İsrail’in İran’a yönelik beklenen misillemesi geldi.
Misilleme, yani İsrail’in İran’ı doğrudan hedef alması bekleniyordu ama hem İsrail aşırı sağı misillemenin tonundan memnuniyetsiz hem de İran, İsrail saldırısını, önemsiz atlatılabilir zararlarla tamamladığı mesajı vermek arzusunda. İran’ın yönelimi anlaşılabilir zira zaten stratejik sabır ve kendini sınırlama stratejilerine oynayan bir aktör. Tahran’ın hayal görmediğini biliyoruz. İsrail de İran da İsrail-İran savaşının başladığının farkındalar. Ancak bu savaş illa her gün tarafların birbirini tam kapasiteyle vurduğu bir savaş olmak zorunda değil.
İran-İsrail Savaşı, ama mücadele kisvesinde…
Şu anda İran-İsrail savaşı daha çok bir mücadele formunda. Her iki tarafında hakkımızı ve güvenliğimizi savunuyoruz demek için yeterli sebebi var. Dolayısıyla, İran için işi hızla tırmandırmanın – hele ki Lübnan’da Hizbullah meşgulken ve ABD, Husileri bir Amerikan operasyonu ile vurmuş, geleceğe yönelik Yemen hattını ben hallederim mesajını vermişken- bir getirisi görünmüyor. İran, Biden Yönetiminin her halükârda sonuna gelindiğinin farkında ama hala ABD, Harris mi, Trump mı, buna cevap vermiş değil. Dolayısıyla İran için stratejik sabrını mücadele olma unsuru ile birleştirecek ve sahada İsrail’in sıkışmışlığını gösterecek çok değerli neredeyse 3, 3.5 aylık bir süreç var. Üstelik bu süreç ABD halkı başkanlık seçimlerinde açık bir tercihte bulunmazsa çok daha uzayabilir. Times-Siena’nın son anketleri ABD başkanlık yarışını eşit (%48-%48) gösteriyor. ABD seçimleri kamuoyu anketlerini çoğunlukla yanıltmıştır ama muhtemel çok yakın bir yarış olacak ve seçim sonrası iki tarafın da yenilgiyi kabul etmediği bir tablo ile karşılaşabiliriz. Bu, oyların yeniden sayılması, hukuki süreçlerin devreye sokulması filan demek. Bir tür kaos, bir süre ABD politikasını Biden’ın topal ördekliğine kitliyebilir. Böyle bir durumda İsrail, el yükseltmeyi doğrudan İran’a karşı yapmak yerine Gazze ve Lübnan savaşlarına ağırlık verir. Göstermelik bir biçimde orada-burada esir-rehine takas anlaşması için arabulucular buluşur- ki bu hafta buluşacaklar mesela ve buradan da anlıyoruz ki Hamas -masada olmasa da lideri öldürülmüş olsa da- karar verici konumunda birileri üzerinden süreci götürmeye devam ediyor. İran da bu süreçte Hizbullah ve diğer İran destekli milisler üzerinden İsrail'in aslında “kazanmadığını”, “mücadelenin bitmediğini” gösteren adımların atılmasının önünü açar. Nitekim geçtiğimiz haftalarda Hizbullah’ın dronlarla neleri hedef alabildiğini, Netanyahu’nun konutunun dahi vurulabildiğini görmüştük.
Tırmanmayı engellemek için tırmandır
Zaten bu gidişattan çok memnun olmayacak İsrail sağı, Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan akşam/sabah üç dalga halinde gerçekleşen misillemenin tonundan hoşnut değiller. Gallant, daha önce hızlı, beklenmedik ve acımasız bir cevap vaat etmişti. Cevap, yeterince beklenmedik ve acımasız değil İsrail aşırıcılarına göre, zira İsrail’in kesin zaferi ile sonuçlanan bir saldırı ile karşı karşıya değiliz. Yine daha önce çokça tartışılan, hatta Netanyahu’nun Biden ile konuştuğu senaryoların iki vurucu etki yapacak saldırı olasılığından bahsettiğini hatırlarız: İran’ın enerji alt yapısının ve nükleer programının hedef alınması. Oysa İsrail hedefli biçimde İran’ın askeri tesisleri ve hava savunma sistemlerini hedef almış görünüyor. Yani İran’ı ekonomik ve siyasi olarak felç edebilecek vuruşlar yerine askeri strateji açısından İsrail’in kabiliyetlerini gösteren ve İran’ın el yükseltme kabiliyetlerini kısıtlamaya yönelik bir saldırı ile karşı karşıyayız. Bu arada ben İsrail misillemesinin bir el yükseltme olduğu ve Tel Aviv’in bazı kırmızı çizgileri aştığını düşünüyorum ama burada sergilenen el yükseltme daha çok bir “tansiyonun düşmesi için tırmandırma" (escalate to de-escalate) şeklinde.
İsrail, elbette tansiyonun düşmesinden İran’a kazanç kapısı açacak bir pazarlık sürecine doğrudan/dolaylı oluşmasını ummuyor. Söz ettiğimiz stratejinin de özü şudur: Rakibe çatışmayı bir sonraki aşamaya taşımasının rakip için çok çok maliyetli olacağını göstererek rakibi yeni bir çatışma döngüsü başlatmaktan caydırmak. İsrail’in bu misilleme esnasında bilgi verdiği, istihbarat desteği gördüğü anlaşılan ABD’den (her zamanki gibi derhal saldırılarla bir ilgisinin olmadığını açıkladı) gelen açıklamalar da bu minvalde. Bu yazının başında İran’ın da temayülünün bu yönde olmasını beklediğimizi dillendirmiştik. Böylece, eğer tırmandırmama seçeneğini seçerse İran, İsrail-İran tepişmesinin bir sonraki anına kadar sabırla bekleyip, Hizbullah, Hamas ve diğerlerinin, uluslararası ve bölgesel kamuoyu ile birlikte İsrail’i rahatsız etmesi seçeneğine oynayacak. Zaten kısa süre içerisinde sınırlı ateşkes- rehine anlaşması filan olmaz ise (ki ben böyle bir gelişme beklemiyorum) Tel Aviv’in Gazze’de bir kampa/okula/hastaneye saldırdığını, Lübnan’da BM misyonu avladığı haberlerini görürüz ve gündemimiz İsrail’in savaşının birinci ve ikinci cephesine odaklanır. Deniyor ki bu cephelerdeki nahoşluk (hem askeri olarak zaferi kazanamama hali – Hamas ve Hizbullah bitmedi, rehineler kurtarılamadı- hem de insani açıdan yaşanan nahoşluklar) Netanyahu’yu dikkatleri İran cephesine çekmeye, İsrail’in İran meydan okumasını tamamen ortadan kaldıracağı zafer anına oynamaya itiyor. Son saldırı, stratejik amaçları açısından önemli ama İran’ı tırmandırıcı adım atacak (Körfez’i vurma, Nükleer silah elde etme gibi) eylemlere sevk etmeyecek derecede sınırlandırılmış bir eylemdi.
Misillemenin hedefleri ve mesajları
Bazılarının çok kolay dile getirdiği “danışıklı dövüş” denilen açıklamaların artık literatürümüzden/ söylemlerimizden kalkması gerektiğini düşünüyorum. Taraflar birbirlerini ciddi olarak vuruyorlar ve dahası karşı tarafın stratejik hamlelerini düşünerek vuruyorlar. Cuma gecesi İsrail de aslında tıpkı İran’ın İsrail’e yönelttiği gibi, çok ciddi bir saldırı gerçekleştirdi. Ayrıca Irak ve Suriye’deki bazı hava savunma sistemlerini etkisiz hale getiren stratejik derinliğe sahip bir saldırı yaptı. Dolayısıyla ciddi ve ciddiye alınması gereken bir kabiliyet gösterdi. Bu kabiliyet İsrail’in İran sınırlarına çok yaklaşmadan İran’ı vurabilecek, hedef gözeterek vurabilecek hava gücüne sahip olduğunu gösteriyordu. Irak ve Suriye’deki hava savunma kabiliyetlerinin İran’a sağladığı stratejik derinlik böylece anlamsızlaşıyor, merkezi Irak yönetimi ve Şam açısından İran’la yakınlığın maliyeti artırılıyor. Bir başka açıdan da düşünürsek, İran’ın ileride savunmasının değeri böylece sarsılıyor. Öte yandan bazı uzmanlar, bu tür bir kabiliyet sergilenmesinin asıl hedefinin İran’ın nükleer programına yönelik bir vuruş için nabız yoklama/sınama olduğunu da söylüyorlar. İran hava savunma sistemlerinin (Rusya’dan temin edilen) S-300 sistemlerinin üçünün son saldırıda hasar aldığı söyleniliyor.
Gerçi İran’dan yapılan açıklamalar İsrail saldırısının İran hava savunma sistemleriyle büyük ölçüde durduruldu yönünde, üç S-300 sisteminde de ufak hasarlar olduğu, sistemlerin kısa sürede operatif olacağı yönünde. İş, İran-İsrail çatışmasında bir noktada, “o ne dedi, bu ne dedi” haline geliyor ama S-300’lerin kısmen de olsa zarar görüp devre dışı kalması önemli. İsrail, bir önce gerçekleştirdiği saldırıda da bir S-300 sistemini hasarlı hale getirmeyi başarmıştı. İran-Rusya yakınlaşması içerisinde bu tür sistemlerin Tahran’a tedarik edilmesi çok önemli bir yer tutuyor ve Rusya bu yolda muhtemel desteğine devam edecektir. Fakat Rusya’nın da şu anda eli çok serbest değil. Herkesin bildiği gibi Ukrayna Savaşının akıbeti meçhul. İronik bir biçimde Trump, iktidara gelir ve Ukrayna Savaşı’nı vaat ettiği üzere bir günde bitirirse Rusya Batı Cephesini daha az düşünmek zorunda kalabilir ve İran-İsrail tepişmesinde daha çok varlık gösteren bir dış güç olarak ortaya çıkabilir. Suriye üzerinden ortaya çıkan baskı şimdiden Rusya’yı bazı manevralara zorluyor ama açık-seçik bir adım atılmaması da (Suriye-Türkiye normalleşmesi de buna dahil) henüz Rusya’nın kendisine avantaj sağlayacak bir gövde gösterisine ikna olmadığını/ bunun yolunu bulamadığını bize düşündürüyor.
Hasarlı hava savunma sistemlerinin ne kadar sürede operatif olabileceği önemli, çünkü bu saldırıyı gelecekte İran nükleer tesislerine yapılabilecek bir saldırının provası olarak yorumlayanlar var. New Yor Times ve Haaretz’de bu yönde analizler çıktı. Parchin’deki tesislerin- ki buranın geçmişte İran nükleer silah geliştirme programıyla ilgili gizli bir askeri tesis olarak bilindiği söyleniyor- hedef alınması bu yönde bir mesaj sanki. Bu arada bu mesaj İsrail adına “inkâr yoluyla caydırıcılık” (deterrence by denial) için bir vuruş olarak da değerlendirilebilir. İsrail, İran’ın nükleer silah geliştirme tehdidini ciddiye alan bir aktör, bunun İran için tırmandırmanın en son noktası işlevini gördüğünün de farkında. Dolayısıyla tesisin hedef alınması ve hava savunmasının kısmen de olsa aşılması İran’a son adımı atmadan vurulabileceği uyarısı. Fakat yine uzmanlar İran nükleer silah programının tek ayaklı olmadığını, yer altında başka tesislerde de hazırlıkların muhtemelen yapıldığını, ayrıca İran’ın bu konuda elde ettiği know-how’ın sabotaj-ön alıcı vuruşla filan yok edilemeyeceğini söylüyor. Yine de İsrail’in Ortadoğu’nun herhangi bir noktasını uzaktan ve büyük isabetle vurabilecek kapasiteye sahip olduğu mesajını böyle bir tesis üzerinden vermesi, caydırıcılığın temelde politik ve psikolojik olduğu düşünülürse çok önemli. Üstelik, İsrail, verdiği mesajı güçlendirmek için cezalandırma aracılığı ile caydırıcı (deterrence by punishment) unsurlarla son saldırısını bezemiş durumda. Yine New York Times’da çıkan bir haber-analizden öğreniyoruz ki son saldırıda İsrail’in hedefleri arasında İran için kritik önemdeki petrol ve petro-kimya tesislerini (Bandar Imam Humeyni petro-kimya kompleksi, -ki Bandar Imam Humeyni limanına yakın konumda, Abadan petrol rafinerisi ve Tange Bijar gaz sahası) koruyan hava-savunma sistemleri varmış. İsrail’in ne demek istediğini anlıyoruz, kritik noktaları koruyan savunma sistemlerini etkisiz hale getirebilirim. Yarın adım atarsan, benim adımım ekonomini bitirecek düzeyde bir cezalandırma saldırısı olur.
Ne beklemeliyiz?
Sözün özü, el yükseltmeyi zorlaştıracak mesajların her anlamda İran’a verildiği kritik bir saldırıyla karşı karşıyayız ama bu saldırı İsrail’in istediği kadar /ABD’nin umduğu kadar inkâr aracılığıyla caydırıcı öğeye sahip görünmüyor. İran’ın hala son adımları atma kabiliyeti ve niyeti koruduğuna yönelik mesajlar verdiğini görüyoruz. Kısa bir süre sahada gerilim Lübnan/Suriye-Gazze hattında sıkışık kalabilir çünkü bölgede iki aktör arasında tırmanma korkusu tamamen geride bırakılmadı ama İran ve İsrail birbirlerini tam anlamıyla caydıramadıkları müddetçe, ABD İran’ı tam anlamıyla caydıramadığı/ikna edemediği müddetçe İran-İsrail vuruşmasını görmeye devam edeceğiz. Yeni vuruşma anına kadar şimdilik taraflar zarar-ziyan kontrolü yapıp, kazançlı hissediyorlarsa alanlarını bunun üzerinden genişletmeye çalışacaklar.