Öncelikle hepinizin geçmiş Regaip Kandili'ni tebrik ederim, Allah dualarınızı kabul etsin. Sizlere ve bütün milletimize sağlık, huzur, barış ve esenlik versin.

Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü… Bizi doğuran, büyüten annelerimizin, hayatta sırt sırta verdiğimiz yoldaşlarımız olan eşlerimizin, vatan mücadelesinde erkeğinin yanında sipere giren kahraman Türk Kadınlarının günü kutlu olsun. Bu vesileyle annemin ellerinden, sevgili eşim ve kızkardeşimin de gözlerinden öperim.

***

En son enflasyon rakamları açıklandı. Akabinde de para politikasına dair Merkez Bankası’nın son pozisyonu belli oldu. Merkez Bankası beklendiği gibi faiz oranlarında bir değişiklik yapmadı. Bugün ve takip eden birkaç gün para politikası üzerinde duracağım.

Bizim ülkemizde iktisat deyince akla hemen gelen döviz kurları ve faiz oranlarıdır. İktisatçı deyince de, akla, televizyona çıkıp yarı Amerikanca yarı Türkçe -yani Tarzanca- konuşan, milletin anlam veremediği – bunun için de çok önemli bir hakikatmiş zannettiği- grafikleri yorumlayan, bol bol “Piyasa gerçekleri”, “yapısal reformlar” diyen adamlar gelmekte. Sıradan insanımıza göre bu adamların adı ekonomisttir ki, bu da İktisatçının İngilizcesinden apartılmıştır. Bu yanlış anlama ve yanlış tanıma o raddeye varmıştır ki, laf arasında İktisat Profesörü olduğumu söylediğim bir vatandaş “Aaa, ne ilginç! Ben konuşmanızdan sizi ekonomist sanmıştım!”, bile demişti.

İktisadi konular içinde en yanlış bilineni ve aynı zamanda sayın memleket ahalimizin üzerinde en fazla bilgi sahibi olduğuna inandığı konu da para piyasaları ve para politikalarıdır. Örneğin askeri karargahlarda başçavuş abilerimizin, memleket kahvehanelerinde zaman öldüren emeklilerimizin, çok izlenen kanallardaki komplo teorilerine meraklı milliyetçi – muhafazakâr amcalarımızın, düğünlerde “Rukiye Hanım ne taktı?” diye davetlilerin takı merasimini pür dikkat izleyen annelerimizin hepsinin sahip olduğu ortak kanı, paranın mahiyet ve yönetimini en iyi kendilerinin bildikleridir. Hatta geçmişte, “Dolar dediğin altı üstü yeşil bir kağıt! Biz de basalım, borçları ödeyelim gitsin!” diye ahkam kesen darbeci Paşalar da görmüşlüğümüz vardır. Böyle olunca, bir iktisatçı – pardon ekonomist- olduğunuzu anlayan insanlar, hemen para politikası hakkındaki görüşlerini size doğrulatmak ihtiyacı içine giriyorlar. İşte, istedim ki, bu konuda bilimsel bakış açısını herkesin anlayabileceği şekilde sizlere aktarayım.

Bir kapitalist ekonomide, ekonominin işleyişi ve sistemin arızasız çalışabilmesi için para akışlarının önemi hayatidir. Bu anlamda, “Kapitalist ekonomi esasında, birbirine domino taşları gibi bağlı olan bir ödemeler zincirinden müteşekkildir.”, denebilir. Bir ekonomiyi insan vücuduna benzetecek olursak, para vücutta dolaşan kana, finans sistemi de, bu parayı ekonomi de dolaştıran damar ağına benzer. Kanın vücutta sürekli dolanması gerektiği gibi, paranın da ekonomide belli bir hızda hiç aksamadan dolaşması gerekir. Bu benzetmede Merkez Bankası, hem kanı üreten karaciğerdir hem de kanı vücuda pompalayan kalptir. Eğer vücutta kan çok hızlı dolaşırsa veya dolaşan kanın miktarı artarsa tansiyon yükseldiği gibi, ekonomide de paranın dolaşım hızının veya para miktarının artması enflasyonla neticelenir. Tersi durumda da, yani kanın çok yavaş dolaştığı veya dolaşan kanın miktarının azaldığı durumda tansiyonun düştüğü gibi, ekonomide de paranın dolaşım hızının veya para miktarının azalması durgunluğa neden olur. Sağlıklı olan, ekonominin doğal işleyişini sağlayacak bir oranda fiyatların artmasıdır. Ancak insanlarda bu standart bir tansiyon oranı olarak karşımıza çıkarken, ekonomi de, sağlıklı bir işleyişi devam ettirecek enflasyon oranı ekonomiden ekonomiye değişir.

Faizler, aslında, paranın akış hızını sağlayan mekanizmanın önemli bir unsurudur. Bu anlamda faizler paranın dolanım hızını ayarlayan bir otomotik mekanizmayı gösterir. Eğer faiz oranları, doğal değerlerinden saparsa, paranın dolanım hızının doğal değerlerinden saptığını söyleyebiliriz. Bu da durgunluk veya yüksek enflasyon gibi sonuçlara yol açabilir. Onun için, faizlerin piyasada belirlenmesi ve piyasanın da –yani finans sisteminin- mümkün olduğunca rekabetçi olması gerekir. Bu sayede, faizler, paranın ekonomide dolanım hızını ve paranın miktarını doğal akışında tutabilecektir.

İnsanlara ancak acil ihtiyaç halinde kan verilir. Tabii ki, her insan belli bir kan grubuna dahildir. Kan verilirken, hasta ile donörün aynı kan grubunda olması gerekir. Uzmanlara göre, farklı kan grubundan kan verilmesinin sonuçları ölümle bile neticelenecek kadar vahim olabilir. Bir ekonomi için ise, özellikle günümüz küreselleşme şartlarında, içeriye sürekli yabancı para girmesi veya içeriden yabancı para çıkması serbesttir. Tabiri caizse, günümüz ekonomilerinin her biri, kollarından serum tüpleriyle birbirine bağlanmış ve sürekli birbiri ile kan alışverişinde bulunan hastalara benzemektedirler. Böyle bir durumda, farklı kan grubundan gelen kanın, sizin bünyenizde bulunan kanın grubuna dönüştürülmesi gerekir. Yani, giren veya çıkan yabancı paraların yerli para birmine dönüştürülmesi gerekir. Bu işi yaparken kan miktarı ve tansiyon oranının doğal sınırlar içinde olması gerekir. Yani para miktarı ve dolaşım hızı ile enflasyon ve faizler arasındaki ilişkinin sağlıklı çalışması gerekir. Bunun için de kur mekanizması hayatidir. Eğer kur sistemi iyi çalışmazsa, ekonomiye giren veya ekonomiden çıkan yabancı paranın yerli para cinsinden değeri ile enflasyon ve faizler arasındaki uyum bozulur.

Buraya kadar insan vücudundan verdiğimiz örneklere dayanarak, benzetim yolu ile sağlıklı bir kapitalist ekonominin işleyişi için üç değerin birbirleri ile göbekten bağlı olduğundan bahsettim: Fiyatlar genel düzeyi, faiz oranları ve döviz kurları. Bunların üçü de, paranın farklı cinslerden değerini gösterir. Fiyatlar genel düzeyi (ÜFE veya TÜFE endeksleri) paranın ekonomide üretilen mal ve hizmetler cinsinden değerini verirken, döviz kurları ise yerli paranın yabancı paralar cinsinden değerini verir. Üçüncü olarak, faiz oranları, farklı vadelerde paranın kiralanma bedelidir. Dolayısıyla, fiyatlar genel düzeyi, faiz oranları ve döviz kurlarının birbiriyle uyumlu olması gerekir. Aksi takdirde, ekonomide tansiyon problemlerinden kan zehirlenmesine kadar envai çeşit arızayla karşılaşırız.

Bu bağlamda, sağlıklı bir para politikası uygulamasının aşağıdaki temel prensiplere uyum sağlaması gerekir:

Kur rejimi ve para politikası stratejisinin uyumu
Faiz ve enflasyon ilişkisinin sağlıklı ve doğal süreçlere uygun olması
Para miktarının ve paranın dolanım hızının kontrolü
Konulan para politikası hedeflerinin ülkenin iktisadi durumuna uygun, gerçekçi hedefler olması
Bu dört prensip birbiriyle bağlantılıdır. Gelecek yazılarda Merkez Bankası’nın politikalarını bu bağlamda inceleyeceğiz. Görünen o ki, Merkez Bankası faizleri kontrol edeyim derken para miktarı ve dolanım hızı üzerindeki kontrolünü kaybetmiştir. Bir de üstüne üstlük, kur sisteminin sağlıklı işleyişini bozmuş ve kan uyuşmazlığına sebep olmuştur.