Öncelikle cuma günü yazamadığım için özürlerimi kabul edin.
Dedem Nizamettin Göbekçioğlu’nu 7 Kasım Çarşamba günü kaybettik. Cenaze ve defin işlemleri derken bütün günümüz hüzün ve meşguliyetle geçti. Adapazarı’nın en eski esnaflarından biri olan Dedem’e Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı Cennet olsun.
Cumartesi günü de 10 Kasım’dı. Bu günün benim için iki anlamı vardır. İlki Cumhuriyet’in banisi, Türklerin Mareşali Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümüdür. Her sene olduğu gibi Türk Milleti ilk Cumhurbaşkanı’nı hasretle yad etti. Mekânı Cennet, ruhu şad olsun. İkincisi de sevgili Hocam Erol Manisalı’nın doğum günü olmasıdır. Arkadaşlarım ve hocalarımla beraber o gün yanındaydık. Kendisi Türkiye için önemini devam ettiren sayılı aydınlardandır. Hocam’a daha nice sağlıklı ve uzun yıllar dilerim. Bizi büyük alicenaplıkla misafir eden sevgili eşi Nuriye Hanımefendiye de buradan teşekkür ederim.
Burada yazdığım yazıları okuyanlar kafasında herhalde en fazla kalan kelime milli devlet olmuştur. Çoğu kimse “milli devlet” kavramıyla ne kastettiğimizi anlamamakta veya yanlış anlamaktadır. Genelde siyaset bilimi yazını ve matbuatta “ulus-devlet“ kavramı ile ifade edilen İngilizce “nation state” kelimesinin tercümesidir. Ancak burada, Türkiye’ye has siyasetin bir cilvesi olarak kendini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan ve fakat Türk tarihinin Cumhuriyet’ten önceki 1000 yılını, yani Müslüman Türklerin tarihini, yok sayan bir zihniyete mensup bir kısım aydınlatılmışların önermesi ile kullanılan “ulus” kavramının Türkçe olmadığını belirtelim. Moğolca boy, oymak, kabile bazen de hanedan anlamında kullanılan ulus kavramı modern “millet” kavramını karşılamamaktadır. Millet Arapça bir kelimedir ve Osmanlı klasik döneminde aynı dine mensup insanları sınıflandırmak için kullanılırken, II. Mahmut Han’dan itibaren millet kavramı Frenk dillerinde kullanılan “nation”un karşılığı olarak kullanılmaya başlamıştır. Araplar millet kelimesinin bu anlamda kullanımını bizden iktibas etmişlerdir. Eğer ille Göktürk Türkçesine döneceksek kavramın tam karşılığı “budun”dur. Ancak Osmanlı döneminden beri Türkçe’de yer etmiş ve Türkçe’deki anlamıyla diğer Müslüman dillerine geçmiş, yani Türkçeleşmiş, “millet” kelimesi bence en uygunudur.
2 Kasım gecesi TV kanallarından birinde millet ve milliyetçiliğin ne olduğu üzerine bir tartışma programı yayılandı. Üç Profesör, bir Doçent, bir Dr Öğretim Görevlisi ve bir gazeteci “Türk kimdir? Milliyetçilik nedir?”, sorusunu tartışıyorlardı. Tam bir kakafoniydi. Buradaki bazı zevat millet, millilik ve Türklük kavramlarını siyaset bilimi, sosyoloji ve antropoloji yöntemleri ile tartışmak yerine mensup oldukları partilerin ağzıyla konuşuyorlardı. Anladım ki, cehalet sadece avam tabakasına (ayak takımına) ait değil, esas havassa (seçkinler tabakasına) ait bir özellikmiş... İstedim ki bu yazımda bu kavramları açıklayayım…
İlkönce “millet” kavramı… Millet “ortak dil, ortak vatan, ortak iktisadi hayat ve ortak bir kültürle şekillenen ortak psikolojiye sahip” insan topluluğuna verilen addır. Millet “halk” kavramına göre daha soyut ve etnik – soy birliğine dayalı kavim kavramına göre daha siyasi bir kavramdır. Kolayca anlaşılacağı üzere, millet kavramı, kapitalizmin gelişmesi ile birlikte ortaya çıkan milli sermaye birikiminin doğal bir sonucudur. Bu anlamda, siyasi olarak, hükümran bir devletin vatandaşları milleti oluştururlar. Her milletin bir ismi vardır. Yani siyaset bilimi çerçevesinde, Türk milletini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları oluşturur ve bu millete mensup olanlara da Türk denir. Adamın soy olarak Türk kavminden gelip gelmemesi önemli değildir, anadilinin Türkçe olup olmaması da önemli değildir. Türk olmak her şeyden önce, bizlerin uluslararası hukuk nezdinde ve yabancıların gözünde ortak kimliğimizdir ve bir siyasi aidiyet gösterir. Yani siyasi olarak merhum Hrant Dink Ermeni değil Türk’tür ama Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey ise siyasi anlamda Türk değil Azeri’dir.
Türkiye’de millet kavramı çoğunlukla etnisite veya kavim kavramları ile karıştırılmaktadır. Örneğin Sayın Cumhurbaşkanı’nın sıklıkla ve yanlış olarak kullandığı gibi Peygamberimiz milliyetçilikleri ayakları altına almamıştır, ayaklar altına alınan kabilecilik ve kavmiyetçiliktir. Çünkü Peygamberimiz zamanında bugünkü anlamda ne millet vardı, ne de milliyetçilik. Peygamber efendimiz bütün Arapları kabile ayrımı gözetmeksizin bir araya toplamış ve Cahiliyye dönemindeki kabileler ve aşiretler arasındaki kan davalarını yasaklamıştır. Yine Arap olan ve olmayan Müslümanlar arasında da bir ayrım yapılmaması gerektiğini vurgulamıştır. Bunun iki anlamı vardır: Dini olarak insanın Allah indinde değeri ancak takvası ile ölçülür. Bunun ötesinde bir tanım yapmak Allah’ın hukukunu çiğnemektir. İkinci olarak Peygamber Efendimiz ve Hulefa-yi Raşidin döneminde Müslümanlar tek bayrak altında tek devletin tebaası idiler, (Not: vatandaşı değil, DMD). Şimdi ise onlarca Müslüman devlet vardır. Her devletin başkanı ilk önce kendi vatandaşlarının haklarının ve menfaatlerinin savunucusu olmalıdır ki, bu da tastamam, siyasi anlamda milliyetçiliktir!
Pekiyi kavim nedir? Tarih öncesinde insan toplulukları oluşurken her topluluk birbirinden coğrafi anlamda kopuk, izole bölgelerde yerleşmişti. Bu ise binlerce yıl içinde, bu toplulukların grup içi evlilikleri dolayısıyla genetik olarak diğer gruplardan farklılaşmasına ve dillerinin de birbirinden farklılaşmasına yol açmıştır. Tarih öncesi çağlara uzanan bu coğrafi izolasyon sonucunda oluşan farklılaşmalar ırkları ve kavimleri oluşturmuştur. Irklar, antropolojik olarak, kavim gruplarına verilen adlardır. Örneğin Ari Irk, Sami Irk, Siyahi Irk, Ural – Altay Irkları gibi. Her ırkın içerisinde birbiriyle genetik açısından ve dil grubu olarak akraba kavimler bulunur. Örneğin Ural-Altay Irk grubu içerisinde Türkler, Moğollar, Mançular, Tunguzlar, Koreliler, Japonlar, Laponlar, Estler, Finler ve Macarlar akraba kavimlerdir. Genelde etnik grupların dilleri de akraba olur. Ancak bazen, bazı kavimler kültürel asimilasyona uğrayıp dil ve kimliklerini kaybedebilmektedirler. Örneğin, ataları bir Türk Boyu olan Bulgarlar, bugün Slavlar arasında erimiş ve Güney Slav dil grubuna mensup Bulgarca’yı konuşmakta olup Slavlaşmışlardır. Millet siyasi bir kavrama karşılık gelirken, kavim – ırk antropolojik bir kavramı ifade etmektedir.
O zaman Milli devlet nedir? Bir milletin kurup örgütlediği ve kendi temsilcileri vasıtasıyla kendi menfaatleri doğrultusunda yönettiği devlet Milli Devlet’tir – Ulus Devlet’tir. Her devletin bir milleti vardır, onun vatandaşlarından oluşur; ancak, her devlet milli devlet değildir. Örneğin bir İran Devleti vardır ve vatandaşları Fars olarak tanımlanır, dili Farsça’dır. Ancak İran bir Milli Devlet değildir, çünkü egemenlik hakkı millete değil ama dini meşruiyete sahip olduğuna inanılan din adamları sınıfına aittir. Örneğin Rusya bir konfederasyondur, büyük alanda farklı kavimlere mensup Rus vatandaşları hepsi Rus milletini oluştururlar. Ancak Rusya bir milli devlet değildir, çünkü egemenlik bölgesel olarak federe devletlerle paylaşılmıştır.
Bir milli devlette egemenlik hep beraber bütün vatandaşlara, yani bütün millete aittir. Eğer halkaların kardeşliği diyorsanız, eğer birden fazla egemen halk tanıyorsanız ve bu halk tanımını etnik aidiyete göre tanımlıyorsanız, bu bir milli devlette Anayasal Suçtur. Örneğin Türk milletine ait egemenlik hakkını Egeliler, İç Anadolulular, Karadenizliler gibi bölgesel, Türkmenler, Kürtler, Boşnaklar, Çerkezler gibi etnik veya Sünniler, Aleviler Şiiler gibi dini gruplara paylaştırmayı savunuyorsanız bu milli devletin varlık sebebini inkâr etmektir. Anayasamız ve Ceza Kanunumuzca “bölücülük” olarak tanımlanır ve gereğince cezalandırılır.
Milliyetçilik meselesini ise Cuma günü ele alırız.