BREXIT: İNGİLİZLER NASIL 'İNGİLİZ OYUNU'NA GELDİ?

Vehbi BAYSAN 13 Tem 2016

Vehbi BAYSAN
Tüm Yazıları
24 Haziran sabahı İngilizler güne çok farklı başladılar – bir gün önceki referandumda katılımcıların yüzde 52'si Avrupa Birliği'nden ayrılma yönünde oy kullanmıştı.

24 Haziran sabahı İngilizler güne çok farklı başladılar – bir gün önceki referandumda katılımcıların yüzde 52’si Avrupa Birliği’nden ayrılma yönünde oy kullanmıştı. 1992 genel seçimlerinden beri 30 milyonu aşan yani, yüzde 71.8 ile, en çok katılımın gerçekleştiği referandumda AB ile devam etmek isteyenlerin oranı yüzde 48’de kaldı. Referandum öncesi yapılan kamuoyu yoklamalarında ‘evet / hayır’ oylarının birbirine yakınlığı dahi kendi içinde ciddi toplumsal sorunlara işaret ediyordu. Buna rağmen, referandumdan AB’ye ‘Hayır’ çıkabileceğine ihtimal verenlerin oranı fazla değildi. Bu sonuç üzerinde pek çok faktörün etmen olduğu yadsınamaz ancak, tüm bunların arkasında Büyük Britanya’da kiminin nefretle kiminin muhabbetle üzerinde ittifak ettiği bir isim var: Nigel Farage. ‘O olmasaydı hazirandaki AB referandumu olmazdı’ denilen adam. Ukip: Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi Lideri Nigel Farage destekçileri tarafından ‘patron-adam’, karşıtları tarafından ‘tam bir faşist’ olarak tanımlanıyor.

Keskin çıkışlarıyla da tanınan Farage Şubat 2010’da karşısında oturan AB Başkanı Herman Van Rompuy’a hitaben ‘Küflü bir halının tüm karizmasına ve alt seviyeden bir banka memuru görünümüne sahip’ diyerek hakaret etmişti. Medyada bu hakaret sözcükleri ön plana çıkarken Farage’ın bence asıl önemli sözleri konuşmanın devamında gelmişti: ‘Sormak istediğim, hepimizin sormak istediği.. Sen kimsin? Daha önce senin kim olduğunu bilmiyordum, Avrupa’da hiç kimse seni tanımıyordu.. Size sormak istiyorum sayın başkan, siz kimlerin oylarıyla seçiliyorsunuz? Hangi mekanizma?... Hiç şüphem yok, sizin gayeniz, Avrupa demokrasisinin ve Avrupa ulus devletlerinin sinsi bir suikastçısı olmak!’ Bir diğer söyleminde de Britanyalılar ‘eğer yanlarındaki eve bir gurup Romanyalı taşınmışsa, endişe etmeliler’.. diyerek kararın Brüksel’de alınmış olduğunu, Londra’nın inisiyatifinde olmadığını ama sonuçlarına kendilerinin katlanması gerektiğini açıkça ima etmiş ve bu konudaki kaygıları arttırmıştı.

Orta sınıf tipik İngiliz örneği olan Farage, 52, Londra’nın prestijli Dulwich College’dan mezun olur olmaz genç yaşta Londra’nın finans merkezinde, Londra Metal Borsası’nda çalışmaya başlıyor.  1990’larda siyasi kariyerini sürdüren Farage, ülkedeki siyasi tartışmaları kendi belirlediği alanlara yoğunlaşmasını sağlamasıyla övünüyor. ‘İnsanları nasıl ikna ediyorsunuz?’ diye sorulduğunda, ‘Bu işin üzerine fazla düşmemelisiniz. Bu konudaki en büyük beceri, insanları aslında kendi görüşlerini oluşturduklarına inandırmaktır...’ Tüm politikacılar böyle mi düşünür bilemeyiz, ancak, önlenemez yükselişi Birleşik Krallık’ta ve Avrupa’da entelektüeller tarafından kaygıyla izlenen aşırı ulusalcı Ukip partisinin lideri sıradan insanın endişelerini dile getirmekte ve onların sesi olmakta gayet maharetli. Referandumun adı zaten psikolojik olarak tasarlanmış: Brexit = Britanya Çık! Aylar (hatta yıllar) öncesinden insanların zihnine kazınmış olan “Britanya AB’den Çık!” sloganının psikolojik etkisi ve baskısı altında referandumda oy kullandı insanlar.

1990’larda oranın iyi üniversitelerinde hocalık yaparken yakından takip imkanı bulduğum AB tartışmalarında, toplumun yapısını yakından ilgilendiren önemli kararların Brüksel’de alınacağı, bunun ortaya çıkaracağı sonuçların bertaraf edilemez etkilerinin ise İngiliz toplumunun sorumluluğunda olduğu hep ön plana çıkarılan söylemlerdi. AB kanunlarıyla ülkeye akın eden yabancıların aldığı işsizlik ve çocuk yardımlarının, eğitim ve sağlık masraflarının dürüstçe ve çok çalışarak vergisini ödeyen Britanyalıların finanse ettiği, buna karşılık aldığı işsizlik yardımlarıyla hayatını tembelce sürdüren ve belediyelerin işsizlere ücretsiz verdiği evlerde (Council Housing) oturan, iş bulmaya dahi yeltenmeyen ve üstelik kendi ifadeleriyle suç oranını devamlı arttıran ve İngiliz kültürüne yaşam biçimine, düşüncesine uyum sağlamamakta direnen mültecilere dur demenin vaktinin geldiği hep vurgulandı. Oysa sıradan insanları inandırmaya yeterli ve ‘sevimli’ bu sözlerin gerçekle pek bir ilgisi yoktu. İstatistikler yabancıların iş aramadan oturduğunu ve suç oranını arttırdığını doğrulamıyor, tam tersine, yabancılar suça bulaşmamak için özel çaba sarf ediyor.

Cuma sabahı İngilizler nasıl kandırıldıklarını ve nasıl bir felaketle karşı karşıya olduklarını idrak ettiler ve bunu tersine çevirmek için beyhude çabalıyorlar. Artık çok geç. Son 25 yıldır yavaş yavaş ısıtılan ve halka güzel ambalajlarla sunulan ırkçılık ve faşizm bu referandumu kazandı. Buna rağmen insanların zihni bulandırılmaya devam ediliyor ve soru işaretleri bitmiyor. Avrupa Birliği’nin geleceği konusunda finans dünyasında öğrendiği en önemli kural ile örnek vererek “Yatırımın en önemli becerisi ne zaman çıkacağını iyi bilmek, yatırıma girmek kolay..!” diyen Nigel Farage, siz ne zaman Ukip’ten ayrılacaksınız sorusunu yanıtsız bıraktı. Belli ki, Avrupa ve İngiltere hızla yükselmekte olan bu tür partilerin elinde daha uzun süre ‘tehlikeli bir şekilde’ oyuncak olacak. AB yönetimi ve yerel hükümetler karşı strateji geliştirmekte ziyadesiyle geç kaldılar ve belki de hala bu konuda net bir fikirleri yok. Umarız geçmişteki acı örnekler hala sıcakken, çok geç olmadan bir ‘çıkış planı’ geliştirirler.