Bu yılın son yazısını kaleme aldığım için tüm okurlarımın "yeni yılını kutlarım". Yeni yıl ile ilgili elbette "iyi geçmesini dilerim" demek isterim. Ancak "2019, 2018'den daha kötü olmasın, buna da razıyım" diyecek kadar da gerçekçiyim.
2019 yılının hiç kolay bir yıl olmayacağı şimdiden belli.
Ben bugünlük sadece bir konuya değinmek istiyorum. 2019 yılının 23 ve 26 Mayıs günleri tüm AB genelinde Avrupa Parlamentosu seçimleri gerçekleşecek. Her beş yılda bir seçilen Avrupa Parlamentosu ile birlikte AB Komisyonu’da beş yıllığına yenilenecek. AB Konseyi de bu seçim sonucundan etkilenecek. Kısacası AB genelinde 2019 yılı önümüzdeki beş yılı belirleyecek bir değişimin gerçekleşeceği yıl olacak.
Avrupa Parlamentosu seçimleri genel olarak katılımın en az olduğu seçimler. Bunun baş sorumlusu da aslında Avrupa Parlamentosu ve onu “önemsizmiş” gibi göstermeye özen gösteren AB üyesi ülkelerin hükümetleri. Uzun yıllar Avrupa Parlamentosu AB ülkelerinin ulusal medyalarında yerel politikadan sonra gelen bir konumda tutuldu. AP milletvekilleri de AB kamuoyu tarafından “ciddiye alınmamak” için ellerinden geleni yaptılar. AP’nin imajı bu nedenle AB kamuoyu nezdinde “pek parlak” değil. Seçmenler bu nedenle AP seçimlerine fazla ilgi göstermemekteler.
Bu durum demokrasi adına kötü bir gelişme. Çünkü AP aslında bazılarının sandığı gibi “önemsiz” bir parlamento değil. AB vatandaşlarının günlük yaşamlarını en fazla etkileyen alanlarda söz sahibi. Ancak bu “önemli” konumu bir yandan AB üyesi ülkelerin hükümetleri tarafından “önemsizmiş” gibi gösterildiğinden, diğer yandan AP milletvekillerinin “ne işe yaradığı” AB kamuoyuna yeterince anlatılmadığından pek fark edilmiyor.
Bu durum ise ne başta aşırı sağcı ve “AB karşıtı” grupların ve partilerin işine yaramakta. AP seçimlerine katılımın az olması merkez partilerin oy oranlarını azaltırken aşırı sağcı partilerinkini yükseltmekte. Bu sayede çok sayıda aşırı sağcı ve ırkçı milletvekili Avrupa Parlamentosuna seçilme olanağına sahip oluyor.
“AB ve AB değerlerine karşı olanlar” AP milletvekili olarak parlamentonun olanaklarını AB’ye karşı kullanma şansına sahip oluyorlar.
2014 yılında AP seçimlerine katılım AB genelinde sadece yüzde 42,61 idi. 2019 yılındaki seçimlere katılımın daha az olmasından endişe edilmekte. Bu da aşırı sağcı ve ırkçı partilerin kendilerine benzeyen “Stalinist zihniyetteki” marjinal komünist ve sol partilerle birlikte çok sayıda milletvekiline sahip olmalarını beraberinde getirmekte. Yani AB vatandaşlarını temsilen onların içinde azınlık konumda olan “radikal” ve “AB karşıtı” kesimlerin çok sayıda milletvekili temsil eder hale gelmekte. Bu da AB kamuoyu nezdinde AP’ye olan güvenin daha da azalmasına ve AP’nin imajının daha da kötüleşmesine neden olmakta.
Almanya örneğine baktığımızda 2014 yılındaki AP seçimlerine katılımın yüzde 48,1 olduğunu görüyoruz. 61,4 milyon Alman seçmenin ve 2,9 milyon diğer AB ülkelerinin vatandaşı seçmenin var olduğu Almanya’da 2014 yılında normal koşullarda yüzde 0,509 oy ile bir milletvekilinin seçilmesi mümkün olduğundan yüzde 1 oy oranına ve 301.139 oya sahip NPD bir milletvekili çıkarabilmekte. Seçime katılım biraz daha artar ve NPD oy oranını arttırırsa bu 2019’da 2 milletvekili olacak.
2014 yılında Almanya’nın 96 milletvekilinden 7’si yüzde 0,60 oy oranı (184.709 oy) ile yüzde 1,40 (425.044 oy) arası oy oranları ile 7 ayrı parti ve listeden seçildiler.
2019 yılında katılım daha az olduğu ve ufak parti ve gruplar daha fazla oy aldığı takdirde sonuçlar çok daha şaşırtıcı olmaya aday.
AB’de demokrasi açısından pek parlak olmayan bu durumun değişmesi için AB’de yaşamakta olan 25 milyon Müslümanın AP seçimlerine daha fazla ilgi göstermesinde yarar var. AB vatandaşı olan Müslümanlar sandık başına giderek ve örneğin kendi adaylarını ve listelerini seçerek en azından aşırı sağcı ve ırkçı partilerin meydanı boş bulmasını bir miktar olsun engelleyebilirler.
Örneğin Almanya’da AB vatandaşı olan Müslümanların tek bir listede birleşerek katılacağı bir AP seçiminde alacakları oy oranı ve oylarla belki de NPD gibi bir partinin önüne geçmeleri ve bu sayede NPD’nin milletvekili çıkaramaması bile mümkün olabilir. Hatta daha da başarılı olurlarsa en az 14-15 milletvekili çıkarmayı hedefleyen aşırı sağcı bir partinin de bir milletvekili daha az çıkarmasını sağlayabilirler.
Açıkca söylemek gerekirse Avrupa’da demokrasinin acilen demokrat Müslümanlara ihtiyacı var. Avrupa Parlamentosu’nda AB’nin demokratik değerlerine sahip çıkan Müslüman milletvekillerin de yer alması AB için büyük bir kazanım olacaktır. Bu konuda 2019 yılından umutluyuz.