Fransa’da oynanan Monaco- PSG-maçında İtalyan kaleci Donnarumma’nın suratına gelen kramponu ve dağılan yüzünü görünce insanın yüreği sızlıyor.
Bir spor müsabakasında Romalı gladyatörler gibi bu kadar kıyıcı olmanın, rakibi saf dışı bırakmaya çalışmanın futbolla ne ilgisi var Allah aşkına. Hani sportmenlik nerede kaldı, medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar. Yazık oldu çocuğa ve işin ilginci maçın hakemi bu pozisyondan sonra kırmızı kartını çıkarmadı bile Monakolu Singo’ya.
Bazen yüksek nabızla ve beyne kan akışının tam olamadığı zamanlarda sporcularda böyle gaddarâne hareketler görüyoruz. Bizim ligimizde de bazen hakeme çaktırmadan bazen hakemin gözü önünde rakibine dirsek atan, ayağına basan, arkadan dalan oyuncular görüyoruz. Bu futbolcular evlerine ekmek götürmek için yapıyorlar bu sporu. Hareketi yapan da harekete maruz kalan da futbolcu olunca daha bir anlamsız oluyor birbirlerine reva gördükleri muamele.
Profesyonel bir futbolcunun sağlıklı olarak gelir elde edeceği, kazanç sağlayacağı, akarken dolduracağı yıllar sayılı ve pek de az ne yazık ki. En baba futbolcunun “prime” dönemi en fazla iki kontrat kadardır. Yani beş altı seneyi geçmez. O arada büyük bir sakatlık yaşamaz, Hocasıyla iyi geçinir, kendine iyi bakarsa ve şansı yaver giderse bir ömür boyu yiyeceği ekmeği o maçlarda biriktirecektir. İşte Singo, Donnarumma’nın elinden bu şansı almak bir yana neredeyse adamı kafa travmasına sokacaktı.
Doğası gereği aşırı sertlik içeren buz hokeyi, rugby, beyzbol gibi takım sporlarında sporcuların sahaya çıktıkları donanım da ona göre oluyor. Kask, dizlik, omuz koruma destekleri vb. şeyler nispeten sporcuları darbelerden koruyor ve sporcu da zaten darbe alacağını bildiğinden (ve biraz da “şerbetli” olduğu için) oyuna devam edebiliyor. Ama futbolda yok böyle bir uygulama.
Neyse; etme-bulma dünyası der büyükler. Araplar “Men Dakka, Dukka” diye kullanırlar. Rıdvan Dilmen’i sakatlayıp genç yaşta futboldan koparan Miodrag Jesic (Yesiç) nasıl iflah olmadıysa, “El Fenomeno” R9 Ronaldo’yu sakatlayan Lecceli de iflah olmamıştır inanın ve Donnarumma’ya bunu yapan Fildişili Singo da iflah olmayacaktır.
Tribünlerde oldukça yaygın duymaya başladığımız ve oportünizmin yükselen çağrısı haline gelen “vur-kır-parçala, bu maçı kazan” tezahüratı, kendi içinde bir dizi sıkıntıyı dışa vurması ve toplumun sosyolojik olarak büründüğü durumu göstermesi bakımından da klinik takibi gerektiriyor maalesef.
Bir futbol müsabakası bir takım tarafından nasıl vurup, kırıp, parçalayıp, kazanılacak bir hedef olarak görülebilir ki. Spor ahlakı, etik değerler, centilmenlik, adil yarışma, rakibin mevcudiyeti gibi faktörlerin hiç önemi yok ve sadece sizin tuttuğunuz takımın kazanması mı önemlidir? Bu nasıl bir ruh halinin tezahürüdür? Bir İtalyan’ın hikâyesi ile başladık gene bir İtalyan’ın adını verdiği Makyavelizm’in tarifi ile bitirelim: “Kişilik psikolojisi alanında Makyavelizm, başkalarını manipüle etme ve sömürme, ahlâka kayıtsızlık, duygu eksikliği ve şahsî menfaate aşırı düşkünlük şeklinde ortaya çıkan bir kişilik bozukluğudur.” diyor kitap.
2024’ü aramayacağımız bir 2025 olsun inşallah.