Hayat insanı yorar. Hayatın vazifesi bu çünkü. Türlü şekillerde insanoğlunu imtihan eder. Kolay değil, hiç değil.
İnsan bu ya, sözü söyler durur, hoca misali talkımı verir kendi yer salkımı. Konuşmakla, akıl vermekle olmuyor der hayat bize. Yaşa da bakalım halinle örnek ol, görelim der. Öğretmensin, hocasın, ilim sahibisin, yazıyor, çiziyorsun sen kendin ne yapıyorsun der hayat insana. O yüzden haline, tavırlarına en çok dikkat etmesi gerekenler sözü söyleyenlerdir. Söz hale geçmedi mi o kişi inandırıcılığını kaybeder maazallah.
Sadece sen dertli değilsin
İşte o sınavlar üst üste gelir, hiç durmadan yağmur gibi yağar, sel olur dertler içinde boğulacak gibi olur insan. Ama bilmeliyiz ki tek değiliz şu dünyada. İnsanlar türlü türlü, dertler de öyle. Sadece ben mi dertliyim? Büyük bencillik sadece kendini dertli sanmak ve etrafındakileri görmemek. Mutluluğu şu geçici alemde aramak büyük gaflet. Ama öyle öğretilmedi mi? Mutluluk sanki erişilecek bir hedef ve ne yapılsa mübah. Oysa yaşadıklarından ders çıkarmak ve farkındalık geliştirmektir hayatın kendisi. Mutluluk da o farkındalığın içinde saklı zaten.
Peygamber efendimizin bu sözü
Güzeller güzeli nebi Peygamber efendimiz ‘benim bildiklerimi bilseniz, az güler çokça ağlardınız’ demiş. Demek ki hayata gülüp, eğlenmeye gelmedik. Buradan bunu anlamak çok da zor değil. Çok eğlence az düşünce kalbi öldürür. Kalbin ölmesi demek boş, faydasız ve insana yakışmayacak işlerle meşgul olması demektir. Ancak elbette hayatın evreleri var. Çocukluk, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık. Her yaş dönemi ayrı bir idraktir. Çocukluğun eğlencesi başkadır, gençliğin ki başkadır. Ama bir orta yaşlı yetişkin insanın genç gibi eğlenmesini idrak seviyesi açısından sorunlu buluruz. İnsan yaş aldıkça, tecrübe edindikçe hayatın içinde aradığı mutluluk tanımı olgun bir insana yakışır olmalıdır. Gençliğinde gel geç heveslere eğlenceye hepimiz geçici diye bakar geçebiliriz. Ama yaşını başını almış biri aynı havada devam etse vay haline deriz. Gerçekten de dünya hayatı bir göz açıp kapama uzaklığındadır. Her anımızı faydalı ve verimli işlerle meşgul olarak geçirirsek kalbimiz sevinir.
Mutlu olmanın tek formülü var
Bunun tek formülü var bir denge içinde etrafımıza faydalı olabilmeyi başarabilmektir. Denge diyoruz çünkü insanın kendine de adaletli davranması ve çizmeyi aşmaması gerekiyor. Yani haşa Allah’ın rolüne geçemeyiz. Biz elimizden geleni yaparız. Gerisini O bilir. Ama önemli olan hayatımızı etrafa faydalı olacak şekilde ayarlamış olmamız. Gerisi gelir zaten. Ecdat yürürken yolda, yerde bir taş görse kenara çekermiş. Çünkü biri ayağını çarpıp düşebilir veya başka kazalar meydana gelebilir diye. Hep işte bu minvalde düşünüp hareket ettiğimizde mutluluğun büyüğü küçüğü olmadığını fark edeceğiz. Mutluluk bir damladır, mutluluk yapa yapa çoğalır vesselam.
Artı
Birlik olmak
Tam da Filistin için Üsküdar’da eylem için Valide Sultan camiinin duvarındaydık. Yaz günü hava sıcak. Bayraklar, pankartlar biz içimizdekini dünyaya haykırıyorduk. Göz göze geliyorduk oradan geçen insanlarla. Kimisi bakışlarını kaçırıyordu. Kimisi içten içe bize sarılmak için kendini zor tutuyordu. Kimisi boynunda haçla, nefretle bakıp geçiyordu. Arap mülteciler gelip pankart tutuyordu. Batılı turistler şaşkınlıkla bazları da takdir edici bakışlarla bizi süzüp yanımızdan hızla geçiyordu. Çocuklar merakla bizi izliyor kimisi yanımıza koşuyordu. Bir de bizim susadığımızı düşünüp koli ile su getirip dağıtan esnafla hemhal oluyorduk. Aynı gün aşure yapıp dağıtan başka bir vatandaşla da aynı tarafta aynı duygularla Allah’ın birliğine imza atıyorduk.
Eksi
HPV aşısı neden?
Aşılar bu kadar ucuz bu kadar ulaşılabilir olması ve teklif edilebilir olması çok düşündürücü bir durum. Rahim ağzı kanserini önlemek için yapılan bu aşının bir belediye ve hatta bildiğim başka belediyeler tarafından da ücretsiz yapılmasının anlamı nedir? Sağlık bakanlığının burada rolü yok mudur? 9 ila 26 yaş aralığındaki insanları aşılamanın durup dururken anlamını sorgulamamız gerekemez mi? 9 yaş nedir ya hu? Neden 9 yaşındaki, 13 yaşındaki kız çocuğuna HPV aşısı yaptırırsın? Bu sistem önce hastalıkları pazarlıyor sonra da ilaçları bize yutturuyor. Çok yazık belediyelerin ilk işi bu olmamalıydı? Bir de sıraya giren ve çocuklarını aşılatan annelere ne demeli? Yazık.
Her an her şey olabilir
Söyleyecek söz kaldı mı ey haberci karga? Yeniden yeniden anlatacak ne var sanki? Tükenmedi mi kelam? Cümlelerin devamı bir yere kadar. Nokta öyle bir yere kondu ki kimse kaldıramaz onu oradan. Yerini almak ister virgül hatta noktalı virgül. Fakat son kelime edilmiş son sözler söylemiş aslında. Uçuşsa da aklımda cümleler, söylenmek istenenler, geride kalan o zamana ışınlanmak istese de bu gönül, haberciden haber var dinle. Zamanın içinde değil miyiz? Hayıflanma! Bir musalla taşının başına gelmeden önce söyleyeceklerini söyle. Her an her şey olabilir unutma! Yolculuk hepimizin kaderinde var. Uzak, yakın bizi bekleyen bir akıbet var. İste burada dur, düşün. Elini yüreğine koy ve de ki; sensiz bir yer yok.
Yardım bu şekilde toplanmamalı
Son zamanlarda rahatsız edici bir şekilde insanların yoğun olduğu yerlerde bir stantlar var. SMA hastalarına toplandığını zannettiğimiz bu stantlarda bir ses sistemi var başında kimse yok. Acıklı bir anne sesi evladımı kurtarın diye feryat ediyor. Stantlar bir de görsellerle giydirilmiş. Üzerinde bebek fotoğrafı, hesap numaraları, güya valilik izni. Önceleri stantta insanlar da oluyordu artık onlar da yoklar. Sadece ağlamaklı bir ses. Yardım toplamanın yeri ne sokaklardır ne de sosyal medyadır. Kurumsal bir tarafı olmayan ve şaibeli görünen bu stantlar doğrudan yenidoğan çetesini aklıma getirtiyor. Elbette zor durumda olan sadece SMA hastaları değil Türkiye’de sayıları milyonları bulan kanser hastaları var. Nadir hastalıklar kategorisine giren başka başka hastalıklar da var. Kimse sokaklarda bu şekilde stant açmıyor. Valilik izni gerçekse ve buna izin veriliyorsa bu da doğru değil denetlenmiyorsa daha da büyük sorun. İnsan onurunu zedeleyen bu tür görüntülerin çözüme kavuşturularak ortadan kaldırılması gerekir.