ABD seçimleri noktalandığından itibaren Trump’ın kabinesi meselesi gündemimizi süslüyor.

Kabinenin bu kadar konuşuluyor oluşu bize aslında seçimlerle ilgili fazla konuşulacak bir şeyin kalmadığını da gösteriyor.

Kamuoyunda memnuniyet ve sakinlik havası var

Trump’ın seçim zaferi, Demokratlar tarafından salıncak eyaletlerin ve Kongre’nin kaybedildiği büyük bir seçim zaferiydi ve meşruiyet açısından tüm tartışmaları sona erdirdi. Dolayısıyla 2020 ile ilgili iddialar bugünün gerçekliğinin parçası değil, Trump’ın Biden ile buluşmasında sarfettiği sözleri anımsarsak siyaset oyunu kirli bir oyun ve bu “kirli oyunun parçası”. Biden’ın her anlamda topal ördek olduğu, Demokratların şimdilik seslerini kısmak durumunda kaldıkları günlerden geçtiğimiz için de tahmin ediyoruz ki Biden döneminden Trump dönemine geçiş sakin ve problemsiz olacak. Senato, Cumhuriyetçilerin kontrolünde olduğundan senato onayı gereken kabine üyelerinin, tartışmalı isimler dahi olsa, onay almak konusunda büyük bir endişesi olmayacak. ABD kamuoyu, kabine üyeleri konusunda tecrübeleri/tecrübesizlikleri, sert duruşları ve temsil ettikleri siyasi ruh açısından isimleri tartışabilir ama genel bir memnuniyetsizliğin olmadığını görüyoruz.

Bunun üç temel nedeni var. Öncelikle Demokratlar, ABD Demokrasisinin işler hale gelmesinden, bir ırk/kültür/kimlik savaşı olmadan 2024 seçimlerinin sona ermesinden memnuniyet duyuyorlar. Böylece ABD’nin hala dünyaya söyleyebildiği bir şey olduğunu da göstermiş oluyorlar. ABD siyasetinde Demokrat Parti’nin elitizm/müesses nizam ile ilgili problemini çözmesi gerektiği bilinen bir gerçek zaten. Harris’in yapay halkçılığını da ABD vatandaşları satın almadı. Buna rağmen Trump yönetiminin bir anomaliyi temsil ettiğini bugün için söyleyemeyiz. Trump’ın siyaset içerisinde gücünü artmış olması gerginliğe mahal kalmadığını, ikinci Trump döneminin söylem bazlı çok daha kapsayıcı olabileceğini de Demokratlara fısıldıyor. Seçim anketlerinde ABD halkının en çok endişe duyduğu husus, ABD demokrasisinin geleceğiydi. Şimdilik ABD demokrasisi -muhafazakar bir demokrasi olarak- işlediğini, halkın seçimine şans tanındığını ve kültür/kimlik savaşlarının üzerine çıkabildiğini gösterdi.

Trump’ın küçük grubu

İkinci olarak, kabine de kim olursa olsun karar verici küçük iç grubun odak noktasının Trump olduğu/olacağı düşünülüyor. Trump, daha önce seçim kampanyası bünyesinde defalarca belirtmişti, bürokrasi içerisinde karanlık bir imaja sahip olmasının temel nedeni, memnuniyet duymadığı zaman isimleri değiştirmekten, birilerini kovmaktan çekinmemesi. Liderlik sitili bürokrasiden ziyade küçük grup dinamiğine dayanıyor. Çabuk, etkili ve radikal görünebilen kararlar Trump tarafından bu dinamik içerisinde rahatlıkla alınabiliyor. Bu kabine/Beyaz Saray bürokrasisi atamaları da Trump’ın kendisine sadık/ kendisine seçim zaferi getiren desteği vermek noktasında kritik önemdeki aktörler arasında bir küçük grup oluşturduğunu bize işaret ediyor. Fox News yönetime farklı isimleri taşıyabilmiş bir haber kanalı haline gelerek, Trumpizme ve Trump’ın söylemine sadık olmanın nasıl ödüllendirilebileceğini gösterdi. Elon Musk, aşağıda ifade edeceğimiz müesses nizam karşıtı duruş için çok önemli sembolik bir figür. Ama bütün bunların dışında Trump, zaferi ile, Trumpizme can verişi ile ve Cumhuriyetçi Parti içerisindeki hakimiyeti ile ABD siyasetinde çok çok çok güçlü. Dolayısıyla küçük grubu içerisinde karar alırken grubu ikna etmek için çok uğraşmak, grup içerisinde koalisyonlar oluşturmak zorunda kalmayacaktır. Tam tersi, küçük grup içerindeki figürlerin bugüne kadar getirdikleri tavır (Çin karşıtı, İran karşıtı, Rus yanlısı, Ukrayna yanlısı/karşıtı, NATO yanlısı/karşıtı, İsrail yanlısı) ne olursa olsun, gözleri ve sözleri Trump’ın pragmatizminin dışına çıkmayacak, bu pragmatizme meşruiyet sağlamaya çalışacaktır.

Unutulmamalı, Trump tecrübeli bir siyasetçi. Kendisi kabul etmese de 2020’de bugünkü gibi bir seçim zaferi kazanamamıştı, bunun nedenleri hakkında düşünmüş olmalı. O gün Trump için yenilginin taşlarını döşeyen pandemi gibi dursa da asıl mesele Trump’ın kriz politikasının kendisiydi. Bilindiği üzere Trump, ABD üstünlük stratejisini takip ediyor. ABD’nin üstünlüğünü ABD caydırıcılığına dayandırıp ucuza getirme derdinde bir başkan. Caydırıcılık cezalandırma gücü ve niyeti kadar, ABD’nin cezalandıracağına karşı tarafı ikna etmeye, yani psikolojik/politik etmene de dayanır. Bu noktada ABD caydırıcılığını birileri test etmeden, Washington’un başkalarının direnç kapasitesini test etmesi, bu nedenle ABD tarafından yönetileceği düşünülen krizler çıkarması beklenir. Gerçekten de Trump’ın ilk dönem başkanlığı Trump’ın kucağında hazır bulduğu krizler kadar, ABD’nin güç gösterdiği krizler çıkarması ile geçmişti. Fakat, Trump yönetimi tüm bu krizleri yöneteceğini düşünürken Pandemi gelmiş, Floyd olayları başlamış, ABD’de ekonomi, şirketlerin ve hizmetlerin pandemi kapatması altına girmesi nedeniyle yavaşlamış, sonuçta ABD çıkarttığı ve desteklediği kimi krizlerin (ticaret savaşı, OPEC-Rusya petrol fiyatları krizi, ARAMCO’nun vurulması, Venezuella’ya yaptırım vb) semeresini toplayamamıştı. Hatta tam tersi bu krizlerin negatif etkisi ABD reel sektörlerini olumsuz yönde etkilemeye başlamış ve Trump, bizzat kendisi panik olarak, kamuoyu önünde saçmalamıştı. Dolayısıyla bugün Trump şunu bilen bir başkan: krizler ABD’nin caydırıcı gücünü göstermek için bir fırsat ve kullanılabilir. Kriz imkânı bulunmuyorsa uygun bir kriz çıkartılabilir de. Ama sonuçta ABD yönetiminin tahmin edemediği gelişmeler olabilir ve krizler ABD tarafından da kontrol edilmez hale gelebilir. Öyleyse krizleri yönetebilir makullükte tutmak, de-eskalasyon imkanlarını açık bırakmak, rakipler ve diğer bölgesel güçlerle görüşmeyi önemsemek de son derece önemli. Elon Musk’ın bu çerçevede BM’deki İran temsilcileri ile görüşmesi (görüşmeyi Musk talep etmiş, İran da kabul etmiş) dikkat çekici bir gelişme. ABD’nin İran ile el yükseltmeden pazarlığı kotarmak için yoklama yaptığını, İran’ın da bu yoklamayı reddetmediğini varsayabiliriz. Rubio ya da Hegseth’in İran-İsrail kapışmasında gönülleri kimden yana olursa olsun bu görüşmenin gerçekleşmesi Trump pragmatizmi ve kabineye hâkim olacak Trumpizm konusunda bize çok şey anlatıyor. Benzer bir örnek, Rubio’nun Rusya karşıtı, Ukrayna yanlısı söylemini Trump-Vance çizgisine çekmesi ve “bu savaş sona ermeli” mealinde açıklamalar yapması üzerinden de verilebilir.

Müesses Nizam karşıtlığı

Kabineden duyulan genel memnuniyetin bir sebebi Cumhuriyetçi seçmenin bakanlık ve üst düzey bürokrasiye atanan isimlerin müesses nizam karşıtı duruşlarından memnun olmaları. NY Times, seçmenin görüşlerini aktardığı röportaj derlemesinde yeni kabinenin “bir tür süper-kahramanlar ligi, ya da ittifakı olarak görüldüğünü” bize aktarıyor. Bu noktada kabine/bürokrasi tercihi için “sadakatin” bir turnusol testi olarak işlediğini söylemiştik. Ama görüyoruz ki konu Washington ve New York Elitlerinin hakimiyetine son vermek meselesi ise Trump’a sadakat basit bir sadakat değil, elit karşıtı halkçı politikanı yüceltilmesi, müesses nizamın hakimiyetinin kırılması. Trump ve ekibinin önündeki en önemli zorluk müesses nizamın yönetimdeki varlığını kırmak değil.

Kabine seçimlerine bakarsak DC elitleri üst düzey bürokrasi ve kabineye yaklaşamadılar bile, yönetimde artık bir Florida çevresinden bahsetmek mümkün. Gaetz’in Adalet Bakanlığı için isminin açıklanması ise eğer müesses nizam direnmeye kalkarsa (-ki öyle bir işaret yok), müesses nizamın canına hukuki yollarla okunacağı mesajı olarak görülebilinir. Gaetz’ın hukuki süreçleri elit karşıtlığı üzerinden siyasallaştıran bir söylemi benimsediği doğru ama hukuki sürecin siyasallaşmasını ABD’de kamuoyunun gözüne gözüne sokan müesses nizamdı. Trump’a açılan davalar o kadar siyasiydi ki bugün kimse kimseyi hukuki sürecin siyasi baskı aracı olmadığı konusunda ikna edemiyor. Gaetz hakkında açılan davalar ve hukuki iddialar da böylece güme gidiyor. Trump, öyle veya böyle, müesses nizam ile kavgasını -hayatı pahasına- sürdürmüş ve halka bunu bir zafere yürüyüş, ABD’nin öz değerlerine dönüş olarak anlatmış birisi. Kabinesini bu davanın figürlerinden seçmesi, bu figürlerin tecrübelerinden, dünya görüşlerinden, ve haritada dünyayı nasıl gördüklerinden çok daha önemli. Kennedy Jr ve Elon Musk, bu noktada belki de kabinenin en sembolik isimlerini oluşturuyorlar. Kennedy, Trump’ın muhafazakar devrimciliği için ailesine, Demokrat Parti geçmişine sırt dönmeyi başarabilmiş bir mücadele adamı olarak yansıtılıyor. Aşı karşıtlığı, ABD kamuoyunun sevdiği komplo teorilerine bir gönderme olmakla birlikte Kennedy’e büyük ilaç şirketlerinin, sağlık kurumlarının tuzağına düşmeden ABD halk sağlığı için çalışacak bir kahraman hüviyeti kazandırıyor. Eğer Kennedy Jr ve Trump başarılı olursa gelecekte Kennedy’nin önü bu hüviyet üzerinden siyasette daha da açılır. Sonuçta JFK, ABD siyasetinde müesses nizamın istemediği, bu nedenle de elimine ettiği düşünülen bir figürdü. Hala bu kimlik ABD halkının siyasi hafızasında yer alıyor. Elon Musk ise bugün ABD siyasi hafızasının parçası olma yolunda. Teknoloji ve para, sadece ABD’nin rakipleriyle mücadelesinde kritik enstrümanlar değil, aynı zamanda ABD halkının elit ile/ derin elit ile mücadelesinin de araçları. Trump, zaten “halkçı, banal, kaba iş adamı” kimliği ile paranın halkçılık üzerinden aklanmasını temsil ediyordu, ama Musk, X platformunu satın alması gibi kritik hamleler paranın ötesinde popülist (dolayısıyla demokratik gibi görünebilen) teknolojinin oy veren çoğunluğa “varsınız, var olacaksınız” mesajı.

ABD Kabinesi bu üç ayak üzerinden içeride tartışma kadar iyimserlik de üretti. Dışarısı için ise henüz kötümser olmaya gerek duymadığımız bir bekleme dönemindeyiz. Trumpizmin pragmatik yanı bazı fırsatlar sunuyor, bunun ötesinde bir dış politika çizgisinden ziyade (ABD üstünlüğü ve güçlü caydırıcılık dışında) içeride müesses nizam karşıtlığının öncelenmesi de iyidir. ABD, bir süre daha en çok kendisi ile uğraşmaya önem verecek demek.