Her zaman uygulanması zor olmuştur. Çoğu zaman fark edilememiştir. Genelde taşıyıcısı olunmuştur. Ne çok bilgi yükleniriz hayatımız boyunca. Ne çok şeyi ezberleriz bilgi diye.
Bilgi o muazzam hazine. Bir zamanlar hazine niteliğindeydi sanırım. Artık herkes her bilgiye ulaşabiliyor ya?! Ulaşıyor da uğraşıyor mu acaba? Yok! Önüne gelene bir tuşla karşısına çıktığı, hiçbir çaba göstermeden ulaştığı malumat bilgi oldu. Değeri düştü. Değersizleşti. Bir bilgiyi değerli kılan ona olan ulaşılmazlık mıdır? Hani ulaşamadığın şey gözünde çok büyüktür ya! Ulaştıktan sonra da o bilgi sıradanlaşır mı? Hayır! Bilgiye değer veren onu yücelten ve bilginin de doğruluğunu kanıtlayan onun uygulanabilir olmasıdır. Bunun ispatı da edindiğimiz bilginin uygulanmasıdır. Her kişinin bilgiye olan sorumluluğu vardır. Edindiğimiz bilginin kişiye itibar kazandırması için bilgiyi uygulayabiliyor olması lazım. Bilginin taşıyıcısı olmak o bilgi için önemlidir ama uzun vadede uygulamada kendini göstermezse bilginin o makamdan, mevkiden başka yerlere iltica edeceği de muhakkaktır. Çünkü bilgi hak edenin makamıdır. İlim sahibi olma iddiası Sanırım en büyük en tehlikeli iddia da bu olmalı. İlmin sahibi olduğunu iddia ederek büyüklük taslamak bilgiyi nasıl etkiler? İnsan böyle büyük bir iddianın altından kalkamayacağını bilseydi yapmazdı diye düşünüyorum. İlim sahibi olmanın o bilginin bize olan aidiyetini göstermez. Çünkü onun esas kaynağı gerçek sahibi insanın kendisi değildir. Her şeyde olduğu gibi bizde bir zekâ ve akıl varsa uğraşılarımız sonucunda bizden bir ilim zuhur elde etmişse, bunu lütuf olarak görmekten başka bir duruşumuz olamaz. Aksi takdirde o ilim bizden gider başka yerlerde kendine alan açar. Bilgi korunmak ister. Bilgiye sahip olmak insana sorumluluk yükler. Bilgiyi geliştirmek, insanlığın yararı için yapılandırarak bilgiye değer ve anlam yükleriz. Bilginin bize misafir olarak geldiğini de unutmamalıyız. Günümüzde bilginin anlamı Maalesef bugün bilgiye ulaştığını iddia edenlerin her şeyden önce bir gerçeklik sorunu ile karşı karşıya olduğunu söylemeliyiz. Bilgi her yerde ve herkeste. İddialar o kadar büyük ki; nereye başımızı çevirsek her şeyi bilen herkes var. Oysa bilgi dedikleri şeyi önümüze koyanların iddiası nedir? Bunu biliyor muyuz? Bilgiyi zahmetsizce oradan buradan alarak önümüze koyanların iddiası şudur; bilgiyi biz belirleriz ve siz de buna bilgi diye inanırsınız. Oysa bilgiye zahmet etmeden ulaşılmazdı. İnsanlar Bağdat kütüphanelerine ulaşıp bir bilgi kırıntısı elde etmek için senelerini yollarda harcarlardı. Bugün koşullar daha kolay ama bilginin de bu sefer malumata dönüştüğünü görüyoruz. İçi boşaltılıyor. Gereksiz, anlamsız bir sürü şey ortalıkta zihinleri işgal ediyor. Evet artık yollarda Bağdat kütüphanelerine ulaşmak için harcanan çabalara gerek olmasa da zahmetsiz bilgiye yine ulaşılmayacağını da bilmemiz gerekiyor. Hatta çok daha karmaşık bir durum var ortada. Bilgiyi gereksiz malumatlardan ayıklamak gerekiyor. O da yetmiyor kaynağına bakmak güvenirliliğini araştırmak gerekiyor. Benim için de en önemlisi bilgi uygulanabilmiş mi? Bu bilgiyi ortaya atan, atmaya devam edenler bilginin etik anlamına sahip çıkabilmişler mi? Bildiğini sadece okuyan mıyız? Yoksa aynı zamanda uygulayıp bilginin işleyişini gören, içselleştiren miyiz? Eğer bize bir bilgi verildiyse o bilgiyi uygulamadığımız sürece sadece papağan gibi tekrarlarız. Bizden zuhur eden hiçbir gerçeklik ortaya çıkmaz. Bilgi insanın ameline anlam kazanır vesselam.
Sorun mülteciler değil En büyük sorunumuz çıkarcı olmamız. Kendi çıkarını düşünenler yüzünden bu haldeyiz. Sadece alacağı parayı elde edeceği menfaati oradan gelecek karın hesabını yapan üç, beş insan yüzünden bu haldeyiz. Hatta öyle ki ucuz ve sigortasız çalıştırabiliyor diye ülkemize sığınmış Suriyeliyi, Afganlıyı boğaz tokluğuna kullananlar yüzünden bu haldeyiz. Sonra da bilgisayar başına geçip yabancıları ülkemde istemiyorum diyebilenler yüzünden bu haldeyiz. Bu kadar iki yüzlülük de fazla artık. Ben de ülkemde iki yüzlüleri istemiyorum. Kendi insanına asgari ücret verip sigortasını ödemekten aciz adam ekonomi dersi, ahlak dersi verebiliyor. O yüzden bizde yüzsüzlük var. İnsan olamamak var. Gerçekten bazen çok şaşırıyorum ne ara biz bu hale geldik. Ama ben yine o lafımı söyleyeceğim “birimiz bine bedeliz”.
Günlük kavuşmalarımız Kavuşmalarımıza bahanelerimiz olsun. Daima olsun bir sebep, o gün seni görmek için. Mesela sen bir şeyini unutmuş ol. Ben onu sana getirmek için kalkıp onca yolu geleyim. Aynı sofraya oturmak için bahanelerimiz olsun. Sadece sabah, akşam değil her zaman olsun bahanelerimiz. El sallayayım sana hasretle uzaktan, sanki uzun zamandır görüşmüyormuşçasına. Koşar adımlarla kaybettiğine kavuşurcasına, ayaklarımın altında toprak, aldırış etmeden yağmura, çamura huzura doğru uçup gideyim. Her kavuşmamız bir ibadet sahnesi gibi çekilip gökyüzünde arşivleniyor biliyorum. Kavuşmalarımız mahşere kalmasın. Her günümüz kavuşma günü olsun. Hiçbir yere sığmayan cennet kanatlarımız cihana mı sığacak? Sen yeter ki iste ben her yere gelirim. Yeter ki kavuşmak olsun. Yeter ki beni hep çağır.
Mini Ropörtaj
Sema Günbaş Kimdir?
Konya 1972 doğumluyum. Silleliyim. Sille, Anadolu uygarlıkları içinde çok mühim bir yeri bulunan, kültürlerin bir arada yaşadığı şimdilerde Konya’nın bir mahallesi olan bir yerleşim yeridir. Evliyim, 3 erkek evladım var. Muhasebeci şefi olarak özel bir şirkette çalışıyorum. 2022 yılında kurmuş olduğumuz kooperatifte kurucu ve yönetim kurulu başkanı olarak görev yapmaktayım.
Altı yıldır bahçemde ata tohumu yetiştiriyorum, Tohumlarımızın çoğalması için kendim gibi bu işe gönül veren arkadaşlarımızla önce bahçelerimizde sonra fiili olarak toplantılar yaparak başladık.
Önceleri 15-20 kişiydik. Sonra seneler geçtikçe gönüllü sayımız çoğaldı. Kocaman bir aile olduk. Her sene bahar ve güz dönemi olarak 2 toplantı yapıyoruz. Sadece Konya değil İlçelerden de üyelerimiz toplantılarımıza katılmaya başladı. Ayrıca sosyal ağda bulunan diğer şehirlerdeki arkadaşlarımızdan da tohum takas ederek çeşitlerimizi çoğalttık. Toplantılarımızda tohum takası ve ilaçsız doğal üretimin nasıl yapılacağına dair ziraat mühendisi arkadaşlarımızdan da destek alarak gönüllü gelen arkadaşlarımıza eğitim veriyoruz. Bünyemizde ziraat mühendisleri, akademisyenler, öğretmenler, doktorlar ve gönüllü çiftçiler barındırmaktayız.
İki adet tohum çoğaltmak için seramız, tarlamız ve üretimlerimizi kapalı ambalaja çevirmek ve katma değer katmak için üretim hanemiz bulunmaktadır. Biz sadece tohumla uğraşmıyoruz. Biz bir kadın kooperatifiyiz. Başka bir işte çalışma olanağı olmayan kadınlarımızın kooperatif çatısı altında örgütlenmelerini teşvik edilerek çalışma, üretme ve pazarlama imkânlarının artırılması, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda çalışmalar yapılması, yetiştirdiğimiz ürünlerin pazarlanmasına yönelik ihtiyaçları karşılamak, kadın girişimcilerimizi desteklemek, üretim becerilerini geliştirmek için kurucusu ve başkanı ‘Atadan Geleceğe Tohum Anadolu Kadın Üretme ve İşleme Kooperatifi”mizi kurduk.
Üretimhanemizde tarladaki topladığımız ürünlerden kapalı ambalajlarda sağlıklı gıda yapıyoruz. Salça, sos, reçel, meyve, sebze kuruları ve sirkeler yapıyoruz. Atalık buğday ekimimiz var ve bunları una çeviriyoruz. Eskinin geleneksel yöntemlerle yapılan gıdalarını günümüz modern teknolojiyle birleştirip öze dönüş, bilinçli, üreten, sağlıklı toplum olma yolunda adımlar atıyoruz.
Neden kooperatif kurduk?
Kooperatifler her durumda kadınlar için bir etkileşim ve dayanışmaya imkân sağlamaktadır. Kooperatif çatısı altında farklı yeteneklere sahip kadınların bir araya gelerek ortak bir kapasite oluşturabilmeleri, ülkelerin sosyal ve ekonomik yönden kalkınmalarına büyük faydalar sağlayacaktır. Bu bağlamda, ekonomik yönden ayakta durabilen kadınlar, ailesine, yaşadığı toplumsal çevreye ve ülkesine daha faydalı bir birey olarak toplumsal hayatta hak ettiği yeri alabilecektir. Dayanışma ve iş birliğini amaçlayan kooperatifler ekonomik ve sosyal açıdan dezavantajlı grupların sorunlarını çözmek açısından önemli rol üstlenmektedirler. Kadın kooperatifleri de kadınların yoksulluğunun azaltılmasında ve kadınların güçlendirilmesinde önemli rol oynamaktadırlar.
İnsanlığa hizmet için tohum dağıtıyor
Tohum dağıtmaya nasıl başladınız? Sizi buna iten güç neydi?
Elimizdeki tohumların dağıtımını daha çok kişilere ulaşmasını, yaygınlaşmasını sağlamak adına ülkem ve insanlık için bunu bir vazife olarak görüyorum. Gelecek nesillere doğru tohumları miras bırakmak istiyorum. Ne kadar çok dağıtırsak ve ne kadar çok insana ulaşabilirsek bizim için çok büyük bir başarı.
Kooperatif kurmadan önce sosyal medya tohum takas gruplarında görev yaptım. Bu gruplar benim hayatıma yeniden bir yön verdi. Kazanılan dostluklar, yapılan hizmetler, insanlık adına geleceğimiz adına çabalayan yüzlerce insan ve ben bunların arasında olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. İnanın altından daha değerli bu tohumlar. Bir tanesi bile yere düşse eğilir alırım. Bu işi sevmek önemli ve gönülden yapılan hiçbir iş insana yük olmaz.
Yaptığınız bu işi bütün ülkeye yayabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Ulusal basında çıkan haberlerimizden sonra yurt dışından bile bana ulaştılar. Her sene dağıtım yapıyorum ve bu seneler ilerledikçe daha çok çoğalıp yaygınlaşıyor. Geçen sene 90 kilo dağıtım oldu. Bu sene 200 kilo dağıtım yapıldı. Okullara gönderdik, projeler yaptık. Halkımız artık bilinçleşiyor ve tohuma ilgi büyüyor.
Geçmiş röportajınızda gündüzleri özel sektörde çalıştığınızı söylemişsiniz. Özel sektör ve tohum üreticiliği yapmanın zorlukları neler?
Hafta içi 8-6 özel sektörde çalışıyorum. İş çıkışlarında ve hafta sonunda kooperatife gidiyorum. İki seramız var ve 170 dekar sebze ekim alanımız var. Üretimhanemizde devamlı aktifiz. Burada en büyük destekçim eşim ve çocuklarım. Evde beni bekleyen 4 erkek var ve koşturmayla her yeri idare etmeye çalışıyorum. Kendime ayıracak bir zamanım yok. Ne kadar çok faydalı olabilirim ve kimlere ulaşabilirim diyerek bir yaşam döngüsünün içindeyim. Tohum üreticiliği yapmanın zorlukları neler diye sorduğunuzda ise her şeyin bir zorluğu var elbet. Yazın beden işçisi bulmak zor. O sıcağın altında sebzelerin çapası, hasatı, işçi maliyeti, sulaması gibi işler bizi zorluyor. Bir de kadınsanız bazı şeyler güç istiyor. Yeri geliyor traktöre biniyoruz malçlama ve ekim yapıyoruz. Her daim başında olmalısınız. İşi idare eden çavuşlarımız var ama yine de başında olmazsanız olmuyor. Her şeyde olduğu gibi maliyetler bizi çok zorluyor. Kadın kooperatiflerine bir destek yok. Harcadığınız her kuruşu kazanmak zorundasınız. Çiftçilik riskli. 226 dekar Buğday ektik, kuyu arızalandı yaptıramadık. Mecburen kıraca bıraktık ve yağmurlardan dolayı bu sene maalesef hasat yapamayacağız. Bu bizim için büyük bir kayıp ama yılmadan yolumuza devam edeceğiz.
Tohumları çoğaltmak için ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsunuz?
Bizim bu sene ikincisini kurduğumuz seralarımız var. Açık alan arazide ekimler yapıyoruz. Hasat zamanı kaliteli tohumlar seçiliyor, muhafazasını yapıyoruz ve dağıtım zamanına kadar saklıyoruz. Dağıtım olacağı zaman öncelikle çeşitler belirlenir. Elimizde hangi çeşit çok ise onu dağıtıma ayırırız. Listeler yapılır, küçük poşetlere konur ve dağıtıma hazır hale gelir.
Motivasyon kaynağınız nedir?
Bu işi sevmek çok önemli. Ben yorulduğumu hiç hissetmiyorum. O tohumlar filizlendikçe, ürünler olmaya başlayınca annelik duygusundan zannedersem sanki dünyaya yeni bir çocuk geliyor gibi heyecanlanıyorum. Bir de tohum dağıttığım zamanlar karşı taraftan aldığım pozitif enerji, dualar ve onların yüzündeki mutluluklar beni çok motive ediyor. Diyorum ki doğru yoldasın. Kendimden çok fedakârlık yaptığımın farkındayım. Çok yoğun çalışıyorum. Ancak biliyorum ki bir tohumla çok şeyler değişecek. İnsanlığa bir hizmet daha yapmış oluyorum.