Birinci Dünya Savaşı'nın bitişinin 100. Yılında dünya liderleri Paris'te bir araya geldiler.
Dünyanın gördüğü en kapsamlı savaşlardan birinin bitişinin yüzüncü yılı önemli bir etkinliktir. Bakalım savaş gerçekten bitti mi yoksa yeniden bir yerlerde yeniden bir şeyler yapabilir miyiz diye mi toplandılar. Yakında kokusu çıkar. Birinci Dünya Savaşı’nın sonu dünyada savaşların kurumsal hale gelmesinin başlangıcı oldu. İlk endüstriyel savaş olan bu deneyim savaş endüstrisinin yeni müşteriler bulmasını ve dünyayı şekillendirmesini mümkün kıldı. Savaş öyle karlı bir iş alanı ki kolonyalizmin yeni bir biçim kazanıp ülkelerin kendilerini iyi hissederek sömürülmesine imkan tanıyor.
Arap dünyası sahip olduğu yeraltı zenginliklerini seve isteye silah sanayisinin hizmetine sunuyorlar. Hiçbir zaman kullanmayacakları silahlar için dünyanın parasını döküyor. Yüz yıl önce kendilerine verilen ve Osmanlı’ya kurşun sıktıkları silahlar için artık para vermek zorundalar. Barış işte böyle satılır.
Afrika, kolonyal dönemle yarışırcasına öldürme yarışına girmiş durumda ve dünyanın silah depolarından biri haline geliyor. Daha önce kolonyalistler Afrikalıları öldürmek için para harcamak zorunda kalırdı. Şimdi bu süreci silahları satıp karşılığında para kazanarak yapıyorlar.
Suriye ve Irak yeni silah sistemlerinin denendiği bir laboratuvara dönüştü. Bu bölgenin halkı yeni silahların gücü sınanırken bedava denek olmak zorunda bırakılıyorlar.
Bunlar tesadüfi mi? Pek sanmıyorum. Amerika’nın PKK-PYD ile iş birliği ne kadar DEAŞ’a karşı mücadele içinse, tüm bunlar da o kadar tesadüfi. Bozulması istenmeyen bir oyun ve bundan kar elde eden büyük tüccarlar var. Yakıtlar kanlar üzerinden devşiriliyor. Dün Marksist olanlar bugün Amerika ile kol kola girebiliyor. İdeolojiler kıyafetlerden daha çabuk değiştiriliyor.
Ortada bir ticaret var bu çok açık. Satılan şey ise barış.
Barış kelimesini gördüğümüz yerde silahları ve ticareti düşünmemiz hiç de yanlış olmaz.
400-500 yıl barışın hüküm sürdüğü topraklarda nasıl oldu da barış deyince savaş akla gelir oldu?
Osmanlı’yı oluşturan milletler nasıl oldu da bir anda birbirini öldüren taraflara dönüştüler. Hepsinde silah sanayisinin izlerini görmek mümkün.
Ortada bir Pazar var ve satılan mal barış. Barış, kirli pazarlıkların döndüğü ortamın şifre sözcüğü olmuş. Baksanıza Türkiye’nin karşısına sürülen maşa örgütlerin siyasi uzantıları bile işi öğrenmiş barış diye tepinip duruyor tüm kalleşlikleri yaparken.
Dünyada birçok kişiyi öldüren Obama Nobel Barış Ödülü sahibi, dünyanın önde gelen silah ihracatçılarından Norveç de Nobel Barış Ödülü’nün verildiği yer.
Bu kadar komedi yeter diye düşünüyorsunuz. Ama yetmiyor, silahların satıldığı bu barış kumpanyası o kadar karlı ki kimse bu oyunu oynamaktan vazgeçmiyor.
Barış ne zaman gelir diye soracak olursanız… Savaştan daha karlı olduğu ya da insanlık birbirini öldürmekten bıktığı zaman… Aradan yüz yıl geçse de oyuncular değişse de oyun hiç ama hiç değişmiyor. Barış böyle satılıyor.