MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gerçekleştirdiği grup toplantısında yine aynı çizgiden cümlelerini zikretti.

Bahçeli;
“Çağrımızı yineliyoruz… İmralı ve DEM Parti vakit kaybetmeden irtibata geçmeli… Barış ümitlerini canlı tutmak, barış çabalarına katkı sunmak varken savaş diline müracaat etmek, fason kahramanlıklar taslamak ne devlet aklıyla ne de tarih şuuruyla bağdaşmayacaktır… Kürt kardeşlerimizi sömüren, çocuklarını zorla dağa götüren, kanlarını emen, duygularını ajite eden ne kadar bölücü ve terörist varsa hepsi birden kaybetmeye, bunun da bedelini misliyle ödemeye mahkumdur… Terörsüz bir Türkiye, huzurlu, müreffeh ve güvenli bir Türkiye demektir” özeti üzerinden gerçekleştirdiği konuşmada sıklıkla diyalog köprüleri kurdu; Türkiye merkezinde birlikte çözümler üretmek amacıyla.
Ve bu konuşmanın hemen ardından DEM Parti “Öcalan ile görüşmek için” başvuruda bulundu.
Büyük ihtimalle bu hafta içerisinde Dem Partililer İmralı’ya giderek Öcalan ile görüşecektir.
Devlet Bahçeli’nin yaklaşık bir ay önce yaptığı açıklama sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da desteklediği “terörü bitirmek ve Türkiye Yüzyılı’nda hep birlikte yürümek” çağrısı çoğuna göre gelip geçici bir durum olsa da, ben ilk gün olduğu gibi hala aynı yerdeyim ve bu giriş hızlı-kararlı bir şekilde gelişme ve sonuca doğru ilerleyecektir.

ÇÜNKÜ KAYBEDECEK VAKİT YOK!


Dünyanın içinde bulunduğu mevcut siyaset, bürokrasi, diplomasi, iş dünyası, STK ve sosyolojisine dair söylenecek tek cümle şu:
GÜVEN RUH GİBİDİR, TERK ETTİĞİ BEDENE GERİ GELMEZ…
Dünyanın içinde bulunduğu güvensizlik iklimi ile serseri mayın misali savrulan zihinler ve gönüller güvenle tutunacak kıble arayışında. Bu nedenle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın araladığı kapı önemseniyor. Kıblesi çok olan ülkelerin güçlü, daimi, mutlu, huzurlu, güvenli, müreffeh olması elbette ki imkansız. Bu nedenle sen-ben-o değil BİZ olmaya ihtiyacı var Türkiye’nin…

Bu saatten ne mi olmalı? Bahçeli’nin yaptığı çağrı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın varlığı ile açılan yola işin ehli insanlar da dahil edilmeli. Ama-sız, fakat-sız, beklentisiz, toplumda karşılığı olan, modern dünyayı anlayan ve bu yönde yeni katkı cümlelerini zikreden, gönülden, gönüllü isimler…
Bu mevzu “Yeni Dünya Düzeninin-Yeni Dünya Zihninin” mevzusu bu nedenle 40-50 yıl önceki cümlelerin vatandaşta hiçbir karşılığı yok. O halde karşılığı olmayan cümlelere yer verilmemeli.

Hafta sonu Meps Forum 2024 vesilesiyle gittiğim Duhok ve Erbil’de dünya ile buluştum. 40 ülkeden yüzlerce siyasetçi, akademisyen, diplomat ve bürokratın katıldığı Meps Forum’da gerçekleşen panellerde-konuşmalarda-sohbetlerde sıklıkla Türkiye başlığı zikredildi. Herkes Türkiye’nin “Türkiye Yüzyılında nasıl Türkiyelileşeceğini” merak ediyordu. Yer aldığım her ortamda bu yönde sayısız meraklı ısrarcı soruyu cevapladım. Ve soruları cevaplarken gözlerdeki şaşkınlığı da keyifle şahit oldum. Bu iş gerçekten olacak mı, olacaksa nasıl olacak, ne kadar sürecek, Türkiye insanı ne diyor bu işe türevinde onlarca soruya cevap verirken aslında bir nevi yeni yeni “olması gereken fikirler” de beliriyordu zihnimde. Bir nevi beyin jimnastiği oluyordu benim için de.

Dünyanın her anlamda “kendisini sıfırlamaya” çalıştığı bu dönemde istisnasız herkes bu süreçte destekten yana yer almak zorunda…

Son aylarda yazılarımda ve paylaşımlarımda sıklıkla yer vererek ülke gündemine taşıdığım ORGANİK BÜTÜNLÜK ANLAYIŞINI bir kez daha anımsatmak istiyorum çünkü başta siyasetçiler olmak üzere pek çok kişiye ilham olan bu anımsatmam dünyayı tekeline almış durumda.
Farkında mısınız bu yüzyıla denk gelen küresel bir devrim sürecini daha yaşayan dünya ülkeleri “Organik Bütünlük Yönetime” geçiş yaptı!
Ülke yönetimleri organik bütünlük kodlarıyla uyguluyor tüm kararlarını.
Organik Bütünlük, devrim süreçlerinin vazgeçilmezidir. Ortak menfaatler söz konusu olduğunda keyfiyete ve devrimleri olumsuz etkileyecek durumlara müsaade edilmemesidir.
Devrimlerin açtığı kapılardan birlikte geçilmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak için ülkenin bağışıklık sistemini güçlendirmek adına  virüsler ve mikroplarla mücadele eder gibi tüm olumsuz şartları baskılamak ve ortadan kaldırmaktır…

Bugünden sonra ne mi olmalı?
Abdullah Öcalan Meclis konuşması öncesinde konu ile bilgisi olan kalemler aracılığıyla kamuoyuna ulaşmalı.
Basın ile düşüncelerini paylaşarak samimiyetini ifade etmeli.
Sonrasında da vakit kaybetmeden DEM Grubunda “teröre son verin” çağrısını gerçekleştirmeli…