NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ!

Fehmi KETENCİ 26 Haz 2022

Fehmi KETENCİ
Adına gelişmek ve iletişimin tüm nimetlerinden olabildiğince yararlanmak, ne derseniz deyin, tümüyle kötü kullanılmaktan ortaya çıkan iletişim kirliliği başımıza ne işler açacak birileri bunu iyice anlatması gerekecek.

      Adına gelişmek ve iletişimin tüm nimetlerinden olabildiğince yararlanmak, ne derseniz deyin, tümüyle kötü kullanılmaktan ortaya çıkan iletişim kirliliği başımıza ne işler açacak birileri bunu iyice anlatması gerekecek. İletişim Bilimi, Bilişim teknolojileri konusunda o kadar çok konuşana rastlıyoruz ki, söylediklerini anlayabilenler beri gelsin. Bu konuda herkes bir şeyler söylüyor ancak, hiç kimse iyice kontrolden çıkan ve 7-18 yaş aralığı için giderek tehlike oluşturmaya başlayan “iletişim kirliliği”nden kimse söz etmiyor. Etmiyor çünkü, o iletişimcilerin birçoğu bu “iletişim kirliliği”ne ellerinden geldiğince katkı sağlamaktan pek de geri durmuyorlar.    

      Bilişim Teknolojileri, İnternet, dijital yayıncılık dayatması ve kandırmacası, “iletişim kirliliği”nin geldiği son nokta. Belki çok radikal bir tanım olacak ama, “iletişim kirliliği”nde düştüğümüz çukurda debelenmeye devam mı?”. Görünen o ki çaresizlikteki çözüm beklentilerimiz bu çukura ulaşıp kurtulmamızı sağlayacak mı, bir bilinmezdeyiz. Umarım kurtuluruz!

      İletişimde kanun tanımamazlıktan, yayınlarda insan haklarına özen göstermemekten, adına yayıncılık dediğimiz gerçekte olması gerekenlerin olmadığını bir türlü kabullenemedik. “Haber” diye kitle iletişim araçlarına aktardıklarımızın, gerçek haber olmaktan çok uzakta, asparagas, kurgu, abartılı ve de kaynak gerçekliğinden çok uzakta bir sunum şekliye topluma sunmak, iletişim kirliliğini yaratan en önemli nedenlerden.

     Giderek hissedilmeye başlayan “iletişim kirliliği”nin en önemli nedeni tüm bu iletişim araçlarının kullanımında; kitle iletişiminde, yayınlarda, haber yapma hukukuna uyulmaması, hala yerli yerine oturtulamayan yasal düzenleme eksikliklerinden kaynakların hoyratça, sorumsuzca kullanılması ve ortaya çıkan tüm olumsuzlukları ile inandırıcılıktan iyice uzaklaşan yayın karmaşası... 

     Hızlı uygulanan kontrolsüz yayılma, “iletişim kirliliği”nin yanı sıra medyanın en önemli kaynağı olan asparagas haber tüketiminin de hızla artmasına yol açtı.

     Öncelikle, kaynaklar gerektiği gibi ve olumlu kullanılamadı. Kaynaklardan alınan haberler saptırıldı, köreltildi. Kaynakların, kullanıcılarına güveni azaldı. Ajans haberciliği, masa başı ön plana çıkarıldı. Adına magazin denen ama aslında magazinin sömürülmesinden başka hiçbir anlamı olmayan tarz, internet medyasını kontrolü altına aldı.  

     Basın meslek ilkelerine uyum göz ardı edilerek toplum üzerindeki olumsuz etkinin boyutları giderek dayanılmaz hale geldi.. En önemlisi; dijital yayıncılıkta ve görsel medyada kontrolden çıkan keyfi, masa başı veya yanlı haberler giderek çoğaldı. Televizyon yayınlarında ülke olarak altına imzamızı attığımız “Sınır Ötesi Yayınlar” sözleşmesini tam anlamıyla rafa kaldırdık.

          Göstermelik, neye göre olduğu belli olmayan bir denetim...

          Arz - talep karmaşası egemen olunca  ilkeli yayıncılık amacından uzaklaştı.

          Yazılı ve görüntülü basında eleman ve malzeme tasarrufu düşüncesiyle arşiv haberciliği

ön plana çıkmaya başladı ve kullanılan gerçek haber kaynaklarıyla bağlantılar koparıldı.

      Yanlış veya abartılı, gerçek olmayan, okuru, izleyiciyi, internet takipçilerini yanıltıcı meslek etiğine, basın meslek ilkelerine uymayan yayın anlayışının giderek ağırlık kazandığı bir politika izlenmeye başlandı.

      Sosyal medya, akıllı telefonların hoyratça kullanılmasının yarattığı ortamda “iletişim kirliliği”nin iyice kontrolden çıkmasına neden oldu. Sosyal medya, özellikle YouTube merkezli video destekli canlı yayın programlarında yoğunlaşan haberler iyice inandırıcılıktan uzaklaştı. Buralardan haber izlemek isteyenleri kısa sürede bıktırmaya başladı bile. Artık buralarda yayınlanan kişisel video programlardan şikayetler iyice arttı. Özellikle Z kuşağı inandırıcılıktan iyice uzaklaşan bu programları takipten hızla uzaklaşır durumda.

     Toplum olarak değişimlerden çok çabuk, hızla etkilenen bir yapıya sahibiz. Birçok şeyde geleneksel bağlılığımızı ön plana çıkararak bizi rahatsız edenleri reddetme konusunda çok hassas davranırken, kontrolsüz kullanılan kitle iletişim araçları konusunda aynı özeni gösteremiyoruz.  

     Bu şekilde davranışlar kimin veya kimlerin işine yarıyor bilinmez ama yarattıkları “iletişim kirliliği”ni dayanılmaz boyutlara çıkardıklarını da göz ardı etmemek gerek...

     Geleneksel seçiciliğimiz genele yayabildiğimizde bunun da gerekliliğini fark edeceğiz diye ümit ediyorum.

     Umarım iş işten geçmemiş olur...