Suriye'deki iç savaş pazartesi anlattığım gibi Soçi'de bir karara bağlanacaktı. Nitekim de bağlandı. Ben, bugüne kadar, bu işin bölge ülkeleri tarafından iş birliği ile çözülmesi gerektiğini savundum.
Süreç el yordamıyla ve doğaçlamayla ilerlemesine rağmen sonunda bu iş gerçekleşmeye başladı. Sonuç: Rusya ve Suriye kazanmıştır. Türkiye de kazananlar arasındadır. ABD’nin “çadır devlet kurma” teşebbüsü akamete uğramış, en azından ertelenmiştir. Suriye ve Türkiye arasında en azından teröristlerden arınmış bir güvenli bölge tesis edilmiştir. Batı bloku güç kaybetmeye devam etmektedir. İsrail kârdan zarar etmiş, AB ve Arap Birliği ofsayta düşmüştür. Fakat bütün bunlar içinde bulunduğumuz kaosun bir yansımasıdır. Kaos ne demektir, dünya düzeni oluşturabilmek için ne lazımdır? Giden ve bizim kuşağın da bir parçası olan Eski Dünya nasıl bir yerdi? Bugün bunları tartışacağım…
Yeni bir dünyanın eşiğindeyiz. Şu anda içinde bulunduğumuz toz duman bu yeni dünyanın kendisi değil ama yeni dünyadan önceki kaosa tekabül etmektedir. Gelen yeni dünyanın şifreleri teknolojik değişimde yer almaktadır. Bu değişim o kadar büyük olacak ki, sıradan insanların yaşamlarından milli devletlerin kaderine kadar toplumsal ve siyasal yapı ve kurumların hemen hepsi değişecektir. İnsanların evreni kavrayışı ve gerçek algısı değişecektir ki, bu değişim, hal-i hazırda başlamıştır.
ESKİ DÜNYA NASIL BİR YERDİ
Bizim kuşak (1974 doğumluyum) Soğuk Savaş döneminin son kuşağıdır. Kendimizi bilmeye başladığımızda içine doğduğumuz dünya düzeni yıkılmaya başlamıştı. Biz ve bizden önceki kuşaklar dünya üzerindeki olgu ve süreçleri soğuk savaş döneminde edindiği bakış açısı ile değerlendirme alışkanlığına sahibiz. Bu yüzden yorum ve analizlerimizde ister istemez kullandığımız eski mantıktan kaynaklanan çelişkilere sahip olabilmekteyiz.
1990 yılında dünya siyasetinde bir devir kapanırken aslında bilimsel alanda 1970’lerden beri süregelen yeni icatlara dayanan değişim üretim sistemine de yansımaya başlamıştı. Kapitalist üretim biçiminde 1990’dan itibaren başlayan büyük değişimin sonucunda bugün Küreselleşme dediğimiz süreç ortaya çıktı. Küreselleşme bazı akademisyenler tarafından yüceltilir ve insanlığın ulaştığı en yüksek mertebe olarak sunulurken diğer bazıları tarafından da bir kıyamet olarak tanımlanıp küreselleşmenin şeytanlaştırılmasına başlandı. Aslında Küreselleşme olumlu ve olumsuz sonuçları bulunan teknik bir süreçti. Ancak Soğuk Savaş döneminin temel iktisadi ve siyasi yapısını da derinden sarsmaya başlamıştı.
Soğuk Savaş döneminde üretim teknolojisi Mekanik Teknoloji idi. Bu elektriğin kullandığı ama bugünkünden farklı olarak bilgisayar ve dijital sistemlere bağlı olmayan standart fabrika üretim teknolojisi idi. Bu teknolojide, genelde niteliği nispeten düşük emek gücü kullanılırdı. Tek tip ürünün çok büyük miktarlarda üretildiği, dolayısıyla büyük ölçekli üretime dayalı bir üretim sistemi vardı, (Fordist Üretim sistemi). Uluslararası ekonomik ilişkiler, daha çok kendi ülkenizde ürettiğiniz malların dış ülkelere satımı yoluyla gerçekleşen uluslararası ticarete dayanmaktaydı. Küresel bir finans piyasası olmadığı için IMF ve DB devletlere kredi yoluyla bu işlevi sağlamaktaydı. Her milli devlet kendi ülkesi içinde ekonomi politikalarını belirlemede çok etkili iken, uluslararası siyasette bağlı olduğu ittifakın (NATO ve Demirperde Blokları) kendisine biçtiği role uygun davranırdı. Devletlerin iç siyasi örgütlenmeleri de, milli ekonomilerin sektörel ilişki ağları da hep içinde bulundukları uluslararası ittifakın kendilerine çizdiği çerçeveye göre şekillenmişti. Siyaset dinî, etnik ve mezhepsel ayrılıklar yerine sağ-sol kavgası şeklinde tasarlanmıştı, ancak bu sağ-sol kavgası hiçbir zaman sınıfsal bir içerik taşımamaktaydı. NATO ittifakının içinde solcular, Demirperde Bloğu içinde de sağcılar karşıt kampın adamı gibi değerlendirilmekte, her şey dışarıdan çizilen bir askeri güvenlik doktrini doğrultusunda şekillenmekte, yorumlanmakta ve buna göre tedbir alınmaktaydı. Kısaca bir deli gömleği…
Evet, Eski Dünya “deli gömleği giymiş gibi” idi ama bu dünya herkesin kabul ettiği kuralları olan, siyaset, ticaret ve toplumsal ilişkilerin herkes tarafından bilinen ve kabul edilen yazılı ve sözlü kaidelerle işlediği bir dünya idi. 1990’dan sonra bu dünya yıkıldı ama yerine yenisi inşa edilmedi.
Yeni bir dünya sistemi için herkesin kabul ettiği ve uyacağı bir kurallar bütünü olması gerekir. Bugün ise hal-i hazırda dünyada kuralsızlık hâkimdir. Kuralsızlık belirsizlik demektir, belirsizlik ise geleceğin öngörülememesi anlamına gelir. Siyasi ittifaklar, yaşam tarzları, ekonomik yapılar gelişigüzel etkilere açık ve kırılgan mahiyettedirler. İşte şu an içinde bulunduğumuz bu belirsizlik ve kuralsızlık atmosferini KAOS olarak adlandırıyorum.
KAOS: BİR DÜNYA DÜZENİNDEN DİĞERİNE GEÇİŞ DÖNEMİNDEKİ KURALSIZ DÜNYA
Küreselleşme temelde dijital teknolojinin tetiklediği bir süreçti. Ancak Eski Dünya’dan gelen bazı arazlar da Küreselleşme sürecinin şekillenmesinde etken oldu. Bu sürecin temel noktalarını özetleyelim:
1. Finansal sermayenin küreselleşmesi: Soğuk Savaş döneminde kapitalist blokta ABD egemenliğini sağlayan en önemli etkenlerden biri ABD dolarının dünya parası olması ve ABD’nin dünya para akışlarını yönetmesiydi. Bunun sonucunda aşırı basılan dolar stoku internetin sağladığı imkânlarla birlikte bütün dünyada hızla dönmeye başladı. Şöyle düşünün, dünyada dolaşan başıboş bir para kütlesi var ve bu paranın akışları milli devletlerin kontrolü dışında ve çok hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Durum tam da budur. Dolayısıyla para akışlarını kontrol edememek başta ABD olmak üzere bütün milli devletlere bir tehdit teşkil etmekteydi.
2. Fiziki sermayenin küreselleşmesi: Soğuk Savaş döneminde herkes kendi ülkesinde üretir ve dışarıya satardı. Buna İhracat adı verilir. Küreselleşme süreci, teknolojik ve mali imkânların artması ile birlikte, üretim merkezlerinin de küreselleşmesine yol açtı. Buna Doğrudan Dış Yatırım diyoruz. Örneğin Türkiye’nin ihracatının önemli bir bölümünü yabancı firmalar ya da yabancı ortaklı Türk firmaları yapmaktadır. Alman firması daha ucuza üretim yapmak için Türkiye’de otomobil üretip Almanya’ya satıyor ve bu da Türkiye’nin ihracatı sayılıyor! Yani kimin eli kimin cebindedir, belli değil.
3. Para sisteminin çöküşü: Küresel finansal piyasaların kontrolsüz genişlemesi, birçok türev ürününün pıtrak gibi dünya yayılması, hem menkul kıymet piyasalarının aşırı spekülatif hale gelmesine yol açmakta hem de mevcut para sisteminin gelecekteki çöküşüne zemin oluşturmaktadır. Hele kimin ürettiği ve arkasında hangi değerin bulunduğu belli olmayan kripto paralarla birlikte bu gidiş daha da hızlanacaktır. Bugün herkes tarafından dillendirilen, milli paralarla ticaret gibi uygulamalara sebep olan temel etken aslında yeni bir küresel para düzenine duyulan ihtiyaçtır.
4. Ticaretin sekteye uğraması: Milli devletlerin para ve maliye politikalarının etkisizleşmesi, haber ve para akışlarının kontrolden çıkması milli devletlerin farklı şekillerde de olsa Küreselleşme sürecine direnmesine yol açtı. Bunun şimdiki en görünür kısmı dünyada gitgide artan korumacı ve milliyetçi politikalardır. Bunun sonucu dış ticaret hacmindeki büyüme dünyada her geçen gün yavaşlamaktadır.
5. Artan uluslararası terör ve kontrolsüz göç: Eğer dünyada başıboş casus ve profesyonel katiller ve yine başıboş dolaşan kontrolsüz para varsa bunun sonucu uluslararası terör ve casusluk faaliyetlerinin hızla artmasıdır. Bunun sonucu hepimizin Ortadoğu ve Suriye gördüğü manzaradır. Yıkılan milyarlarca dolarlık altyapı ve göç eden milyonlarca insan. Tabiî ki bunlarla birlikte hızla gelişen organ kaçakçılığı, beyaz kadın ve uyuşturucu ticareti.
İşte manzara-i umumiye budur. Bizim çokbilmiş “liboşların” ve bazı cahil İslamcı ve kendini “solcu” zanneden Kürtçülerin tapındığı küreselleşmenin sonuçları.
Pekiyi, ne yapalım? Küreselleşme kaçınılmaz bir süreçtir ama bunun birçok sebebi ve bir yığın da neticesi olacaktır. Bu süreci dünyanın ve insanlığın ortak menfaatine göre yönlendirmek gerekir. Bu ise yeni bir dünya düzeninin kurulmasını gerektirir. Buradan devam edeceğiz…
Hayırlı Cumalar.