BAŞBAKAN DAVUTOĞLU'NUN ÜRDÜN ZİYARETİ VE HATIRLATTIKLARI

Vehbi BAYSAN 30 Mar 2016

Vehbi BAYSAN
Tüm Yazıları
Kalabalık bir heyetle gerçekleştirilen üst düzey Ürdün ziyareti henüz tamamlandı, ancak ülkemizde olan biten onca hareketlilik arasında hakkettiği haber değerini bulamadı.

Kalabalık bir heyetle gerçekleştirilen üst düzey Ürdün ziyareti henüz tamamlandı, ancak ülkemizde olan biten onca hareketlilik arasında hakkettiği haber değerini bulamadı. Ürdün, Davutoğlu hocanın çok da yabancısı olduğu bir devlet değil; burası, öğrenciyken de sonrasında da kendisinin birebir yakın ilişkiler kurduğu dost ve kardeş ülke. Bu durum sadece lafta değil, yıllar yılı orada yaşamış biri olarak söylüyorum, üstelik kısa ziyarete gidenler de çok farklı şeyler anlatmayacaklardır sizlere. Ziyaret pek çok alanda işbirliğini öngörüyor, ancak, bunların en önemlisi ekonomi alanında yapılacak olanlar. Bu konuda her iki ülke de şanslı, zira Ekim 2012 yılından beri son derece deneyimli bir ekonomist olan Abdullah an-Nasur Ürdün’ün başbakanlığını yürütüyor. Ürdün’ün yerel aşiretlerinden birinden olan an-Nasur, Salt doğumlu ve uzun kariyeri boyunca Dışişleri, Eğitim, Planlama, Yüksek Öğretim gibi pek çok bakanlık koltuğunda oturmuş bir isim. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde Suriye’nin durumu ve geleceği konularının ana başlıkları oluşturduğunu tahmin etmek zor değil. İki ülkeyi doğrudan ilgilendiren bir diğer konu da şüphesiz Suriyeli mültecilerin durumu. Ürdün’de neredeyse sokaktaki her dört kişiden biri Suriye’den gelmiş. Ancak, her Suriyeli sokakta değil: Ürdün’ün kuzeyindeki Za’teri kampı, kuzey-doğuya doğru nüfusu artarak büyüdükçe büyüyor ve sığınmacıların yaşam koşullarını iyileştirmek için uluslararası yardım kuruluşları var gücüyle çabalıyor. Sorunlar bu anlamda biraz da müşterek. Yıllar önce, 1989 yılının Eylül ayında ilk kez Ürdün topraklarına ayak bastığımda orada yıllarca kalacağımı ve ayrıldıktan sonra dahi her yıl birkaç kez gideceğimi tahmin bile edemezdim. O günden bu güne çok şey değişti, Türk Kültür Merkezi uzun süre Rainbow caddesinde köhne bir binadaydı. Ağustos 1990 yılında başlayan Birinci Körfez Savaşı esnasında merkezi açık tutabilmek için bir avuç Türk ile aylarca orada ders vermiştim. Son birkaç yıldır, Türk Kültür Merkezi, Yunus Emre Kültür Merkezi adı altında gayet şık bir villada daha kapsamlı olarak eğitim ve kültür faaliyetlerini yürütmekte. İlişkileri bir adım daha ileriye götürecek olan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Ofisi'nin açılışı Amman’da bu ziyaret esnasında gerçekleşti. Tüm bunları anlatmamın nedeni özellikle iki alanda imzalanan protokoller. Birincisi, Yunus Emre Enstitüsü ile Yarmuk Üniversitesi arasında imzalanan Türkoloji işbirliği protokolü. Yarmuk üniversitesi Ürdün’ün en büyük ikinci şehri olan ve yerel halk arasında ‘Arusu-ş Şimal / Kuzeyin Gelini’ olarak da bilinen İrbid’de. Arap Dili ve Edebiyatı alanında yüksek lisans yapmak üzere gittiğim Yarmuk üniversitesinde, Ocak 1990 yılında seçmeli olarak ilk Türk dili dersini 9 öğrenci ile ben başlatmıştım. Dersler ‘Karye’ de denilen Dil Merkezinde yapılıyordu ve ilk ismimden dolayı herkes beni Üstad İbrahim et-Türki olarak tanıyordu.  Program o derece başarılı oldu ki, Türk Dili seçmeliler arasında en çok tercih edileni oldu, kayıtların ilk birkaç gününde tüm sınıflar dolar ve yer açılması için öğrenciler sıraya girerdi. 1995 yılında doktoramı yapmak için İngiltere’ye gitmek üzere Ürdün’den ayrıldığımda dönemlik öğrenci sayısı 100’ü aşmıştı. 25 yıl önce atılan adımların şimdi Yarmuk Üniversitesinde bir bölüm olarak şekillenmesi gerçekten onur verici. İkinci protokol Türk İş birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı ile Ürdün Hicaz Demiryolları Kurumu arasında Hicaz Demiryolu İstasyon Restorasyon ve Müze yapımına ilişkin proje. Türkiye ile Ürdün hükümetleri arasında Hicaz demiryolunun yeniden yapılandırılması, tarihi istasyonlarının onarılıp müzeye dönüştürülmesi artık daha resmi kanallardan yürüyecek. Aslında bu proje yıllarca Suriye’de uygulamaya konmuş, zorluklara rağmen üstün gayretlerle yürütülmeye çalışılıyordu. Suriye iç savaşı muhtemelen geriye bu projeden fazla bir şey bırakmadı. O yüzden Ürdün ayağının devam edecek olması tarihsel bakımdan da önemli. Umarım, Hicaz demir yolunun pek bilinmeyen Şam – Filistin rotası da elden geçirilir. Ramsa tarafından gelerek aşağıdaki muhteşem manzaralı vadide kıvrılarak Şune Şimaliyye tarafına doğru yapayalnız gözden kaybolan atalarımın inşa ettiği o hüzünlü rayları Şecere köyünün sırtlarında bir tepeye oturup defalarca seyretmişimdir.