İmgeler, simgeler, sloganlar dünyasındayız. Bu ise bizim gerçeklik algımızı hakikatten sıyırarak görsel algıya hapsediyor.
Durağan, afiş gibi hareket etmeyen ve sessiz belki sadece
müziğin eşlik ettiği bir hayal dünyasına götürüyor. Çünkü Siyonistlerin en
büyük başarısı Hollywood’dur. Sinema endüstrisi bir kültürel ekme kuramının en
iyi uygulayıcısıdır. Haklı olan tek taraf vardır. Ama biz öyle görmeyiz. O
taraf biziz çünkü. Öyle işlenir ki bu; biz karakteri kurgunun içindedir. Sizi
asla rahatsız etmez. Saçma demezsiniz. Çünkü sizi baş kahraman yerine koyar
endüstri. Kurguyu, kahramanın hikayesini afişler ile hayatınıza zihninizin bir
yerine yerleştirir. Duygularınızı yönetir bu afişler. Sadece afiş diye bakmayın
buna bu bir algının size yerleştirdiği tohumlardır. Çok mu komplo? O zaman
zulüm için harekete geç ama pasif bir şekilde değil. Konforunu boz afişin, imge
ve simgelerin seni hapsettiği sınırları kırıp harekete geç. Komplo olduğunu
göster.
Boykot
Her şekilde devam et. Boykot bizim en büyük silahımız. Uzun
vadede çok büyük gelişmeler ve farkındalıklar ortaya çıkaracak aktif bir eylemdir
boykot. Sekiz ay önce yerli çamaşır
deterjanı bulmakta zorlanırken bugün en az iki yerli marka çıktı. En az üç
çeşit bulaşık makinası tableti markası çıktı. Farklı yerli kahve zincirlerinin
değeri anlaşıldı. O markanın kahvesinin iğrenç olduğunu biliyoruz artık. Kıyıda
köşede çok daha iyi butik kahveciler keşfettik. Boykot bizi yaratıcılığa,
düşünmeye, üretmeye itti. Bu daha başlangıç. Boykota devam edersek daha fazla
bilinçlenmeye devam edeceğiz. Yaratıcılığımızı kullanmaya daha fazla
ihtiyacımız var. Boykot bizi marka bağımlılığından kurtaracak. Birilerinin
biçtiği elbiseyi giymenin köle olmakla aynı olduğunu farkedeceğiz. Bir ve
beraber olmayı öğreneceğiz. Küreselleşmenin markalaşma ile bir tutulmasının
dayatmasını fark edeceğiz. Aynı elbiseyi değil farklı fikirlerde bile olsak
zulüm karşısında dünya halkları ile hareket edebileceğimizi gördük, görüyoruz. Tün
bunlar asla sinsi oyun kurucularının istemediği şeyler.
Aktif olmaya devam
Araştırmaya, öğrenmeye ve anlatmaya devam et. Gerçek
kaynaklardan öğrendikçe zalimlerin karşısında güçlü olmayı başarabiliriz. Öyle
kulaktan dolma birilerinin masallarını değil, kütüphanelerden araştırarak
muhakeme kurarak anlamaya çalışarak öğrenmeye devam et. Bu zihni aktif tutmak
demektir. En çok da bu aktifliğe ihtiyacımız var. Zihinlerimizi işgal
etmelerine böylelikle engel olabiliriz. Çünkü en büyük sorun zihinlerin yanlış
bilgi ile pasifize edilmesidir. Zulüm kapıya geldiğinde bile eğer zihniniz pasif
bir haldeyse işgalciyi bile haklı görürsünüz. O yüzden her an yazılan, çizilen
her yerde önüne geleni sorgulayarak anlamaya çalış. Sen de bir iki, cümle ile
fikrini belirt ve soru sor.
Çocuklarımızın aktif bir biçimde Filistin direnişinde yer almasını
sağla. Gençlerin bir kısmı anlamayacaktır. Anlamak istemeyecektir ama bugün
değilse de yarın mutlaka anlayacaklardır. Telkine devam et. O söylenenleri
düşünecektir.
Yeni dünya düzenine doğru
Her zaman bir şeyler değişmiştir. Değişim inananların cesaret
edebileceği bir harekettir. İnsanları aktif uyaralım artık. Önceleri pasifçe uyarıyorduk.
Ama artık özellikle marketlerde aktif bir biçimde alışveriş yapanı bu boykot
biliyorsunuz değil mi, diye kibarca uyarabiliriz. Hatta uyarmalıyız. Çünkü
artık burada ben tarafsızım diyebileceğimiz bir şey yok, diyemeyiz. Bertaraf
olup, olma meselesi de değil. Haktan yana olma meselesidir bu. Bir de özellikle
ülkemizde insanları pasif konuma çekmek için başka gündemler oluşturuluyor.
Seçim vardı. Şimdi de köpek meselesini hayvan hakları üzerinden köpürtmeye
hatta bırakın köpürtmeyi aleni köpekle insanın yeri değiştirilmeye çalışılıyor.
Bu tarz, bizleri pasivize eden gündemleri de görün ve anlayın. Aktif olmaktan
asla vazgeçmeyeceğiz. Zulme susmayacağız. Gözü dönmüş kötülüğü yeneceğiz. Her
türlü işgalin karşısındayız. Yeni dünya düzenin adı adalet olacaktır vesselam.
Köpekler
cehennemi
Şu tabelada diyor ki köpeklerinizi ineklerin otladığı yere
tuvaletini yapmasına izin vermeyin. Çünkü köpeğin dışkısı inekleri hasta
ediyor. Dolayısıyla bizler de o hayvanın ürünlerinden yiyoruz. Bu bir uyarı.
Almanya’da kısacası Avrupa’da sokak köpeği yoktur. Olmalı mı? Yani çok anlamlı
bir soru değil. Kedi de yok sokaklarda. Ama onun yerine fare var. Konu
köpeklerin uyutulması yani itlafı olunca yer yerinden oynadı. Hayvanları
severim. Ama fetişist değilim. Her şey yerli yerinde denge içinde olmalı. Bu
hayvanların dengesiz bir şekilde üremesine kimler neden izin verdiyse onların
arkasına da bakmak lazım. Artık köpek terörü var diyebiliriz. Sokaklarda
yürüyemiyoruz. Bir keresinde eşim büyükçe sokak köpeğini sevmeye kalktı. Hayvan
eşimin bileğini ısırdı neyse ki kolunda saat vardı bir şey olmadı. Ya bunların
mamalarına bir şey katılıyor ve toplumda infial uyandırması için provakasyon
hazırlanıyor ya da fetişist hayvanseverler tarafından abluka altındayız. Hayvanları
nasıl kontrol altına alacağız? Devlet insanın yaşaması ilkesini esas almak
zorundadır. Hiçbir hayvanın hayatı insandan üstün değildir. Dünyayı köpekler
cehennemine çevirmeyelim. Çocuğu köpek yüzünden öldürülmüş birine ama
diyemezsiniz. Hayvan insanın emrine verilmiştir. Bu kadar. Hayvanlar aleminde
bile bir hayvan diğerine yiyerek popülasyonu sağlıyor. Denge gitti mi köpekler
yönetir sokakları. Yapılması gereken neyse o yapılsın. Çok konuşanlar alsınlar
o hayvanları evlerinde baksınlar.
Orta Asya yerine Türkistan
Milli
eğitimin onaylanan yeni müfredatında orta Asya kavramı yerine Türkistan ibaresi
kullanılması uygun görülmüş. Oryantalist bakış açısı dünyayı batı medeniyeti ve
doğu medeniyeti diye ikiye ayırmıştır. Japonya hangi medeniyet diye sorulduğunda
tam bir cevap veremiyoruz. Türkiye’yi ise doğu medeniyetine dahil ediyor oryantalistler.
Biz başından beri tüm bu basmakalıp ifadeleri reddediyoruz. Küreselci anlayışın
hegemonyası algıları da yönetiyor. Herkes ile aynı çerçevenin içine dahil
ediliyoruz. Oysa başlı başına bir Türk medeniyeti vardır. Bu kavramı anlı,
şanlı ilahiyatçılar bile bilmezler. Bilselerdi dillendirirlerdi. Ezberler
kazınamayacak şekilde yerleştirilmiş zihinlere. Arkeolojik kazı yapmana imkân
bile olamıyor. Üstü betonla sıvanmış. En az 10 bin yıllık bir Türk
medeniyetinden bahsedebiliyoruz artık. O yüzden oraya buraya değil Türk
medeniyetine aitiz. Türkistan demek de daha iyi olmuş. Orta Asya filan bunlar
uydurma şeyler zaten. Yani Amerikalıların yön bulmaları için ortaya atılmış
pusula ifadeleri. Bizim yönümüz de belli pusulamız da. Türkistan kutlu olsun.
Artı
Yapay Zeka
Yapay zekâ, teknolojik araçların insanlar gibi düşünebilme,
öğrenebilme yeteneği ve karar verebilme gibi durumları içeren bir alandır.
Günümüzde yapay zekâ gelişimiyle birlikte çeşitli alanlarda insanlık için
önemli yenilikler ve avantajlar getirmiştir. Bu teknoloji, iş hayatında
süreçlerin kontrol edilerek verimliliğin artırılmasına ve maliyetlerin
azaltılmasına yardımcı olurken, sağlık sektöründe ise hastalıkların teşhisinden
tedavi planlamaya kadar birçok noktada yapay zekâ desteğinden yararlanılıyor.
Özellikle, yapay zekâ doktorlar için tıbbi verilerini analiz ederek tedavi
planlarını kişiselleştirir ve hastalar için en uygun tedavi yöntemlerini
belirler. Güvenlik sistemlerinde de yapay zekâ kullanımı hayati bir rol oynar.
Özellikle, siber güvenlikte yapay zekâ algoritmaları, bilgisayar ağlarını
sürekli olarak izleyerek anormal durumları tespit edebilir ve olabilecek siber
saldırıları önlemek için hızlı bir şekilde müdahale edebilir. Yapay zekâ
teknolojisi, insanlığın yaşam kalitesini artırmak için sürekli olarak gelişmeye
devam ediyor.
Eksi
Yapay zekâ, birçok avantaj sunmasının yanı sıra bazı
dezavantajları da beraberinde getirebilir. Öncelikle, teknolojinin
yaygınlaşmasıyla birlikte belirli iş kollarında insan iş gücünde talep
azalabilir ve otomasyon nedeniyle işsizlik riski artabilir. Bununla birlikte,
kişisel verilerin toplanması ve analiz edilmesi gerektiğinde gizlilik ve
güvenlik riskleri ortaya çıkabilir ve kötü niyetli kişilerin eline geçmesi
ciddi sonuçlara yol açabilir. Yapay zekâ teknolojisinin yaygınlaşmasıyla
birlikte insanların bu teknolojiye bağımlı hale gelme riski vardır ve tamamen
otomatikleşen sistemler, insanların kontrol yeteneğini azaltabilir.
Yapay zekâ sistemleri tarafından alınan kararlar genellikle
karmaşık algoritmaların sonucunda ortaya çıkar ve bu da sorumluluk ve etik
konuların da yok olmasına neden olabilir. Bu nedenle, yapay zeka teknolojisinin
kullanımıyla ilgili dikkate alınması gereken önemli hususlar vardır ve uygun
önlemler alınmalıdır. (Haber: Özgür Başerli)
Yaşam belirtisi yok. Koca bir boşluktayız. Asırlar evvel
yaşam olan dünyamızda nedeni tam olarak bilinemeyen sebeplerden dolayı hayat
bitmiş. İnsana ait hiçbir emare yok. Koskoca bir çöl içimiz. Kalpler kurumuş.
Bedenimiz uyuşmuş. Gözler donmuş. Kulaklar uğultudan sağır. Çünkü biz nefsimize
zulmettik. İnsan ziyan olmayı seçti. İnsan kızgın kumlarda ayağı yana yana, tıpkı
bir devenin zevk içinde ağzı, dudağı kanaya kanaya çiğnediği dikenin acısından
yavaş yavaş ölür gibi öldü. Bağırsak da artık duyan yok. Ruhlar ara sıra esen rüzgârda
fısıldaşıyor gibiler, o kadar. Kimse duyamaz artık. Yok hükümdeyiz. Yok oldu
insanlık. Var mıydık? Bilinmeyeceğiz hiç. Çünkü insanın kendi kendine ettiğini bilemedi.
Bildi de bilmemezlikten geldi. Tatlı tatlı kininde debelene debelene geberdi. İnsanlık
yok oldu. Yok olduk hep birlikte. Gerçekten umut vardı değil mi? Belki de umut
bu yokluğun içinde. Önce yok olacağız ki tekrar var olalım. Öyle değil mi?
Avusturya'ya Göçün 60. Yıl
Dönümü
15 Mayıs 1964’te Türkiye ve Avusturya arasında işgücü anlaşması
imzalandı. Bugün Avusturya’da nüfusu 800 binin üzerindeki Türk toplumunun
varlığının temelini oluşturan anlaşmanın üzerinden tam 60 yıl geçti.
Avrupalı Türklerin hikayesi ne diye sorarsanız, bu bir başarı
hikayesidir diye özetleyebiliriz.
Aslında kavimler göçünden beri neredeyse 2 bin yıldır biz
Türkler yüzünü batıya dönmüş bir milletiz. Balkanlar, doğu Avrupa derken
Avusturya´ya kadar gelinmiş ve günümüzde Avrupa ülkeleri içerisinde en yoğun
Türkiye kökenli nüfusuna sahip dördüncü ülke olmuştur.
Türkiye’den Avusturya’ya göç hareketini, iki ülke arasında
imzalanan işgücü anlaşması başlatmıştır. Bu yıl altmışıncı yıldönümünü aynı
zamanda Avusturya ve Türkiye dostluk antlaşmasının da imzalanmasının yüzüncü
yılını da kutladığımız bu süreçte güvenlikten ekonomiye kültürden bilime
kadar pek çok alanda işbirlikleri kuruldu. Yürütülen ortak çalışmalarla iki
ülke arasındaki ilişkiler daha da güçlendi. Dilini, kültürünü, sosyal yaşantısını
bilmeden geldiği ülkede çok çalışarak cefalarıyla fedakarlıklarıyla kalıcı
olmayı başaran biz Türkler aradan gecen 60 yılın yarattığı değerlerle övünmeyi
hak eden bir toplum olduk. Zamanla akademisyenler, doktorlar, politikacılar,
is insanları ve birçok alanda başarılar göstererek kendimizi kanıtladık.
İlk zamanlar yurtlarda, tek odalı evlerde 5-6 kisinin aynı odada
kaldığı dönemde biraz çalışıp para kazanıp döneriz diyen misafir işçiler şu
anki Türk toplumunun temellerini atmışlar. Avusturya'da yerleşik hayatı
seçmişler ve “misafir işçi” statüsünden “göçmen” tanımlamasıyla anılır
olmuşlardır.
Hayalleri birkaç sene çalışıp köyüne, kentine dönmek olan
büyüklerimiz geri dönmenin kolay olmadığını görmüşler. Günün birinde de severek
kaldılar. Çocukları oldu. Yine o çocuklar okullarda eğitim alanında çok büyük
zorluklar çektiler. Ve torunları bugün doktorlar, mühendisler, Avusturya
toplumunda başarılı olan insanlar.
60 yıl önce gelinen Avusturya’da dört kuşak süren Türklerin
bugün geldiği nokta artık Türkiye kökenli Avusturyalıların olduğu burada
kendilerini mutlu huzurlu hissettikleri her ne kadar vatan özlemi çekse de
ikinci vatanı olarak kabule geçilen bir zaman olmuştur.
Onca çile, ayrılık hasreti, zor şartlar içinde çalışma ve yaşama
tutunma halinden bugünlere gelmek elbet kolay olmadı. Asimile olmak korkusuyla,
dininden ödün vermeden, benliğini unutmadan, kültürüne ve geleneklerine sahip
çıkarak yasamanın çok zor olduğu o zamanları şuan daha rahat yaşam süren, daha
iyi islerde çalışan, eğitimli bir o kadar da millet olarak bizleri
benimsemelerini sağlamış yeni nesil takip etmekte…
Kıta Avrupa’sında daha uzun yıllar buranın asli unsuru olmuş Avrupalı
Türk kimliğiyle öne çıkmış bir Türk toplumu muhakkak olacaktır. Bu kapsamda o
zor şartlarda çalışıp emek vermiş mücadele etmiş bizlere bu olanakları sağlayan
ahirete intikal etmiş tüm büyüklerimize Allah’tan rahmet diliyorum.