Kadına yönelik şiddet, yalnızca bireysel yaşamları değil, toplumların ruhunu da derinden yaralayan evrensel bir sorun.

 Bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, bizlere bu sorunun farkına varmamız ve mücadelemizi güçlendirmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Bir psikolog olarak, kadına yönelik şiddetin hem bireysel hem de toplumsal boyutlarını ele almak, çözüm önerileri sunmak istiyorum.

Dünya genelinde her üç kadından biri, yaşamı boyunca fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Şiddet yalnızca fiziksel darbe değil; duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet de kadınların hayatında derin izler bırakıyor. Bu durum, kadınların benlik algısını, özgüvenini ve ruh sağlığını doğrudan etkiliyor. Danışmanlık yaptığım kadınlardan biri, yıllarca eşinden gördüğü psikolojik şiddeti şöyle ifade etmişti: “Hiçbir iz yoktu ama içimde bir yara vardı, iyileşmesi yıllar aldı.” Bu cümle, şiddetin görünmeyen tarafını anlatıyor.

Psikolojik etkiler ve nesiller arası travma

Şiddete maruz kalan kadınlar genellikle depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu ve özgüven kaybı gibi sorunlarla karşı karşıya kalır. Ancak bu yalnızca bireyin ruhsal sağlığını etkilemekle kalmaz; çocuklarına ve hatta onların çocuklarına kadar uzanan bir zincirleme etki yaratır. Bir kadın, şiddeti içselleştirdiğinde, bu travmayı çocuklarına aktarabilir. Çocuklar, şiddetin normalleştiği bir ortamda büyürse, gelecekte şiddet uygulayan ya da şiddete maruz kalan bireyler olma ihtimali artar.

Mücadelede atılacak adımlar

1.Farkındalık Yaratmak: Kadına yönelik şiddetle mücadelede en önemli adım, farkındalık yaratmaktır. Her bireyin, şiddetin bir suç olduğunu ve asla kabul edilemeyeceğini bilmesi gerekir. Eğitim, burada kilit bir rol oynar.

2.Kadınların Güçlendirilmesi: Kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları, şiddetten kurtulmalarını kolaylaştırır. Belediyeler ve sivil toplum kuruluşları, meslek edindirme kurslarıyla bu alanda önemli katkılar sağlayabilir.

3.Hukuki ve Psikolojik Destek: Şiddet mağduru kadınlar, yalnız olmadıklarını hissetmeli. Sığınma evleri, hukuki danışmanlık ve ücretsiz psikolojik destek hizmetleri bu süreçte hayati önem taşır. Bir danışanım, yıllarca süren sessizliğini bozmaya cesaret edebildiğinde, bir sığınma evi ve terapi desteği sayesinde hayatını yeniden inşa etti.

Bir umut ışığı: Dayanışma ve destek

Şiddet mağduru kadınlar, toplumun desteğini hissettiğinde güçlenir. Hepimize düşen görev, bu desteği onlara hissettirmek ve şiddeti durdurmak için elimizden geleni yapmaktır. Kadınlar, yalnızca birer kurban değil, aynı zamanda değişimin ve direnişin simgesidir.

Bugün, sessiz çığlıkların ses bulduğu, kadınların yalnız olmadığını anladığı bir gün olsun. Kadına yönelik şiddetle mücadele, yalnızca bir kadın meselesi değil; insan hakları meselesidir. Her birimizin bu konuda yapabileceği bir şey var: Sesimizi yükseltmek, destek olmak ve daha adil bir dünya için mücadele etmek.

Unutmayalım, sessizlik şiddeti besler; dayanışma ise onu yıkar.