KENT LOKANTALARI SOSYALİZM Mİ? LİBERALİZMİN PEÇESİNİ AÇALIM!

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bütün okurlarımın geçmiş Ramazan Bayramı'nı kutlarım. Allah dünyamıza barış, ülkemize kardeşlik, dayanışma ve sükûn, bizlere de sağlık, mutluluk, huzur ve bol kazanç versin.

Bayram’da akraba ziyaretleri yaptık. Kuzenlerimle görüştüm; Bursa’ya, eşimin memleketine, gittik. Daha az sosyal medya daha çok sosyalleşmek demek, onu da hatırladım. Sosyal medyaya daha az girdim ama, son girişimde, enteresan bir tartışma konusunun patladığını gördüm: Bildiğiniz gibi İBB Başkanı Sayın İmamoğlu’nun en önemli eserlerinden biri olarak sunduğu Kent Lokantalarıydı.  İstanbul’un, özellikle dar gelirli ve öğrencilerin ulaşabileceği muhtelif semtlerinde, İBB işletmeleri olarak kurulan Kent Lokantaları her gün 4 kat yemeği 40 TL’den halka sunmaktaydı. Bugünkü şartlarda dar gelir grubundakiler için bulunmaz bir nimet. Bu hizmet İstanbul ahalisi arasında çok takdir topladı, Sayın İmamoğlu’nun zaferinde bu ve benzeri sosyal belediyecilik örneklerinin çok önemli bir katkısı vardır. İşte sosyal medyada, kendini liberal olarak tanıtan bazı hesaplar, Kent Lokantalarının çok büyük bir yanlış olduğunu, sosyalistleşmenin örneği olduğunu savunmaktalar. Ben de bugün bu konuda yazmak istedim. Biliyorum ki, ülkemizde 40 yıldır yapılan negatif haber bombardımanı yüzünden kamu işletmeciliğinin hedef ve amaçları yanlış bilinmektedir. İşte bu yazıyla bir nebze olsun bu bilgisizliği gidermek istedim. 

LİBERALLER NE SÖYLEMEKTEDİR?

Neo – Klasik iktisadın şafağından bu yana kendini liberal olarak tanıtan düşünür ve iktisatçılar ekonomide devlet müdahalesi ve üretiminin mahzurları ve zararları üzerine konuşmaktalar. Onlara göre kapitalist bir ekonomi her zaman tam istihdamda olarak istikrarlı bir büyümeyi sürekli ve düzenli olarak sağlayacak mekanizmalara sahiptir. Bu mekanizmanın temelinde de rekabetçi piyasalar yatar. Rekabetçi piyasalarda oluşan fiyat, faiz ve ücretler ekonomide üretici ve tüketicilerin, işçi ve işverenlerin, kiracıları ve ev sahiplerinin hepsini aynı anda elde edebilecekleri en yüksek mutluluk seviyesine getirir. Bunun için fiyatların anlık olması ve anında dengeye intibak etmesi, piyasalarda eksik rekabet olmaması gerekir. Eğer bu şartlar sağlanırsa ekonomide herkes mutlu olur… Tıpkı Zeki Müren’in şarkısında söylediği gibi: “İsmim Mesut, göbek adım Bahtiyar! Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediniz!” 

Liberal olduğunu iddia eden iktisatçılar, mevcut iktisadi şartların tam rekabet, esnek fiyatlar ve tam bilgi gibi varsayımları içerip içermediğine bakmadan, sanki bütün şartlar sağlanıyormuş gibi, devlet müdahalesine karşı tavır alırlar. Gerçekten, eğer bütün piyasalarda tam rekabet şartları varsa, orada devlet müdahalesine gerek kalmaz. Çünkü tanım itibariyle herkes üretime yaptığı katkı kadar gelir elde ederken, ülkede tam istihdam düzeyinde üretim yapılır ve kâr oranları da çok düşüktür. İşte bu şartlarda devletin ekonomiye müdahalesi nispî fiyat oranlarını bozarak gelir dağılımını daha adaletsiz hale getirir, kaynakların ekonomideki sektörlere dağılımındaki etkinliği bozarak verimsizlik yaratır. Devletin doğrudan üretimi ise, devlet firmaları zararına çalıştığı için hem haksız rekabete yol açarak serbest girişimi cezalandırırken, hem de zarar eden firmaların zararı dürüst vergi mükelleflerinin cebinden karşılanır. Bunların üstüne bir de, ekonomide fazla büyümüş bir devletin ister istemez hırsızlık ve yolsuzluğa yol açacağını söyleyen bazı iktisatçılar da vardır. Bunlar da “Devlet müdahalesi eşittir yolsuzluk, yolsuzluk eşittir düşük gelir ve adaletsiz gelir dağılımı!”, demektedirler. 

KENT LOKANTALARI HAKKINDA NE SÖYLENİYOR?

Bu görüşler çerçevesinde sosyal medyada temelde Kent Lokantaları hakkında şu görüşler üretilmektedir:

1.Kent lokantalarında piyasanın çok altında fiyata hizmet sunularak bu işletmeler zararına çalışmaktadırlar. Bu zarar çalışan ve hakkıyla vergisini ödeyen vatandaştan çıkarılmaktadır. 

2.Kent Lokantaları lokantacı esnafına karşı haksız rekabete girmekte, arkasında 16 milyonluk İstanbul halkının hakkı olan kaynakları kullanan İBB’nin desteğiyle lokantacı esnafını zora sokmakta, girişim gücünü zayıflatmaktadır. 

3.Kent Lokantalarında istihdam edilen insanlar, harcanan kamu kaynakları başka alanlarda kullanılsa çok daha fazla yarar sağlardı. 

4.İBB kendi siyasi ve iktisadi gücünü kullanarak hem İstanbul’da verimsizliği arttırmakta hem gelir dağılımını bozmakta hem de toplam geliri düşürmektedir.   

Bütün bu görüşler ancak ve ancak tam rekabet şartlarının geçerli olduğu bir ekonomi yapısı varsa geçerlidir. Ancak papaz her zaman pilav yemez. Zurnanın zırt dediği yer de tam olarak burasıdır. Her şeyden önce kapitalist sanayi ekonomisinde tam rekabet için gerekli ve yeterli şartlar yoktur. Ne mallar, ne teknoloji, ne de tüketiciler homojendir. İkincisi fiyatlama sistemi sanayi mallarında genellikle anlık değildir, uzun vadeli sözleşmelere bağlıdır. Bunun sebebi hem üretimde hem de yatırımda olan gecikmelerdir. Üçüncüsü her piyasada az sayıda üretici vardır, bunlar da büyük ölçekli üreticilerdir. Yani liberal öğretinin söylediklerinin geçerli olması için gereken şartlar mevcut değildir.

LİBERAL ÖĞRETİ EMEKÇİLER VE ÇALIŞANLAR İÇİN NE SÖYLÜYOR?

Diyelim ki, bütün bu şartlar gerçekleşti. Liberal öğretinin bize söylediği, vadettiği dünya çalışanlar için ne ifade etmektedir? Bu soruya cevabı hep teknik jargonla verirler. İnsanın anlayacağı basit dille bir şey söylemezler. Teorik çalışmalarda da, emek piyasası ve ücretler hakkında vadettikleri hep sumen altı edilir. Şimdi size açıklıkla bu durumu anlatayım: 

Neo-Klasik emek piyasası modeli ve liberal öğreti her piyasada olduğu gibi, emek piyasasında da tam rekabet varsayar. Tam rekabetçi emek piyasasında sendika olmaz, sosyal güvence olmaz, toplu sözleşme olmaz, sözleşmeyle belirlenmiş ücretler olmaz ve hatta asgari ücret olmaz. Rahmetli Kemal Sunal’ın Kibar Feyzo filmindeki amele pazarı geçerlidir. Her gün işe gidersin, o gün sana ihtiyaç varsa ihtiyaç kadar çalışırsın. Gün sonunda kaç saat çalıştıysan o kadar yevmiye alırsın. Ertesi gün aynı işte çalışman garanti değildir. Tabii ki, sigorta migorta Hak getire! Böyle bir piyasada oluşacak tam rekabetçi ücret de “geçimlik ücret” olarak tanımlanır. Herkesin anlayacağı şekilde ifade edersek geçimlik ücret açlık sınırında ücrettir: Yani sadece beslenme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını sağlayacak bir ücrettir. Yani liberaller demektedirler ki, sendikasız, sigortası ve güvencesiz akademisyeninden temizlik işçisine her çalışanın 17 bin TL alması durumunda tam istihdam sağlanır. Çakır’ın söylediği gibi: Ne güzel İstanbul be!

KENT LOKANTALARI NE SAĞLIYOR?

İçinde bulunduğumuz yüksek enflasyon ortamında hayat pahalılığı en yüksek şekilde büyük şehirlerde hissedilmektedir. Yine her iktisatçının bildiği gibi yüksek enflasyon geliri ve serveti sabit maaşlı çalışanlar ve emekçilerden alıp esnafından holdingine sermaye sahiplerinin cebine aktarır. İşte böyle vahim bir durumda, kentlerde yaşayan emekçilerin hayat standardı çok düşmektedir. Kent Lokantaları bu anlamda sosyal refahı arttıran, emekliye, işçiye ve öğrenciye biraz nefes aldıran bir uygulamadır. Sebep olduğu zarar yarattığı sosyal refahın yanında devede tırnaktır. Kaldı ki, Kent Lokantasına giden vatandaşlar zaten lokantaya da gitmemektedir, gidemezler de. Dolayısıyla lokantacı esnafına haksız rekabet de söz konusu değildir. Aslında mesele sadece Kent Lokantaları değildir. Genel olarak Kamu İşletmeciliği prensiplerinin yeniden özümsenmesi gerekir. Buna da inşallah bir sonraki yazıda devam ederiz.