Ağırlıklı olarak gazetecilikte kullanılan bir terim olmasına rağmen aslında hayatın tüm aşamalarında geçerli olan önemli bir iletişim kavramıdır.

Ağırlıklı olarak gazetecilikte kullanılan bir terim olmasına rağmen aslında hayatın tüm aşamalarında geçerli olan önemli bir iletişim kavramıdır. Fikri takip dediğimiz olgu hayatın bütün aşamasında işlerin gerektiği gibi tamamlanabilmesi için olmazsa olmazdır. Hayatın nasıl bir koşturma içinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Kime dokunsak zamanın akışından, işlere yetişememekten ve daha bir sürü aksaklıktan, beklentilerden bahsedecektir. Hâl böyle olunca titizlikle ve duyarlılıkla akıştaki konuların nereye yönleneceğini takip etmek gerekiyor. Sorumluluk sahibi olmak fikri takipten ayrılmamayı gerektirir.

Sonuca ulaştırmak

Bir işi başlatmak için bir fikre sahip olmak gerekiyor. Doğru fikri bulmak o fikrin arkasında durmak, istek ve şevk ile başlayan işleri aynı heyecanla devam ettirip neticelendirmek çok önemlidir. Zira toplumların ve kişilerin de başarısı başlatılan işleri gerektiği gibi sonuçlandırmaktan geçmektedir. Başladığımız bir kitabı bitirmek ve bu kitaptan bir sonuç çıkartmak, başlanılan bir projenin aşamalarını dikkatlice takip etmek, adım adım sonuca giderken her ayrıntının bilgisine ulaşmak, geri dönüşleri takip etmek; işleri havada boşlukta bırakmadan kontrollü bir şekilde geliştirerek yön vermek devamını getirmek gerekir.

Mevlâm Kayıra

Elbette işlerin kendi mecrasında akması, ilerlemesi doğal olanıdır. Önce buna samimiyetle inanmak gerekir. Ancak işlerin hiçbiri kendi kendine ilerlemez. Gereğini yapmadan Allah’a havale ettik o gereğini yapar demek cahilliktir. Önce kul gereğini yapacak, takip edecek bu aşamalarda da dua ile Allah’tan doğru kararları vermesi için yol göstermesini niyaz edecek. Saldım çayıra mevlâm kayıra anlayışı ile sorumluluktan kaçmak ilişikte olduğumuz insanlara yapılan bir haksızlıktır. Her işi bir kişiye yıkmak o zaten hep devralıyor işleri, çok da iyi neticelendiriyor diyemeyiz.

Takipte Kal

Büyük resmi görebilmek ve taşları zamanında yerine koyabilmek fikri takip yeteneği olan insanların maharetidir. Fikri takip biraz da kişiye has bir özelliktir. Ama geliştirilemez anlamına da gelmez. Bazen kişi tembelliğinden veya umursamadığından ya da bir şekilde hallederim deyip ertelediği konunun başına iş açtığını gördüğü vakit ve bunu yaşadığı zaman hatasını anlayabilir. İşletme fakültelerinde iş geliştirme dersleri verilir. İşlerin hangi aşamalarında kimlerin yapacağına, takip edeceğine dair bilgilerdir bunlar. Tüm bu aşamaları da hepsinin üstünde takip eden ve koordine eden bir üst vardır. Koordinasyon; derleyen, toparlayan kişiler, işleri sıkı takip ederler ve başarıyla sonuç çizgisine ulaştırırlar. Bu sonuçlar işte başka yeni başlangıçlara yer açar. O yüzden sadece iş hayatında değil toplum içinde hepimiz birbirimize karşı sorumlu olduğumuza göre aile veya eğitim hayatında her nerede olursak olalım komşumuzun derdinden tutun da sokaktaki aydınlatmanın bozulması ve tamir ettirilmesine kadar her şeyi takip etmeli ve gereğini yapmalıyız. Aman bana ne, birileri ilgilenir, bana mı kalmış, diyerek kenara çekilmek vatandaşlık sorumluluğundan kaçmak demektir ki bugün ülkemizde yaşadığımız en büyük sorunlardan biri bu adam sendeciliktir. Hepimiz birbirimize, ailemiz içinde ve toplum hayatında bir fikir sahibi olmalı o fikre sahip çıkarak iyi neticelendirmek için çabalayarak hizmet etmeliyiz vesselam.

BUGÜN GÜNLERDEN

Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı hanedan mensuplarının yurt dışına çıkarıldığı gündür bugün. Dünya tarihinin de bir dönüm noktasıdır. Koskoca bir cihan devletinin sonunun geldiğinin ilanıdır. Ancak bir yönüyle de kendini inkâr ve kendinden kaçmanın zorlama kararıdır. Çünkü geldiğimiz onca yıllar içinde görüyoruz ki bu kararın hayırlı bir sonucu olmamıştır. Zira Ortadoğu’yu bir ve beraber tutan Osmanlı’nın hilafetiydi. İsrail’in kurulmasına izin verilmesi ve bütün bu süreçler Osmanlı bakiyesi ülkelerde hala huzurun tesis edilemeyişini bize gösteriyor. O yüzden bir milletin kendini inkâr etmesi milletimizi içeriden ikiye bölmüştür. Kendini Osmanlı’nın devamı olarak gören Türkler ve Cumhuriyet ile kendini yoktan var edenler. Gerçek apaçık ortadadır. Milletin varlığı ve bütünlüğü, geçmişten bugüne taşıdığı tüm değerlere yeniden anlam yükleyerek gerçekleşir ve devam eder. Biz bugün neredeyiz ve kendimizi nasıl tanımlıyoruz. Zihniyet değişiminin neresindeyiz? Tüm bu soruları cevaplayabilecek bir iklimin tam da içindeyiz artık.

SANA YÜKSELMEK

Benimle gelsen bu karanlığa ışık olsak. Yollarda güneşin açmasını beklerken gece gündüz tükettim gururumu. Yaptığım hatalarımdan ders çıkarabilmeyi istedim. Zamanı geldi yollara koyuldum. Sen beni bekle ben gidip geleyim. Çok şaşırıyor insanlar benim ayağa kalkmama, vazgeçmiyor olmama; seni suçlayanlar çıkıyor ben gülümsüyorum. Yollar karanlık da olsa sabaha aydınlık olacağını biliyorum. Aslında bunu hepimiz biliyoruz da gerçeklerle yüzleşmeyi kabul edemiyoruz. Hayatımıza bir de buradan yani aydınlık tarafından baksak. Yollara bu yüzden çıktım; arıyorum kendimi sende. Baksana bu tarafa bir de o tarafa; her tarafta görüyorum seni. Bu karanlıkta tek sığınağım senin umudu taşıdığın yüzün. Kimsede görmediğim bir yanın, hep kucaklaman ve hiç yanılmayan gözün. Bana vız gelir zorluklar; hayatın tarjedisi de neymiş! Sen varsın ve her zorluk sana yaklaşmak için bir adım daha güç verir bana. Yükselmektir benim için zorluklar, senin inancına ve imanına.

MAVİ GÖZLÜ BOSNA

Savaşın en acı tarafını masum çocuklar yaşar. Savaşın travmaları ileride kin ve nefret duyacakları bir ömrü şekillendirir. Elbette herkes için aynı şekilde olmasa da bir travması vardır savaşların. Belki Putin’in de ruhunda bir intikam alma travması var, belki İkinci Dünya Savaşı’ndan ona intikal eden bir dürtü onu bu hale getirdi bilinmez. Ancak sadece bugün Ukrayna’da değil yıllardır Ortadoğu’yu savaşlarla şekillendiren bir Batı Emperyalizmi var. O yüzden batılıların sözlerine yansıma biçiminden sınıf ayrımını açık seçik bir şekilde görebiliyoruz.

ITV News Muhabiri Lucy Watson Ukrayna’da olup bitenler için ağlayarak şöyle diyor; “ Burası gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesi değil. Burası Avrupa”.

Ukrayna Başsavcısı Yardımcısı David Sakvarelidze: “Çünkü burada mavi gözlü ve sarışın Avrupalıların her gün Putin’in füzeleri tarafından öldürüldüğünü görüyorum”

CBS Haber Dış Muhabiri Charlie D’Agata: “Burası Afganistan veya Irak gibi on yıllardır çatışma bölgesi olarak görülen yerler değil”

BFM TV Yorumcusu, Gazeteci Ulysee Gosset: “Burası Avrupa ama sanki Irak ya da Afganistan’daymışız gibi seyir füzesi ateşimiz var”.

Oysa Bosnalılar da Avrupa’nın tam göbeğindeydi ve onlar da sarışın ve mavi gözlüydü. Bugün BM tarafından Ukrayna’ya verilen silah yardımı kararı yerine Bosnalılara silahsızlanma kararı verilmişti. Avrupa’nın ortasında tam da modern zamanlarda soykırım yapıldı ve BM, NATO ve diğer tüm kurumlar gözlerini kapadı, hatta olan bitene yol verdiler. Avrupa sınıf ayrımı, ırkçılık ve her türlü hak ihlalini kendine has bir nimet görürken size niye inanalım ki. Biz bu savaşta ancak ve ancak masum çocukların tarafında oluruz. Çünkü her çocuk İslam üzerine doğar.

ARTI EKSİ

Artı

Hastane sınıfları

Bir vakıf üniversitemize bağlı hastaneler grubunun ‘Hastane sınıfı ile çocuklar eğitimlerinden geri kalmayacak’ projesini artı hanesine taşıdık. Orta Öğretimine Destek birimini kurarak bu projeyi geliştiren özel hastanenin hali hazırda Hematoloji ve Onkoloji servisinde tedavi gören 25; organ nakil bölümlerinden ise 15 öğrencinin eğitim göreceğini belirterek okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde eğitimlerin verileceği programda aynı zamanda müzik ve rehberlik öğretmenlerinin de görev yapacağı bilgisini aldık. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün de iş birliği ile oluşturulan bu proje kapsamında, uzun süreli hastanelerde tedavilerine devam eden çocukların, aynı anda eğitime de devam ederek akademik hayattan geri kalmamaları sağlanacaktır. Normal hayatlarının bir parçası olan eğitiminin ayaklarına gelmesiyle moral ve motivasyonu yükselen çocukların zaman içinde tedavilerine de olumlu etkisi gözlemlenecektir. Öte yandan projenin devlet hastanelerinde de uygulanması konusunda bir örnek teşkil edeceğini düşünüyoruz.

Eksi

Böyle bir ayrım yapılmaz

‘Suriyeli kadınlar savaştan kaçıyor, Ukraynalı kadınlar ülkesini terk etmiyor demek’ doğru değil. Böyle bir karşılaştırma veya söylem çıkarmak neyi haklı gösterir. İnsanların milliyetleri üzerinden bir takım genellemeler yapmak sağlıklı bir yönlendirme değildir. Suriye’deki bir iç savaştı ve boyutu değişse de hala devam ediyor. Ukraynalı kadınlardan da ülkesini bırakıp sınıra gidenler var. Hatta TV’ye de yansıdı. Çocuklarım için gitmek zorundayım diyordu Ukraynalı bir anne. Bir tane elinde silahlı Ukraynalı kadın görüp de Suriyeli kadınlar kaçıyor demek bir işe yaramayacaktır. Savaş her yanı ile kötüdür ve olan masumlara olur. Bizim bakışımız savaşa karşı durmak olmalıdır.

MARKA VE KİMLİĞİNİZ

Kullandığımız eşyaların markaları, kimliğimiz veya temsil ettiğimiz makamların önüne geçmemeli. Bu konu bir yönü ile iletişim psikolojisinin alanıdır ve markayı kullanan kişiyi analiz etmenize fırsat verir. Markaların kocaman logolarını çanta, kemer gibi eşyalarda gözümüze gözümüze sokulmasını neden isteyelim ki? Devleti, milleti temsil eden bir işiniz varsa; öğretmenseniz bir öğrencinin önünde son model telefonunuzu çantadan çıkarmamanızı tavsiye ederim. Herkesin tapınarak aldığı markalar insanların sürünün üyesi olmasını istedikleri içindir. Sorgulayın! Benim bu markaya bu gösterişe neden ihtiyacım olsun ki? Markalar sizi büyük göstermez. Siz markayı büyütürsünüz. Kapitalizm de bunu ister zaten. Ucuza bile girmiş olsa satın aldığınız bir marka ile toplumun önüne çıktığınızda siz kendiniz olmazsınız, o markanın temsilcisi olursunuz. Bizler bir metanın parçası olmamalıyız. İşimizi görüyorsa markayı öne çıkarmayan bir ürünü de pek ala kullanabiliriz. Bu bir pazar ürünü de olabilir. Neden olmasın ki? Marka yerine kendini kimliğinizi ortaya koyun. Esas akılda kalıcı olan değişmeyen kendi parmak izimizdir.