Geçtiğimiz hafta Ukrayna Savaşı bağlamında da çokça ve bolca dillendirilen “Üçüncü Dünya Savaşı geliyor” korkusu açısından da çok kritik bir haftayı nur topu gibi bir Rus doktrini ile geride bıraktık.

 Bu doktrinle beraber nükleer silahlı bir büyük gücün nükleer silah eşiğini nasıl ciddi bir şekilde düşürebildiğini, bunu doktrin olarak kayda geçirdiğini, açıkça ilan ettiğini, kendisinin ciddiye alınması gerektiği ile ilgili uyarıyı nasıl uluslararası topluma verebildiğini de gördük. Batı’daki düşünce kuruluşları, “ya işte bildiğimiz Rusya, Doğu cephesinde değişen bir şey yok” söylemini kullanmaya devam ediyorlar. Zaten, işleri bu raddeye getiren, Rusya’nın nükleer silah kullanma eşiğini bu kadar açık ve düşük hale getirmesinin önünü açan bu “Rusya’yı kaybetmeye/kayıpta pazarlığa zorlayabiliriz” havası. Batı düşünce kuruluşları ve başta ABD olmak üzere G7 ülke yönetimleri “nükleer caydırıcılığı” yeterince ciddiye almıyor görünüyorlar, böylece de kendi söylediklerine kendilerini de inandırarak Batı’nın stratejik amaçları açısından çok da güzellikler içermeyen bir noktaya doğru gidiyoruz.

ATACMS kararına karşılık Rus adımları

Pimi Biden yönetiminin ATACMS kararı çekti. Böylece Rusya devlet başkanı Putin’e 25 Eylül’de ilk kez duyurduğu Rus Nükleer Doktrininde yapılacak revizyonu ilan etme, bunu bir misilleme olarak sunma şansı doğdu. Rusya ayrıca, nükleer doktrinini gerçekleştirebilecek kabiliyeti olduğunu ama hemen şimdi, kırmızı çizgi geçildiği ilk anda gerçekleştirme niyeti olmadığını göstermek için Ukrayna topraklarını, kendi egemen toprağına yönelik ATACMS saldırısına misilleme olarak Oreshnik füzesi ile vurdu. Kommersant’ta 22 Kasım tarihinde çıkan haber Putin’in askeri-savunma sanayi kompleksinin liderleriyle bir araya geldiğini ve Orenshnik denemesinden ne kadar memnuniyet duyduğunu aktarıyor. Putin, böylece Ukrayna’ya yaptığı misillemeyi içeride bir deneme (hipersonik, balistik füzelerle rakibin hava savunma sistemlerinin nasıl aşıldığını gösteren bir deneme) olarak nitelendirerek el yükseltmenin Rusya adına her biri stratejik amaç içeren basamakları olduğunu söylüyor. Sözü geçen toplantıda Putin, şöyle bir espri de yapmış: “modern dünyada diplomatların ve uzmanların çabaları giderek önemini kaybediyor, en nihayetinde kararı Oreshnik veriyor”, sonra da eklemiş “biz de Orenshik yapıyoruz”. Evet, nasıl manalı bir espri, nasıl manalı bir espri; hiç güleceğimiz yoktu doğrusu.

Moskova Ukrayna Savaşı’nın başından itibaren kanıtlamaya çalıştığı Ukrayna savaşının nükleer caydırıcılığın işlediği koşullar altında bir konvansiyonel savaş olduğu gerçeğini hızla kanıtlamaya doğru gidiyor. Batılı stratejistleri bu başarısızlık üzerine nasıl tebrik etmeli bilmiyoruz. Eğer tırmanma önümüzdeki iki ay içerisinde kırmızı çizgiyi geçmez ve Rus nükleer doktrini doğrultusunda bir eylem gerçekleşmek zorunda kalmazsa- yani Rus nükleer caydırıcılığı işlerse-, ve Trump, başına bir şey gelmeden Putin ile masaya oturursa (Kiev’i ikna etmek için ABD’nin elinde baskı araçları olduğunu biliyoruz) Ukrayna’nın bir kısmı artık Rusya’nın denetiminde olacak. Barış anlaşması tamamlanırsa Ukrayna’nın bölünmesi meşrulaşacak. Eğer, kırmızı çizgi o veya bu nedenle geçilir ve Rus nükleer caydırıcılığı 2020 dokümanında zikredildiği biçimiyle “kaçınılmaz olarak misillemenin gerçekleşmesi” bağlamında işletilirse Ukrayna’nın bir kısmı yok olacak. Süper plan doğrusu. Bu kötü senaryoya karşı ABD’nin olası nükleer cevabı konusunda pek çok uzman ABD nükleer doktrinin Rusya kadar açık olmadığını, bazı muğlaklıkları barındırmaya devam ettiğini söylüyorlar, ki haklılar. Üçüncü Dünya Savaşının pimini çekmek konusunda çok iştahlı ve irrasyonel hareket etmek için son iki ayının gelmesini bekleyen Biden Yönetimi, tabi nükleer caydırıcılığın doğası gereği, savaşa atlamak konusunda daha isteksiz ve iştahsız. Tüm bunların sonucunda Rusya, iyi senaryoda da kötü senaryoda da nükleer silahlarının ve nükleer caydırıcılığının işe yaradığını ya bir şey kazandığını ya da kaybetmeye zorlanamayacağını (-ki bu herkesin bir şeyler kaybettiği yeni bir oyunun ortaya çıkması demek) kanıtlayacak. İşte bu doğrultuda çok stratejik bir adım, savaş koşulları dahilinde meşrulaştırılarak atıldı ve Rus Nükleer doktrini (resmi adıyla Rusya Federasyonu’nun Nükleer Caydırıcılık Politikasının Temel Prensipleri) revize edildi.

Yeni prensipler

Peki revizyonda önemli ne gibi değişikler var. Önce değişmeyen yönlerinden bahsedelim. Öncelikle Rus nükleer doktrini, nükleer silah kullanma eşiğini Rusya adına düşürmüş olsa da hala stratejik amacını nükleer caydırıcılık olarak koyuyor. Yani temelde savunmacı bir doktrin. Bazı Rus uzmanlar 2020 ve 2024 versiyonları arasında nükleer caydırıcılığın bir amaç olarak tanımlandığı satırlarda vurgu farkı bulmuşlar. Ben günümüz teknolojik koşullarında ve Rusya’nın nükleer olmayan saldırılara da nükleer cevap verme hakkını kendisine Soğuk Savaş sonrası dönemde tanıdığı (ilk vuruş hakkı) düşünülürse, kelimeleri didiklemeyi anlamsız buluyorum. 2024 versiyonu, tıpkı daha önceki versiyonları gibi caydırıcılık ve konvansiyonel/nükleer tehditlere nükleer cevap verebilir olmayı iç-içe geçiriyor. Bunun dışında “nükleer caydırıcılığın” tanımlandığı kısımlardaki en önemli iki değişiklik “cuk” diye Ukrayna Savaşı ve/veya savaş sonrası Ukrayna’ya verilecek Batı teminatları ile ilgili spekülasyonlara oturuyor. Buna göre “nükleer silaha sahip olmayan bir devletin, nükleer silaha sahip bir devletin yardımı ile Rusya Federasyonu ve/veya müttefiklerine yönelik saldırısı müşterek saldırı kabul edilecek”.

Zaten Medvedev, ATACMS’ların Ukrayna tarafından kullanılmasından sonra saldırının ABD desteği nedeniyle bu doktrine göre NATO saldırısı sayılacağına yönelik bir sosyal medya paylaşımında bulundu. Biden yönetiminin- tam olarak ne sınırlarla verdiği bilinmese de- ATACMS’ların egemen Rus toprağına yönelik derin vuruş için kullanılması iznini belli sınırlamalar çerçevesinde verdiği söyleniyordu. Kursk’a yönelik Rus operasyonunun caydırılması ve Rusya’nın Kursk’daki Ukrayna mevzilerine yönelik askeri/lojistik saldırı noktalarının vurulması. Ya da bu noktalar daha derinliğe taşınırsa Rus petrol/enerji alt yapısının sınırlı çerçevede vurulması. Rus nükleer doktrini bu sınırlıkların çok anlamlı olmadığını bize söylüyor. Zira sayfalar ilerledikçe askeri tehdit olarak görülebilecek 2020 doktrinindeki listeye eklenen yeni güvenlik risklerinin çok geniş çerçevede tanımlandığını görüyoruz. Buna göre 1- Rusya Federasyonu’nun bir parçasını hayati bağlantı ve iletişim noktalarına erişimini engellemek için izole etmeye çalışmak (Batı Kaliningrad politikasını gözden geçirmek durumunda kalacak demek); 2-Rusya Federasyonu içerisinde ekolojik tehlike yaratabilecek, ekolojik ve sosyal felaketlere neden olabilecek varlıklara yönelik potansiyel saldırı (Ukrayna’nın Kursk Nükleer Güç Reaktörü ’nü bir şantaj olarak kullanma olasılığı dillendiriliyordu). 3-Rusya Federasyonu’nun sınırlarına yakın rakip askeri yapılanmanın kurulması ve genişlemesine neden olabilecek yeni ya da var olan askeri koalisyonların kurulup genişlemesi (aslında bu çoktan gerçekleşti ama Rusya Ukrayna, Belarusya ve Moldova konusunda çok ciddi olduğunu söylüyor); 4-Rusya Federasyonu sınırlarına yakın rakiplerin büyük askeri tatbikatlar planlamaları ve gerçekleştirmeleri. Batılı düşünce kuruluşları bir şeyi doğru okumuş: Bu doktrinde kırmızı çizgi bir yandan son derece net ve düşük seviyede çiziliyor, bir yandan da son derece muğlak, zira yukarıdaki risklerin tehdit haline dönüp, Rusya ve/veya Belarusya’nın egemenlik ve toprak bütünlüğünü tehdit ettiğine karar verecek Rus siyasal iradesi, bir başka deyişle Başkan Putin.

Kırmızı çizgi çok net

Gelelim kırmızı çizginin çok net olduğu yere: 2024 versiyonu, Rusya Federasyonu’nun şu durumda nükleer silah kullanacağını söylüyor: Rusya Federasyonu ve/veya müttefiklerine yönelik nükleer ya da başka bir kitle imha silahı ile yapılacak saldırıda ve Rusya Federasyonu ve/veya Belarusya’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ciddi derecede tehlikeye atacak konvansiyonel silah saldırısına karşı. Bu çerçeve çizilirken Belarusya iki ayrı şekilde nükleer doktrinde Rus nükleer caydırıcılığının koruması altına alınmış. Hem bir müttefik olarak hem de potansiyel düşmanın Rusya’nın Rusya Federasyonu topraklarında ve dışındaki askeri tesislerine yönelik nükleer veya diğer kitle imha silahlarıyla yapacağı saldırıya karşı cevaben kısmında Rus taktik nükleer silahlarına ev sahipliği yapan aktör olarak. Rusya ve Belarusya’nın toprak bütünlüğü ve egemenliğini bozacak konvansiyonel saldırıları da Doktrin sıralamış: hava ve uzay saldırı silahlarının (stratejik, taktik seviye hava saldırısı, hipersonik ve balistik füzelerin kullanılması, dron ve diğer hava saldırıları) Rusya’ya yönelik kitlesel olarak kullanıldığına yönelik güvenilir bilgiye ulaşıldığında ve Rusya sınırını bu saldırı araçları geçtiğinde.

Bu tabloya bakıp, Batılı stratejistlere bir iki şey söylemek isterdim: İlk olarak, kabul edelim Doğu cephesinde bir şeyler değişti. Nükleer caydırıcılığın işe yaradığının kanıtlanması noktasında bir şey değişmedi. Ama caydırıcılık kırmızı çizginin korunması noktasında işe yaramazsa Rusya nükleer silahını kullanacak. Kullanabilirliğini sağlayan ve kanıtlayan bir doktrin kaleme alması bundan. Bu konuda Rus ruleti oynamak (zira yine analizlere yansıyan haberlere göre ABD bu şansı Doktrin açıklanmadan önce %50 olarak görüyormuş) Batı’da, Avrupa’da kimsenin ve Ukrayna’nın işine yaramayacaktır. Üstelik “müşterek saldırı” değerlendirmesinde Rusların silahı kimin kafasına dayayacağı da belli değil. Sözün özü, bu doktrin ciddiye alınmalı.