Geçen yıllarda babamla birlikte köyümüzün içinde yürümeye başladık. Sadece ikimizdik. Babamın çocukluğunun geçtiği köy benim için sadece bayramlarda babaannemi ziyarete gittiğimiz, amca ve halalarımı gördüğüm kuzenlerimle bir araya geldiğim yerdi.
Gördüğüm herkes benim için yabancı olsa da herkes beni tanıyordu: Ahmet’in küçük oğlan. Benim tarifim buydu. Yıllar geçti ve onların kim olduğunu merak etmeye başladım. Ancak bazılarını tanımak için vakit geçti. Çoktan toprağa karışmışlardı. Babamla mezarları ziyaret etmeye koyulduk. Köyün mezarlığındaki her taş bir hikayeydi. Babam bazılarını net olarak hatırlıyor bazılarını ise silik anılar olarak belleğine getirmeye çalışıyordu. Mezar taşlarını birbirleriyle eşleştiriyor ve ortaya geçmişimize ait bir ağ çıkarıyorduk. Hafızam çok güçlü olmadığından hemen hepsini unuttum. Unutmadığım bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum. Evlerin arasında küçük bir mezarlığa rastladık. Babam oranın mezarlık olduğunu söylemese fark etmeyecektim. Bir aile kabristanıymış. Zamanında köyün varlıklı ailelerinden biri kendisi için ayırmış o alanı. Köyün zenginliğinden ne olacak demeyin, eşitsiz olmak bir adım daha üstte olmak hoşuna gidiyor demek ki insan nefsinin. Ailede kimin kim olduğunu açıkladıktan sonra başka bir mezar taşı gösterdi. O aileden biri değildi. Meğer vefat eden o kişi zengin ailenin içinde olmaya çok özenirmiş vefat ettikten sonra da onlarla birlikte olmak istemiş. Ne kadar tuhaf değil mi? Yaşarken eminim mantıklı görünüyordu bu duygu ve mantıklı gerekçesi bile olabilir. Ama ait olmadığı bir yerde bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Geçenlerde köşe yazarlarından biri Gündoğdu marşının solculara ait olduğunu söyledi. Hani şu askerde söylediğimiz marşın. Öyle olmadığını biliyorum ama hayatı hep o özendiği bahçeye bakarak geçirdiği için ilk orada görmüş. Yıllar önce öbür bahçeden gelen misafirlerini televizyondaki programında el üstünde tutardı. Misafirperverlik demeyin hemen. Kendi bahçesinden gelenlerin ağzına lafları tıkar dururdu. Annem, babam o zamanlar bu davranışına sinir olurlardı. Bir kişinin karakteri ile ilgili olsa ayıpları örtme kapsamında sözünü bile etmezdik. Ama bu durum genele yayılan ve ülke istikbalini kendi komplekslerine kurban edebilecek potansiyele sahip. Bu kişiler genelde İslami geleneğin içinden çıkıp başka bahçelere bakıyorlar, soldaki bahçenin kayıtsız şartsız hayranları. Soldaki bahçedekilerin gözü de batının bahçesinde onlar mezarlarının kendi bahçelerinde değil de Batı’da olmasını istiyorlar. Sonuçta? Mezarda olsak bile biri gelip bizim oraya ait olmadığımızı söylüyor.
Kendi bahçemizin gülü olmak varken başka yerlere öykünmek marazi bir hal ve ama bu durum tedavi edilemez değil. Kim olduğumuzu hatırlamak, değerlerimize sahip çıkmak... Aksi takdirde Gündoğdu marşı bile bizi ait olduğumuz yere değil tam tersi istikamete götürür. Hırsızı ev sahibi sanma riskini de tehlikelere dahil edebiliriz. Bu toprakların evlatlarının içinden çıktığı yumurtayı tanımıyormuş gibi yapma dönemi ebediyen kapanmalıdır.