"Aaah, yetti bu Araplar… Kürtler… Tam da Noel üzeri… Pentagondaki çocuklar da Jim ile aynı görüşte… Ne gerek var, halbuki… Ben Barack değilim ki…"

Mattis: “Başkanım… Pentagon’dan çocuklar IŞİD’le mücadele için SDG’ye daha fazla yardım gerektiğini söylüyorlar. Sizinle bir görüşme istiyorlar.”

Trump: “Beklesinler Jim… Şu adamla bir görüşelim de…”

Mattis: “Ama Başkanım, IŞİD halâ daha Birleşik Devletler’in güvenliğini tehdit ediyor. Hem Erdoğan da IŞİD’i destekliyor.”

Trump: “Niye Jim? Adamı düşman ilan etti IŞİD… Hem bizden daha fazla ‘lanet olası’ haydutu tepeledi… Türk Ordusu Amerikan ordusundan daha mı kuvvetli? Hitler’i, kızıl komünistleri yenen ordu çöldeki barbar eşkıyaları mı yenemedi? Biz Buffalo Bill’lerin torunuyuz. Sakın bana bunu söyleme…”

Mattis: “Başkanım, bir de Netanyahu var… O da sizle konuşmak istiyor…”

Trump: “Bak, Jim… Bu adamlardan bıktım… Mızmız çocuklar gibi. Bunlar ABD Başkanı’nı ne zannediyorlar. Ben onların velisi miyim?”

Mattis: “Ama Başkanım, Soğuk Savaş’tan beri kurduğumuz strateji bu yönde… Büyük Orta Doğu Projesi var… O ne olacak?”

Trump: “Bibi (Netenyahu) ABD’ye kaç dolar kazandırdı? 2 senedir hep sizin istediğinizi yaptım. Araplardan papelleri tokatladım. Netenyahu’ya Kudüs’ü verdim. O Tanrı’nın Cezası Araplarla kılıç dansı bile yaptım. Sonra ne oldu biliyor musun? Melania iki gün beni yatağına almadı… Çölde çok canı sıkılmış... Artık yeter. Ben seçmenlerime verdiğim sözü yerine getireceğim…”

Mattis: “Ama…”

Trump: “Yeter Jim… Şu adamı dinleyeceğim… Bağlayın çabuk…”

“Aslında fena adam da değil. O da benim gibi kafasız askerlerle ve üçkağıtçı bürokratlarla uğraştı. Hepsini de alaşağı etti. Tabii Hillary’nin kaybında ve benim kazancımda da önemli payı oldu… Barack da işi eline yüzüne bulaştırdı. Bir darbeyi beceremediler. Ben ise bu adamdan hoşlanıyorum galiba. Vladimir’i de seviyorum…”

***

Muhtemelen böyle bir diyalog geçmemiştir. Ama geçmiş de olabilir. Kasabanın Şerifi’nin kafasından ne geçtiğini Allah bilir. Ancak, adamın sabrının sonuna geldiği aşikâr. Seçilirken ABD’nin geleneksel dış politikasını değiştireceğini, dış ülkelerin işlerine karışmayacağını, yurt dışındaki sermayeyi ABD’ye çekeceğini, işsizlere iş aşsızlara aş bulacağını söylemişti. Barack Obama ve Hillary Clinton’un çizdiği iç ve dış politikayı reddetmiş, New York merkezli küresel sermayeye tavır almış ve bu söylemle ABD’de küreselleşmeden mustarip muhafazakâr seçmenin oylarını almıştı. Ne olduysa ondan sonra oldu… Kasabanın Şerifi’ni CIA ve PENTAGON’un hamamına alıp bir güzel keselediler. Hamamdan çıktığında karşımızda sanki erkek bir Hillary Clinton haline gelmişti. En yakın adamlarını etrafından uzaklaştırdılar. “Idiot – Gerizekalı” kelimesi bile Trump’la eşdeğer tutuldu. (Bunda Kasabanın Şerifi’nin katkısı da büyük tabii, DMD) Adam Rusya’yla anlaşmak isterken, neredeyse savaşın eşiğine geldi. Neyse…

Bütün bunların sonunda, Kasabanın Şerifi’nin sabrı taşmış gibi gözüküyor. Suriye’den çıkış kararı belki de böyle bir patlamanın sonunda geldi. Karar öyle ani ve sürpriz oldu ki, Sayın Cumhurbaşkanı bile kendisine acele etmemesini söylemiş. Tabii, ABD’nin oyundan çekilmesi kartların yeniden dağıtılması anlamına gelecek. Eğer işler yukarıdaki anekdotta olduğu gibi gelişmişse, o takdirde, Kasabanın Şerifi bize Noel hediyesi vermiş demektir. Ancak… İşler böyle olmayabilir. İsterseniz birkaç senaryoyu tartışalım. Birinci senaryo ABD’nin izolasyonist politikaya geri dönme kararıdır. İkinci senaryo ise Suriye’de taktik bir geri çekilme ile Türkiye-Rusya-İran mihverini dağıtacak bir boşluk yaratma hedefi olabilir. Üçüncü senaryo, ABD Rusya’yla anlaşıp Orta Doğu’yu Rusya’ya bırakıp Pasifik’e ağırlık vermeyi planlamaktadır.

BİRİNCİ SENARYO: ABD İZOLASYONİST POLİTİKAYA GERİ DÖNÜYOR

Bu strateji, ABD’nin dünya egemenliğinden vaz geçip bütün gücünü kendi ekonomisi ve yeniden tanımlayacağı çıkar alanlarını korumak üzere istifleyeceği bir stratejik değişim anlamına gelir. Bütün büyük güçler, güçlerinin sonuna geldiğinde benzeri geri çekilmeleri uygulamıştır. Britanya ve SSCB bunun en yakın örnekleridir. Bir ihtimal de, yaklaşan Büyük Küresel Kriz’e karşı kendi ekonomisini tahkim etmek istiyordur. Artan askeri maliyetler ve bu büyük harcamalar sonucunda hiçbir şey elde edilmemesi (Kore, Vietnam, Birinci ve İkinci Körfez Harpleri, Libya ve Suriye Harpleri) ABD için dünya jandarmalığının maliyetlerini çok yükseltmiştir. ABD’nin Ali Ağaoğlu’su olarak Kasabanın Şerifi bu anlamsız maliyetlere bir son vermek isteyebilir.

İKİNCİ SENARYO: ABD ASTANA ÜÇLÜSÜNÜ DAĞITMAK İSTİYOR

ABD Suriye’den çekildiği andan itibaren Suriye sahasında Rusya ve İran Türkiye ile kafa kafaya tokuşabilir. Malum bizim devlet politikamız PKK’nın tasfiyesi kadar Esad iktidarının reddine de dayanmaktadır. Esad iktidarının en büyük destekçisi ise İran ve Rusya’dır. Rusya ve İran’ın PKK’ya karşı tavrı her zaman ikircikli olmuştur. Gerektiğinde PKK’yı kullanma stratejisini benimseyebilirler. İşte bu durum Türkiye’yi Rusya ve İran karşısına itebilir ve bu da İran’a yapılacak muhtemel operasyon için Türkiye’nin –en azından- tarafsızlığını satın almayı sağlayabilir.

ÜÇÜNCÜ SENARYO: ABD BÜTÜN GÜCÜYLE ÇİN’E YÜKLENECEKTİR

Obama’nın esas stratejisi de bu idi. Ama siyasi konjonktür Obama’yı Suriye’ye girmek zorunda bıraktı. Ve… ABD bu bataklıkta çakıldı kaldı. Bunda Türkiye’nin askeri müdahalesini ve Esad’ın direnişinin de katkısı var. Şimdi Suriye’de çıkmaza giren ABD bütün güçlerini yeniden örgütlemek istemektedir.

SONUÇLAR

ABD ve meş’um koalisyon güçleri Suriye savaşını kaybetmiştir. Bütün senaryolar, ABD ve ortaklarının -yarım yamalak da olsa- bir bölgesel ittifak karşısında tutunamadığını göstermektedir.
ABD artık tek başına dünyaya ayar verebilecek durumda değildir. Gerek iç ekonomik yapısı, gerekse ABD ordusunun küresel askeri işgalinin maliyetinin büyüklüğü sebebi ile artık çok cephede savaşamaz. Bu yüzden ya kendi kabuğuna çekilecek veya egemenliğini paylaşacaktır.
Türkiye bölgede başını ağrıtan, kaynaklarını tüketen, toplumsal huzurunu ve milli birliğini tehdit eden PKK’yı tez elden imha etmelidir. Bunun en az maliyetli ve en kısa zamanda gerçekleşmesi için de Suriye Arap Cumhuriyeti ile birebir temas sağlamalıdır. Bu temas Rusya vasıtasıyla olursa ipler Rusya’nın elinde olur.
Uzun vadede Suriye, Irak, İran, Rusya, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Balkan Ülkeleri ile serbest ticaret ve yatırım ortaklığı çerçevesinde bir bölgesel entegrasyon hedeflenmelidir. Bu Türkiye’yi bölgesel güç olmaktan küresel aktör olma seviyesine çıkaracaktır.
Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Cuma’nız mübarek olsun…