Ünlülerin yaşamlarından günümüze yansıtılmış çok güzel gerçek yaşam öyküleri vardır.
Bunlar yaşanmış öyküler olarak günümüze yön verenler olmuştur ve yaşamımızın çok önemli öykülerine ve deyişlerine kaynak teşkil etmişlerdir. Bu deyişler günümüz gerçek yaşamındaki birçok olayın merkezinde yer almış ve zaman zamana gündeni yönlendirmiş ve gerçek yaşamın merkezine yerleşmişlerdir.
Günümüzde halen dillerden düşmeyen yaşam öyküleri olarak söylemlerdeki etkin yerlerini muhafaza etmektedirler.
İşte günümüzde hala etkisini sürdüren böylesine bir deyişe kaynak olan önemli örneklerden biridir;
***
“Cahit Sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir.
Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister.
Sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas… Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas.
Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp;
-Abbas oğlu Abbas Emret komutan!.. der..
Aralarında söyle bir konuşma geçer:
-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.
-Sen benim emir erim olur musun?
-Sen bilir komutan!.
Askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister.
Zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir.
Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı'ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı'nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar…
Akşamları olunca Cahit Sıtkı'nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar…
Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur.
Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı... Zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder...
Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas... Aralarındaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyf gecesi akşamında alkollü Cahit Sıtkı sorar;
-Sen İstanbul'u bilir misin Abbas?
-Bilir komutanım…
-Orada bir Beşiktaş var bilir misin?
-Bilir komutan!. Ben orda acemi birlikteydim…
-Orada benim bir sevgilim var... Sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-Elbet komutan!
Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki... Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş traş olmuş hazırlanmış.
Cahit Sıtkı sorar;
-Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın?
-Ben İstanbul’a gidecek komutan!..
-Ne yapacaksın sen İstanbul'da?
-Sen söyledi bana... Ben gidip sana Sevgiliyi getirecek!..
Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp
kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı..
Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır...
Akşam olur… Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbası karşısına
oturtur… Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumanı,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan!
İnsan kendisine sığamadığı zaman bir dosta, bir kelimeye, bir söze, bir şiire ya da bir şarkıya sığmaya çalışır.
İşte böyle, can dostlarız biz. Hepimiz ayrı bedende ama aynı yürekteyiz...
Yani, girdiği kabın şeklini alan maddeye sıvı deniyorsa, rakı bir sıvı değildir. Zira rakı girdiği vücudun şeklini almaz, bedene ve ruha yeni bir şekil verir, güzellik verir. Cevabı bulmak için değil, soruyu unutmak için içilir. Öyleyse içelim güzelleşelim dimi...
Neyse halimiz o çıksın falımız o zaman.
Madem ki öyle; Haydi Abbas vakit tamam, Akşam.diyordun işte oldu akşam...”