Bugün yeni bir Suriye gerçeğine uyandık. 2012’de gerçekleşmesi beklenen 12 yıl sonra aniden gerçekleşti.

Aslında bir yandan halkı ile kanlı bıçaklı, patronları aracılığıyla hayatta kalabilen aktörlerin başına ne geliyorsa o geldi. Şam’da Baas Rejimi ve Esat devrildi. Devrilirken Suriye Ordusu’nun varlığı filan da hissedilmedi. Şam’ı güya koruması gereken elit birlikler ortada görünmediler. Rejim’in karar verici mekanizmaları direnemediler. Bugün basına yansıyan Suriye’nin kuzeyinden güneyine bir heyecan dalgası. Muhaliflerin Deyrizor’a da çatışmasız bir şekilde girdiği haberleri geliyor. Doha’dan dün yayınlanan bildiri Astana ortakları ve Arap Devletlerinin yeni Suriye gerçeğini ve bundan sonraki siyasi süreci (2254 sayılı karar doğrultusunda) selamlaması olarak okunabilir. Zaten muhalif güçler de verdikleri mesajları siyasi kapsayıcılık üzerinden vermeye çok özen gösteriyorlar. Kitle imha silahları ve kimyasal silahların kullanılması ile ilgili -bunu meşru görmedikleri yönündeki- açıklamaları bazı aktörlerin kırmızı çizgilerinin geçilmeyeceği mesajını da taşıyor.  27 Kasım’da Muhaliflerin sınırlı olarak başlattıklarını duyurdukları operasyon ilk başarılarını aldığında rejimin başının dertte olduğunu ve Suriye haritasının değişeceğini herkes tahmin etmişti ama bu hızla ve çok sınırlı çatışmalar içerisinde olacağını fazla kişinin beklediğini sanmıyorum.

Yeni bir bölgesel dengenin arifesinde beklenen iki anlaşma

Tüm bu tablo bize sahada ilerleme olurken arkada bu sahayı izleyen/sahayla ilgilenen aktörlerin belli bir uzlaşmaya ya da anlaşmaya vardığını düşündürüyor. Pazarlıklar bitmiştir, bitmemiştir- o ayrı bir konu ama- bu uzlaşma ve anlaşmaların sadece Suriye zemininde de okunmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Bu girizgahtan sonra bence durduğumuz noktada iki şey söyleyebiliriz: 1- Suriye halkı Şam’ı yendi; İdlib Şam’ı yendi ve Ortadoğu’da bir direniş ekseni diğerini yendi. Ebetteki bu zafer ve yenilginin yeni bir kazananlar- kaybedenler listesi var. 2- Suriye, yeni Ortadoğu dengeleri için bir mihenk taşı olabilir. Bu taşın mihenk oluşunu sabitlemek için iki anlaşmanın daha gerçekleşmesi beklenebilir.

Ukrayna Anlaşması

İlki Ukrayna anlaşması. Bu anlaşmanın sinyalini ve iki sahanın/ iki sahanın pazarlıklarının irtibatlı oluşunu bugün Trump’ın sosyal medyadan yaptığı paylaşımdan da anlayabiliriz. Trump, Suriye’de Rejim’in devrilmesini İran ve Rusya’nın güçsüzlüğüne bağlayan klasik bir – Amerika sizden daha güçlü- mesajından sonra Rusya’nın sınırlılığının temel nedeninin Ukrayna Savaşı, ekonomik durum vb olduğunu söyleyerek hadi Ukrayna’da anlaşalım dedi. Mesaj, Rusya’nın hoşuna gidecek bir tonda olmasa da Ukrayna’daki olası anlaşmadan Rusya için önemli kazanımlar çıkacak görünüyor. Suriye’deki varlık hattı Rusya için değerli olsa da Ukrayna savaşını kazançlı bitirme şansı yanında bu değer sönük kalıyor. Ayrıca Rusya, Rejim üzerinden varlık hattını kaybetmiş olabilir ama Şam düşerken Muhaliflerle savaşmadığı için Muhaliflere ulaşmak üzerinden ve bölgesel aktörler üzerinden bugüne kadar elde ettiği kazançların bir kısmını görünür ya da görünmez biçimlerde elinde de tutabilir. Sonuçta Türkiye-Rusya diyaloğu Şam’ın son gününe kadar devam etti, Şam düştü ama Astana platformu resmi olarak sona ermedi, en son güne kadar Suriye’nin toprak bütünlüğü mesajını vermeyi sürdürdü ve son gün- yazının başında da bahsettiğimiz üzere- Türkiye’nin çok önemsediği siyasi çözüm, 2254 sayılı karara- ki Anayasal süreç demek- atıfta bulundu. Bütün bunlara rağmen elbette Rusya, Suriye’de kaybeden tarafta. Ama kayıp var, kayıp var. Rusya, Suriye’de İran gibi kaybetmediğinin farkında. Şam, Moskova için bir ileride savunma hattı değildi, bir alan kapatma sahasıydı. Büyük güç mücadelesi veren Rusya, bu tür sahaların kazanılıp kaybedilebileceğini biliyor. Bugün kaybedilir, yarın güç toplanıp ihtiyaç hasıl oldu mu başka bir saha kazanılır. Eğer Ukrayna anlaşması Kremlin’i tatmin edecek ve statü mücadelesini ayakta tutacak kazançlar üretirse Rusya bir süre istikrardan memnun eleştirel bir aktör kisvesine bürünebilir. Bu arada bağımsız ama bağlantılı bir gelişme AGİT bünyesinde yaşandı ve duayen Türk diplomat Feridun Sinirlioğlu AGİT Genel Sekreteri seçildi. Sorunların barışçıl çözümü ve karşıt aktörler arasında iş birliği mümkündür savının platformu bir örgütten bahsediyoruz. Rusya Avrupa güvenliği ile ilgili bir diyalog sürecine duhul olmayı düşünse geleneksel olarak ilk baktığı adres hep AGİT olur. Zamanlaması manidar ve Ukrayna cephesi için umut veren bir gelişme.

İran’ın büyük kaybı

Beklediğimiz ikinci anlaşma Gazze anlaşması. Suriye’de, Rejim’den sonra gerçek bir kaybeden var. O da İran. Şam, İran için son derece önemliydi. Biliyoruz ki İran’ın güvenlik stratejisi üç ayağa dayanıyor. Milisleri ve vekilleri üzerinden kotardığı ileride savunma, bölgesel büyük güç olduğu iddiası- ki bu Direniş ekseni patronu olma iddiasını da kapsıyor- üzerinden kotarılmaya çalışılan caydırıcılık ve nükleer silah eşiğine ulaşmış bir devlet olma kapasitesi. Tüm bu unsurlar ABD’nin Irak işgali ve akabinde Arap Baharına geçit verilmemesi üzerine (ki o günlerde geçit vermeyen başlıca aktörlerden biri Washington’du) Ortadoğu’da iyice güçlenmişti. Bugün ABD’nin 2003’den beri gizli-açık sürdürdüğü ve adım adım çuvalladığı İran politikasının da sınırına gelmiş durumdayız. İran’ın sınırlanması ABD için her zaman amaçlardan biriydi ama sınırlamayı Tahran ile angajman, Tahran ile pazarlık, Tahran’ı zorla ikna üzerinden yapmaya çalışıyordu. Böylece ABD, Ortadoğu’daki dengeleme ekseni ve karşıt direniş eksenini kontrolde tutarak, uzaktan dengeleyici olmayı, dahası bölgeyi başkalarına kapatmayı amaçlıyordu. Bu tam anlamıyla mümkün olmadı ve ABD için bölgesel denge ekseninin merkezi İsrail, İran’ın ileride savunmasının parçası olarak da görülebilecek unsurlar tarafından vuruldu. Bu mücadele sürerken Suriye’nin düşmesi, Suriye düşerken Hizbullah ve Irak’taki Şii milislerin bir şey yapamaması son derece önemlidir. Böylece yukarıda bahsettiğimiz üç ayağın ikisi sakatlanmıştır. İran ileride savunması, eğer Suriye’de siyasal süreç devam ederse, stratejik derinliğini yitirmiştir. İran, elbette arka kapıdan muhaliflere ulaşmayı deneyebilir ama Tahran Suriye iç savaşının gerçek bir tarafıydı ve Suriye’de çok kan dökülmesine neden oldu. Bu nedenle çabasının çok randımanlı olacağını düşünmüyorum. Böylece İsrail’in yeni Suriye’den beklentilerinden biri de (İran destekli güçlerin kitlesel olarak Suriye’de konuşlanmaması) karşılanacak görünüyor.

Gazze Anlaşması

Ortaya çıkan tablo karşısında Lübnan’da Hizbullah ciddi ciddi ya da kara kara düşünüyor olmalı. Aynı dönemde basına iki hattan iki farklı haber yansıyor: İlki İsrail tarafından- ki hem Gazze operasyonu hem ateşkese rağmen Lübnan sınırında kuvvet kullanımı devam ediyor- rehine krizini çözmek için arabulucuların turladığı haberleri yansıyor; bu bağlamda Doha, Kahire ve Ankara’nın nabzı tutulmuş. Öte yandan, Hamas ve Fetih arasında Kahire’de Gazze’deki geçiş dönemi ve Gazze’nin yönetimi ile ilgili anlaşma olduğuyla ilgili haberleri duyuyoruz. Başta da söyledik, Suriye’de bir direniş ekseni (Arap Baharı’nın direniş ekseni) bir başka direniş eksenini (İran destekli direniş eksenini) yendi. Bunun etkisinin Gazze mücadelesi üzerinde olmaması beklenilemez. Hamas’ın kodlarında direniş tek hatlı değildi zaten hiçbir zaman. Suriye’de siyasal süreç işler ise, yani Suriye Suriyelilerin olursa; Gazze’de çatışmaları sona erdirecek bir anlaşma ile yeni bir siyasal süreç başlarsa Ortadoğu’da yepyeni bir normalleşme sürecine/süreçlerine girebiliriz. Bu normalleşme sürecinin arkasında keskin bir İran-İsrail dengesi olacak tabi. Ama unutulmamalı İran, stratejik derinliği ve ileride savunması zarar görmüş bir İran artık. İsrail’de her yerinden vurulmuş, rehinelerini kurtarmak için bölgenin aktörlerini dolaşan bir İsrail. Bu dengeyi istikrarda tutabilmek için Arap aktörlerinin ve Türkiye’nin dengeyi istikrarda tutma eğiliminde ve niyetinde olması çok çok önemli. Bu bağlam, bize Riyad’ın ve Abu Dabi’nin neden Suriye’de olanların arkasından ağlamadığını da gösteriyor. Unutulmamalı Riyad, Esat ve Arap Devletleri normalleşmesini bizzat elleriyle kotarmıştı. O normalleşmeyi son bir hafta içerisinde terk etmekte bir beis görmedi. Doha ve Ankara, zaten denge tutucu rol oynamayı çok severler. Ankara, Astana çerçevesinde Rusya ve İran ile temastayken, Doha üzerinden de büyük ihtimalle ABD ile temastadır. Ve açıkçası Suriye özelinde hem oyun dönüştürücü hem denge tutucu aktör olmuş görünüyor.

Kazananlar…

Ankara, bugünkü Suriye tablosunun Suriye halkından sonra gerçek kazananı. Kazancı, en başta Suriye’de siyasi bir stratejik derinliğe sahip olma şansı. Suriye’de İdlib kazandıysa, İdlib’in hayatta kalmasının en önemli dayanağı Ankara idi. Gelecek Suriye’yi, yeni Suriye’yi inşa edecek yeni neslin bir kısmı Türkiye’de. Türkiye’de okudular, Türkçe biliyorlar, Türkiye ile ekonomik bağları var. Uzun yıllar kopmayacak ve yapay olarak inşa edilemeyecek ulus ötesi bağlar Türkiye ve Suriye arasında kurulabilir. Bu nesil ayrıca Türkiye’nin Suriye’de sokaklarının gücünü desteklediğini hiç unutmayacaklar. Bu tür bir siyasi stratejik derinlik kolay kolay, sadece büyük stratejilerle inşa edilemez. Ama edilirse, edildiğini dosta-düşmana göstermeniz sizi bölgenin sadece dengeleyicisi değil akil gücü yapar. Bunun dışında da Ankara’nın çok önemsediği bir mesele var- ki bu yazı yazılırken SMO’nun Mümbiç’e operasyon başlattığı haberleri geliyordu. Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü ve Ankara’ya düşmanca niyet besleyen hiçbir aktörün barınmaması. Farklı, farklı adlar verebiliriz ama Türkiye Suriye’nin kuzeyinde kendi adına güvenilir bir bölgenin ortaya çıktığını, bu bölgenin Suriye’nin parçası olmaya ve normal hayata döndüğünü görmek istiyor. Mümbiç’in PYD’den temizlenmesi bunun ilk adımı olabilir. Kuzeyde ne olacağından bağımsız ben güneyde PYD’nin varlığının hemen ortadan kalkmayacağını düşünüyorum. İsrail ve ABD’nin vekili olarak Suriye’de alan kontrolü hizmeti vermeye ve yerel unsurların temsilcisiymiş gibi hareket etmeye devam edecek. Ankara, PYD -vekaletin dışında- hayaller kurarsa bunu cezalandıracağını tekrar açıkladı. Ankara, Suriye’nin kuzeyinde işler yolunda giderse Irak’ta terörle mücadeleye hız verir ve Irak-Suriye-Avrupa hattında PKK/PYD’nin siyasi temsil gücünü sınırlamak için ciddi adımlar atar. Bu konuda Türkiye’nin elinde araçlar olduğunu biliyoruz. Ayrıca unutulmamalı her vekilin ve her vekaletin bir sonu var. Suriye savaşı bize bunu gösterdi. Su akar yolunu bulur, Suriye’de su aktı 2012’ye, Suriye’nin Suriyelilerin olduğu yere çıktı.