Gündem hızlı akıyor, Barış Pınarı Harekatı haberleri gündemin üst sıralarında yerini alıyor.
Kate Raworth’un Simit Ekonomisi – 21. Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu kitabına ilişkin bir inceleme gözüme çarptı. Kitabın esas isminde simit yerine douhnut geçiyormuş. Yani Amerikan çöreği. İktisatçıların nasıl düşünmemiz gerektiğini öngören kuramlarından geri dönelim ve kendi simidimize dönelim. Sokaktaki simide, sabahları karşımıza çıkan simide. 2001 krizinde Simit Sarayı bir başarı hikayesi olarak ortaya çıkmıştı. Ucuza karın doyurma formülü olarak. Simit, argoda sıfırın adıdır öte yandan. Hiçliğin varlığın karşısında var olanın. Tüm savaşların ortasında simidi bölüşememek geliyor. Kocaman devletler ellerine almışlar simit, dünyanın bir kısmına bir iki susam anca düşüyor. Gel, paylaşalım şu simidi kardeşim diyenlerin gözüne iki yumruk geçiriyorlar. Ellerinde bir simit de yok. Kocaman göbeklerini hoplata hoplata simitleri gövdeye indiriyorlar. Aç kalanlar ağızlarını şapırdatarak bakmaya devam ediyor. Sonra canlarına tak diyenler, yani mülteciler o simitten haklarını almak için hamle ediyorlar. Gördükleri simitlere yapışıyorlar. Can simidi derler ya, yemezlerse ölecekler. Ama Batı denilen doymak bilmeyen simit canavarı bölüşmemeye kararlı. Bunu sağlamak için de kardeşi kardeşe düşman ediyor. Bir simit resmi gösterip simitten hak iddia edenleri birbirlerine düşürüyor.
Un bizim, fırın bizim ve hatta simidin kokusu bile burnumuza geliyor ama iş simide gelince ortada kırıntısı bile yok. Dünya savaşları işte hep bu simidi bölüşmeme kavgası. Derken gözümüzün önüne Tel Abyad’dan görüntüler geliyor. Kızılay, yardımlarını bölge halkına ulaştırıyor. Biz orada olmasak da yardımların bizim adımıza ulaştığını görmek mühim. Yani? Simidi bölüşüyoruz. Büyük değil bizim simit ama elimizde ne varsa bölüşüyoruz. Biliyoruz ki dünya kamuoyu bunu anlamaktan uzak. Eğer simidi bölüşmenin ne demek olduğunu biliyor olsalardı bizden daha büyük ekonomiler insani yardımda bizim önümüzde olurlardı. Bırakın önde olmayı Türkiye’nin ayağına çelme takmaya çalışıyorlar. Simidin paylaşılabildiğini göstermek huzurlarını kaçırıyor. Ya kendi halkları da gerçekten paylaşmaya karar verirlerse? Ya simitlerini çaldıkları milletler haklarını istemeye gelirse. İşte bu senaryo uykularını kaçırıyor. İşin kolayına kaçıp simidi bölüşmeyi bir iktisat sorunu haline getiriyorlar. Berekete inanmayan ve simidi bölüşmemek için bin kavga çıkarmaya hazır milletler etrafımıza üşüşüp elimizi kolumuzu bağlamaya çalışıyor.
O simit bölüşülecek, başka yolu yok. Dünya beşten büyüktür demek, bu demektir. Rahmetten, adaletten umudu kesmemek demektir. İnsan olmanın onurunu ayakta tutmak demektir. İstanbul’da dün başlayıp bugün devam eden Dünya İnsani Eylem Forum’u işte bu sorulara cevap arıyor. Simidi nasıl bölüşeceğiz diyor. Umuyorum ki sahadaki pratikler dünya iktisatçılarının gündemine de girer. Esas meselenin paylaşmamak uğruna çöpe atılan simitlerde olduğunu da görebiliriz. Yaşadığımız kriz rahmetin yokluğu değil açgözlülüğün insanlıktan nasibini alamamasıdır.
Harekete geçmezsek elimizde kalan kocaman bir simit olacak. Ama sıfır olanından.