Ne olacak bu solun hali?

“Görünen o ki, bugün gelişmiş Batı ülkelerinde demokrasinin klasik şekli olan sınıflara dayalı siyaset zayıflamakta ve kimlik siyaseti öne çıkmaktadır. Bu Türkiye için de geçerlidir. Kimlik siyasetinin en ölümcül tarafı bir milleti ortak değerlerinden kopararak birbirine düşman topluluklar / cemaatler haline getirmesidir. Bu ise hem milli aidiyeti zayıflatacak hem de milli devletleri temellerinden sarsacaktır. Yaşanan bu sorunlara yeterli çözüm üretilememesi toplumsal sisteme olan güveni sarsıp popülist sağ partilere uygun ortam oluşturmaktadır.

Bir sonraki yazım dünyada ve Türkiye’de solun başarısızlığı üzerine olacaktır.”

Geçen yazıyı bu sözlerle bitirmiştim. Bilindiği gibi Kasabanın Şerifi ABD Başkanlık seçiminde benim tabirimle “Hollywood Solcusu” Kamala Harris’e karşı ezici bir galibiyet aldı. Elbette, Demokratik Parti beynelmilel sol düşüncenin zinhar temsilcisi olarak görülemez. Ama, hapishane kaçkınları ve haydutların kurduğu Vahşi Batı’dan sol namına çıkabilecek de budur. Burada Avrupa’da sosyal demokrat sayılabilecek ama ABD’de “kızıl komünist” olarak bilinen Bernie Sanders’ın sözleri önemlidir. Bakalım ne demiş:

Vermont'u 2007'den bu yana temsil eden ve Demokratların başkanlık adaylığı için iki kez yarışan bağımsız Senatör Bernie Sanders, 5 Kasım 2024 Salı günü Demokratların seçim başarısızlığına dair açık bir teşhis sundu. Sanders yaptığı açıklamada, "İşçi sınıfından insanları terk eden bir Demokrat Parti, işçi sınıfının da onları terk ettiğini görecektir" dedi. “Önce beyaz işçi sınıfı vardı, şimdi Latin ve Siyah işçiler de var. Demokrat liderlik statükoyu savunurken Amerikan halkı öfkeli ve değişim istiyor. Ve haklılar.”

Sadece ABD mi? Hayır… Avrupa’da da sol yelpaze altında tasnif edilecek partiler (İngiltere ve Türkiye haricinde) ezici mağlubiyetler alıyorlar. Fransa’da ise neo-liberal Macron, sırf aşırı sağ iktidara gelmesin diye, kerhen destekleniyor. Sol niye bu durumda? Bugün bu konuya değineceğim…

LİDER, TEŞKİLAT VE DOKTRİN

Bir siyasi hareketin partiye dönüşüp siyasi hedeflerine ulaşabilmesi için yukarıdaki başlıkta ifade edilen üç etkenin birbirini tamamlaması ve halkın rızasına ulaşabilmesi önemlidir.

Lider bir partinin siyasi programının vitrin yüzüdür, hem partinin programını halkın öncelikli problemlerine bir çözüm olarak sunabilme hem de halkta kendi içinden çıkmış bir insan izlenimi yaratabilme kabiliyetinin olması gerekir. Öyle entelektüellerden alınan üç – boy oyla seçim kazanamazsınız. Seçim kazanamazsanız, görüşleriniz hayata geçmez. Bu yüzden lider çok önemlidir.

Teşkilat, partinin önde gözükmeyen ama perde arkasında büyük yükünü çeken, halkın genel kesimiyle parti arasında doğrudan etkileşim sağlayan idealist ve örgütlü çalışanlarıdır. Bir partinin teşkilatı sağlam değilse, doğru strateji ile halkla irtibata geçemiyorsa, iş bölümü teşkilat içerisinde etkinlikle sağlanamıyorsa, siyasi başarı beklemek mucizelere kalmıştır.

Doktrin, bir siyasi parti veya hareketin ruhunu temsil eder. Her partinin belli ve vazgeçilmez siyasi hedefleri, bu hedeflere ulaşabilmek için çizilmiş temel stratejileri ve partinin kimlik ve kültürünü belirleyen temel norm ve değerleri doktrin olarak nitelendirilebilir. Eğer partinin politikaları kendi siyasi doktrininin reddine yol açacak kadar bu doktrinden uzaklaşmışsa, kısa süreli geçici başarılar alabilir. Ancak kalıcı başarı beklemek hayalperestlik olur.

SOL SİYASET NEDİR?

Burada hemen Marksist veya Sosyalistlerden eleştiri gelmesin Ben mümkün olan en geniş ölçekte genel bir tanım getirmeye çalışacağım. Sol siyaset, toplumsal eşitliği ve eşitlikçiliği destekleyen ve elde etmeye çalışan, genellikle bir bütün olarak toplumsal hiyerarşiye veya belirli toplumsal hiyerarşilere karşı çıkan çeşitli siyasi ideolojileri tanımlar. Sol siyaset tipik olarak, taraftarlarının diğerlerine göre dezavantajlı olarak algıladığı toplumdaki kişiler için bir kaygıyı ve eşitsizliğin uygulandığı toplumun doğasını değiştiren radikal araçlarla azaltılması veya ortadan kaldırılması gerekliliğine olan inancını içerir. İktisat profesörü Barry Clark'a göre, solcu siyasetin destekçileri "insani gelişmenin, bireylerin işbirlikçi, karşılıklı saygıya dayalı ilişkilere giriştiğinde arttığını, bunun ancak statü, güç ve zenginlik açısından aşırı farklılıklar ortadan kaldırıldığında gelişebileceğini iddia ediyorlar." (Clark, Barry (1998). Political Economy: A Comparative Approach. Westport, Connecticut: Praeger Press. ISBN 9780275958695.)

Sol-sağ siyasi yelpazede, Sol ve Sağ, Fransız Devrimi sırasında, Fransız Ulusal Meclisi'ndeki oturma düzenine atıfta bulunarak icat edildi. Solda oturanlar genel olarak Eski Rejime ve Bourbon monarşisine karşı çıkıyor ve Devrimi, demokratik bir cumhuriyetin kurulmasını ve toplumun sekülerleşmesini desteklerken, sağdakiler Eski Rejimin geleneksel kurumlarını destekliyorlardı. Sol teriminin kullanımı, 1815'te Fransız monarşisinin yeniden kurulmasından sonra Bağımsızlar için de kullanıldığında daha belirgin hale geldi.

Sol olarak kabul edilen ideolojiler, belirli bir zaman ve mekandaki siyasi yelpazedeki yerleşime bağlı olarak büyük ölçüde değişiklik gösterir. 18. yüzyılın sonunda, ilk liberal demokrasilerin kurulmasıyla birlikte, Sol terimi Amerika Birleşik Devletleri'ndeki liberalizmi ve Fransa'daki cumhuriyetçiliği tanımlamak için kullanıldı; bu terim, Fransa'nın geleneksel muhafazakarlar ve monarşistlerden oluşan sağcı siyasetine göre daha az derecede hiyerarşik karar almayı destekliyordu. Modern siyasette Sol terimi tipik olarak klasik liberalizmin solundaki ideolojiler ve hareketler için kullanılır ve ekonomik alanda bir dereceye kadar demokrasiyi destekler. Bugün, (bizim aydınlatılmışların liberal sol dediği) sosyal liberalizm ve sosyal demokrasi gibi ideolojiler merkez sol olarak kabul edilirken, Sol tipik olarak işçi hareketi, sosyalizm, anarşizm, komünizm, Marksizm ve sendikalizm de dahil olmak üzere 19. ve 20. yüzyıllarda öne çıkan ve sistem olarak kapitalizmi eleştiren hareketlerin genel adıdır. Buna ek olarak, son “sol terimi” aynı zamanda dönemde (Blair – Clinton – Schröder tarafından öncülük edilen ve solun kendi doktrininden uzaklaşmasıyla sonuçlanan Üçüncü Yol ile başlayan süreçte) sivil haklar hareketi, feminist hareket, LGBT hakları hareketi, kürtaj hakkı hareketleri, çok kültürlülük, savaş karşıtı hareket ve sivil haklar hareketi dahil olmak üzere kültürel açıdan liberal toplumsal hareketlerin geniş bir yelpazesine de uygulanmaktadır.

SOL SİYASET DOKTRİNİNİ VE TEŞKİLATINI KAYBETTİ

Bugün iktisadi eşitsizliğin ve emek sömürüsünün her ölçekte arş-ı âlâya çıktığı, toplumların içinde hem yaşam güvenliğinin hem de sosyal güvencenin yok olmaya yüz tuttuğu ortamda sol siyasetin öne çıkması gerekirdi. Ancak tam tersi oluyor. Çünkü sol partilerin teşkilatları, çoğunlukla, emek taraftarlığından, geniş çalışan sınıfların iktisadi kazanım mücadelesinden vaz geçerek kendini Küreselleşmeci, çevreci, azınlıkçı ve marjinal yaşam tarzı savunucusu olarak tanımlayan başka bir teşkilata dönüştü. Eski sol olarak adlandırılan sol partilerin teşkilatları (ki İngiliz İşçi Partisi teşkilatı hala daha öyledir) işçi sendikalarına dayanırlardı. Sendikalar örgütlü emek güçleridir ve sol partiler bu sayede düzenli ve örgütlü teşkilatlara kolaylıkla ulaşırlardı. Bugün sol partilerin teşkilatları küreselleşmenin doğal sonucu olan kimliksiz ve aidiyetsiz toplumlarda ortaya çıkan türedi yaşam tarzlarına göre oluşmaktadır. Burada iki önemli tercih var: Birincisi üretim ve emek mücadelesinden tüketim ve yaşam tarzı mücadelesine geçiş, ikincisi de kitlesel ve sınıfsal mücadeleyi temel alan sol siyaset pratiğinden bireysel haklar ve bireysel mücadeleye (homoseksüellerin bireysel yaşam tarzı tercihleri ya da kadınların bireysel kürtaj yapma hakları gibi) yöneliş. Dolayısıyla teşkilatlar yamalı bohça gibi ve disiplinsiz hale gelmiştir.

Doktrindeki değişim daha çarpıcıdır. Üçüncü Yolcular bazı temel etkenleri veri alarak sol siyaset doktrinini yeniden oluşturmak istediler. Bu veri alınan etkenler Küreselleşme, piyasa ekonomisi ve bireysel haklar olmuştur. Küreselleşme deyince emperyalizm ve anti-emperyalist mücadele rafa kaldırılmış, piyasa ekonomisi deyince de Batının insanlık tarihine kazandırdığı en önemli kurumlardan olan sosyal devlet çöpe atılmıştır.  Bireysel haklar ile ise sınıfsal haklar ve sınıf mücadelesinin ruhuna Fatiha okunmuştur. Teşkilat yoksa ve doktrin rafa kaldırılmışsa lider çıksa ne yazar, çıkmasa ne yazar?  Ama üzülerek belirtelim ki, lider de çıkmamıştır.  Ancak lidersizlik sadece solun değil, merkez sağın da genel problemidir.

BUGÜNÜN LİBERAL SOLU…

Sıradan insanlar, ortalama vatandaşlar ve maaşlı çalışanların yaşam mücadelesi, içinde bulundukları bel kırıcı eşitsizlik, artan ve katılaşan işsizlik varken “insan hakları, göçmen hakları, azınlık hakları, homoseksüel hakları” diyerek adeta kendi halkları ile dalga geçmektedirler. Sol partiler emekçilere ve halkın geniş kesimlerine değil terörist olma potansiyelleri yüksek kaçak sığıntılara ve azınlık ırkçılarına kucak açmaktadır. Karşı çıkanı da “ırkçı ve faşist” olarak damgalamaktadır. Örgütlülüğe karşı örgütsüzlüğü, milli devlete karşı küresel piyasayı, milli birliğe karşı çeşitliliği savunmaktadır. Pekiyi geniş kitleler ne yapsın? Ne olacak, kendilerine bir umut veren popülist sağ siyasete yelken açmaktadırlar.

Pekiyi, popülist sağ siyaset nedir? Demokrasiyi yeni çağda yönlendirecek kalıcı ana akım olabilirler mi? Doktrinleri nedir? Onu da Pazartesi yazarız…