Akademik eğitimi sinema üzerine yapmış olmanın birçok avantajını sayabilirim. Ancak bugünkü yazının çıkış noktası bu eğitimin bir dezavantajı. Kurgu bilmenin ve senaryoyu biraz daha detaylı görebilmenin nihayetinde seyir zevkine etki ettiğini kabul etmeliyim. Öyle ki bir süre sonra izlediğiniz yapımı en ufak ayrıntısına kadar didiklemeye, senaryosundan çok sinematografisine odaklanmaya, açılarına, alt metinlerine, dokunduğu mitlere, hangi kuramlardan etkilendiğine dikkat etmeye başlıyorsunuz.

İstanbul'da her şeyden uzaklaşmak istediğinizde nereye kaçıyorsunuz? Burası benim sığınağım dediğiniz bir yer sorsam, ilk neresi düşer aklınıza? Neresi sizi en çok sessizlikle buluşturur?

Wattpad türünün örneği olan senaryoları kitaba dönüştürmek beni ve kâğıda değer veren birçok insanı yeterince üzüyor olsa da sanırım film sektörüne giriş yapmaları daha da tat kaçırıyor.

Her bayram olduğu gibi bu bayramda da İstanbul'dan koşarak uzaklaşan insanlar sayesinde İstanbul herkes için kolay bir yer haline geldi. Daha tatilin ilk günlerinden Bostancı sahilden Uludağ'ın göründüğü fotoğrafların sosyal medyada dolaşmaya başlaması da bunun kanıtı niteliğinde sanırım. Bayramın gelmesinden İstanbul kadar vizyon da tabi ki nasibini aldı. Bu hafta çok fazla film vizyonla buluşmadı. Ayrıca bu hafta, bugünün haricinde çarşamba ve perşembe günü de 3 ayrı film beyaz perdede yerini aldı.

Ne zaman kendime 'artık korku filmi eleştirmek yok' desem bir anda kendimi Türk korku filmleri hakkında yazarken buluyorum. Ben korku filmlerini eleştirince, eleştiri de alıyorum. Bu filmlerin amacına hizmet ettiğini, gayet korkuttuğunu ve daha ne beklediğimi anlamadıklarını söylüyorlar. Benim derdim 'korkutmuyor' oluşları değil.

Bu yıl 20.'si düzenlenen Akbank Kısa Film Festivali 25 Mart'ta başladı. Kısa film yapımına özendirmek, sinemaya katkıda bulunmak, dünyadaki kısa film yapımlarını kullanarak farklı kültürleri tanıtmak gibi misyonlar üstlenen festivali 4 Nisan tarihine kadar takip edebilirsiniz. Geçtiğimiz günlerde festival kapsamında söyleşiye katılan ve Boşluk hissinin kendisini hızla etkisi altına aldığını söyleyen Nuri Bilge, "Belki artık hiç film çekmem." sözleriyle tekrar dikkatleri üstüne çekti.

Kraliyete baş kaldıran, yıllardır süren saltanatlarının iç hesaplaşmalarını medyaya süren Harry-Megan çiftimiz uzun bir süredir Kraliyet'e dair favoriydiler. Yaptıkları açıklamalar, aldıkları kararlar, basın gücünü doğru yönetmeleri ve yer aldıkları belgesellerle ikili, adeta güçlerini birleştirmiş ve Kraliyet'i derinden sarsmışlardı. Fakat 'doğru prensesliğin' kitabını yazan Kate hakkında çıkan haberlerden sonra gördük ki asilzademizin hayran kitlesi de azımsanmayacak bir kesimmiş.

Derneğin 'Farkındalık bulaşıcıdır.' diyerek çıktığı bu yolda, özellikle içinde bulunduğumuz bu Ramazan ayında ne kadar desteğe ihtiyacı olduğunu size anlatamam