler üzerinde çalıştıkları biliniyor, ancak G20 bildirgesinde de yer aldığı biçimi ile gıda ve arz güvenliği ve ima edildiği biçimiyle Küresel Güney’in istikrarı ile koridor arasında kurulan bağlantının her alternatif için geçerli olmadığı biliniyor. Hatta kimi alternatifler, alt yapı güvenliğinin sağlanmasındaki zorluklar düşünüldüğünde istikrardan ziyade korku ve tırmanma üretebilir. Moskova’nın Soçi’de ortaya attığı 1 milyon ton Rus tahılının Türkiye ve Katar aracılığıyla ihtiyacı olan bazı Afrika ülkelerine bedelsiz sağlanması önerisi nereye oturuyor, G20 toplantısı akabinde daha net görebiliyoruz.
Bu öneri ilk duyulduğunda nitelik ve nicelik olarak tahıl koridoruna alternatif olamayacağı söylenmişti- ki doğru. Türkiye, ortaya atılan bu tür önerilerin bir alternatif değil tamamlayıcı olarak görülmesini istiyor-bu doğru. Şimdi, G20’de Afrika ve Küresel Güney’in istikrarı ön plana çıkartılırken ve orta büyüklükte güçlerin yer aldığı stratejik bağlantıların Kuzey-Güney, Doğu-Batı arasında yeni yol ve koridorlara dönüşebileceği (Hindistan-Ortadoğu- Avrupa Ekonomik Koridoru) gösterilirken, Rusya-Türkiye-Katar (Körfez diye okuyalım)- Afrika arasında bir bağlantının hayata geçirilmesi- tahıl koridorunun kaderinden bağımsız olarak- önemli. Rusya bu işi anti-emperyalizm, Türkiye adil dünya söylemi ile parlatıyor. Katar, büyük ihtimal küçük devlet gücü, küçüklerin gücü mealinde bir cila kullanacaktır. Bu söylemlerin hepsinin ve 1 milyon tahılın Afrika’da çalacağı kapılar, cezbedeceği kalpler var.
G20’de önemli gelişmeler
Yeni Delhi’de gerçekleşen G20 zirvesinde Kuzey, Güney ve ortadakiler bir araya gelmişken kapı çalacak söylemler, cezbelenecek kalpler konusunda da bir yarış vuku buldu. Hatta Ukrayna ve savaş konusunda farklı fikirlerin olduğu gerçeği bile ikinci planda kaldı denilebilir- zaten bu nedenle de bir deklarasyona ulaşılması yani resmi zirve kararlarının yayınlanması mümkün oldu. Yarışmada en öndeki fikir, Afrika Birliğinin aynen AB gibi G20’ye üye olması fikri, Afrika’nın istikrarının Güney’in istikrarı ile eş tutulduğu bir ortamda gerçekleşti. Sahnede, ev sahibi olmanın avantajını Modi kullansa da, Türkiye’nin büyük destek verdiği bir üyelikti bu. Ankara, Fransa ve Avrupa’nın Afrika’da soluğu kesilince boşluğu birilerinin dolduracağını ilk fark eden aktörlerden. Ankara’nın Afrika politikası insani diplomasi, yumuşak güç ve ekonomik kazan kazan üzerinden tanımlanıyor ve farklı bir yol sunuyor. Ama yine de kuzey-güney, doğu-batı bağlantısı önemli. Bu bağlantıyı, kimi zaman Ankara kendi kurum ve şirketleri üzerinden sağlıyor, kimi zaman ise büyük güçler dışında Afrika’da zaten var olan/ oraya giren bazı aktörlerle temasta olmak avantaj taşıyor. Bu noktada Hindistan ve Körfez ülkelerini yabana atmamak lazım, üstelik salıncak ülkeler olarak farklı aktörlerle iş birliğine açık oluyor ve istikrarlaştırıcı/istikrarsızlaştırıcı etki yaratabiliyorlar. Türkiye, G20 hattında ve ötesinde bu ülkelerle Afrika ve Asya’da (MİKTA bu bağlamda önemli) kimi iş birliklerini geliştirebileceği, oyunda olduğu mesajını veriyor.
Öte yandan, yarışı önde tamamlayan ikinci fikre, Hindistan-Ortadoğu- Avrupa Ekonomik Koridoru fikrine ve katılımcılarına (Suudi Arabistan, AB, Hindistan, BAE, Fransa, Almanya, İtalya, ABD) da dikkatlice bakamız lazım. Bu proje doğası gereği Çin’in Bir Yol projesine rakip proje olarak lanse ediliyor. İtalya’nın Bir Yol Bir Kuşak’tan çekildiği günlere rast gelmesi de bu algıyı güçlendiriyor. Ama bence Körfez-Avrupa bağlantısı ve geçebileceği kanallar düşünülürse ABD’nin uzun süredir yatırım yaptığı Körfez-Akdeniz (İbrahim Anlaşmalarını düşünün), Körfez-Kuzey Afrika-Avrupa bağlantıları açısından da Washington’un emeğinin karşılığını aldığını göstermesi bakımından önemli. Sonuçta, ön plana çıkartılan elektik, internet ve yeşil hidrojen bağlantıları kulağa yabancı gelmiyor. Neyse ki bugün G20 zirvesi ve ötesinde Türkiye bu hattaki tüm mihenk taşları ile diyalog halinde. G20’de gerçekleşen Erdoğan-Sisi, Türkiye-Suudi Arabistan, Türkiye-BAE görüşmelerini bu çerçeveden görün. Geçenlerde gerçekleşen Türkiye-Yunanistan Dış İşleri Bakanları arasındaki görüşmeyi bu çerçeveden görün, yine bu hafta öne çıkan Türkiye-İsrail enerji bakanları arasındaki görüşmeyi bu çerçeveden görün. Kuzey’de savaş var, Güney acı çekiyor, ortada herkes herkes ile görüşüyor. G20 Zirvesi gibi platformlar, kimi kimi bağlayacak, nasıl bağlayacak, hangi güzel sebebi kullanarak bağlayacak sorusuna cevabı Kuzey kadar Güney ve ortada duranların da vereceğini görmemiz bakımından önem taşıyor.