ABD ÖZEL KUVVETLERİ VE FARKLI ARMA SEVDASI

Vehbi BAYSAN 04 Haz 2016

Vehbi BAYSAN
Tüm Yazıları
ABD özel kuvvetleri mensuplarının Suriye'nin kuzeyinde verdikleri eğitim sırasında kollarında YPG arması ile Fransız AFP çekip servis ettiği görüntülerinin basına yansıması Türkiye'de tepkiyle karşılandı.

ABD özel kuvvetleri mensuplarının Suriye’nin kuzeyinde verdikleri eğitim sırasında kollarında YPG arması ile Fransız AFP çekip servis ettiği görüntülerinin basına yansıması Türkiye’de tepkiyle karşılandı. Gösterilen bu tepkinin ana nedeni dost ve müttefik bir ülke olan ABD askerlerinin Türkiye’nin tehdit algısını hiçe sayarak bir takım sembolleri kullanmasıydı. Bu hareket farklı yorumlara yol açtı ancak benim kanaatim, askerlerin bölgesel dinamiklerden ve hassasiyetlerden tümüyle habersiz olduğudur.

Bu tartışmaların içine “ABD Gizli İşleri Deşifre Komisyonu Üyeleri” devreye girip dahil oldu ve tartışma farklı minvallere de sirayet etti. Bu ‘komisyon’ üyeleri olay meydana geldikten sonra durumdan ‘haberdar’ oldukları için nereden edindiklerini asla halkımızla paylaşmadıkları birtakım ‘gizli bilgilerini’ ancak bu şekilde ifade olanağı buluyorlar! Böyle bir oluşum resmi olarak henüz yok, yorumcular bireysel hareket ediyorlar.

Biz biraz farklı düşünüyoruz..

Aslında sorun arma takmaktan çok daha büyük ve Türkiye, uluslararası diplomatik nezaket çerçevesinde, sabırlı bir şekilde, rahatsızlığını ve tepkisini ‘ARMA’ üzerinden gösteriyor. Bu konunun bir kaç boyutu var – en önemlisi ABD biraz da ‘mecburen’ bölgede doğrudan operasyonlara giriyor. Bugüne kadar sadece hava saldırılarıyla yetinmesinin sahada dengeleri değiştirme açısından pek bir yararı olmadığı ortada. Üstelik, Obama hükümetinin son yılı ve belli ki görev süreleri dolmadan yani bu yılın bitiminden önce bir ‘altın vuruş’ ile DAİŞ ile mücadeleyi kazanmış, ‘muzaffer’ bir şekilde hatırlanmak niyetinde. O yüzden DAİŞ ile mücadele kapsamında operasyonların dozunun artması ve dolayısıyla sivil ölümlerin çoğalması kuvvetle muhtemel. Olayların başlangıcından itibaren ABD’nin Suriye politikaları pek çok kez hüsrana uğradı. İç politikada eleştiriler arttı, Obama idaresi başarısızlıkla suçlandı. Oysa, ABD Genel Kurmay Başkanının hükümete yaptığı tavsiyeler doğrultusunda 2012 yılından beri gayet istikrarlı bir politika izlediler. Genel Kurmay Başkanı özetle, Afganistan ve Irak’ta yaptığımız hataları Suriye’de tekrar etmeyelim. Adı geçen her iki ülkede ordu, bürokrasi gibi kurumları tarumar etmekle ‘failed state’ yani devlet vasfını yitirmiş devletler yarattık. Afganistan ve Irak’ta milyarlarca dolar harcanmasına rağmen hala ülkelerin sistemlerinin yeniden tesisi için fazla yol katedilemedi. İster istemez, bu ülkeler rejimleri aşırı gurupların hedefi haline geldi..

ABD’nin bu ‘istikrarlı’ duruşunu bir kenara bırakırsak, pek çok hatanın ön plana çıktığını görürüz.

Bunlardan belki de en vahimi Ağustos 2012’de Başkan Obama, Beşşar Esed’in Suriye’de kimyasal silah kullanmasının kırmızı çizgileri olduğunu ilan etmesiydi. Eyvah! dedik. Eğer sizin kırmızı çizginiz kimyasal veya benzeri bir saldırı ise, birileri mutlaka böyle bir saldırıyı gerçekleştirmeyi kendine görev addeder. Siz yeter ki ABD’nin Suriye’de savaşa dahil olmasının ‘müsebbibi’ budur diye söyleyiniz! Nitekim, korktuğumuz başımıza geldi, bu açıklamanın üstünden uzun bir süre geçmeden Suriye’de gerçekleşen saldırılarda kimyasal silahların kullanıldığı – bağımsız kaynaklardan doğrulanamasa da - haberleri dolaşmaya başladı. Ve nihayet, 21 Ağustos 2013 tarihinde başkent Şam yakınlarındaki Guta bölgesinde sarin gazı kullanılarak yüzlerce masum insan öldürüldü. Çok geçmeden, ölülerin ve gazdan etkilenen kurbanların görüntüleri ekranları doldurdu.

Çok geçmeden gözler Obama’ya çevrildi. Kırmızı çizgileriniz aşıldı, ABD’nin Suriye sorununa müdahil olması için daha ne kadar insan ölmeli?.. Sorusu sorulmaya başlandı. Obama ve Amerikan kamuoyu böylesi bir savaşa hazır değildi. Üstelik, belli ki kimyasal saldırı olursa nasıl karşılık verileceği konusunda bir hazırlık yapılmamış. Hazırlık yapılmışsa dahi ellerindeki opsiyonlardan en iyisi konusunda uzlaşmaya dahi varılmamış. Böyle bir müdahalenin legal olarak nereye dayandırılacağı konusu göz önüne alınmamış. Alelacele, siyasi manevralarla süreyi uzatıp zaman kazanma yoluna gidildi ancak bu konuyla ilgili tatminkar bir strateji ile açıklama yapılamadı. Ulusal ve uluslararası arenada muhaliflerin eli güçlendi, eleştirilerin dozu arttı ve hükümetin başarısızlıkları ön plana çıkarılmaya başlandı. Ve, hiç beklenmedik bir anda, hiç beklenmedik bir yerden yardım eli uzatıldı... Bir sonraki yazımızda bu konuya devam edeceğiz!