​GENÇLERİN MOTİVASYONU

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Spor medyasının köşe taşlarından Radyo Programcısı Barış ERTÜL'ün sabah yayınına bağlanan bir hanım öğretmen, ilkokul birinci sınıfa giden bir öğrencisinin futbolcu olmak istemesindeki temel motivasyonu şu cümlelerle ifade ediyordu: "öğretmenim, futbolcu olacağım, çok para kazanacağım ve bütün kızları tavlayacağım."

Spor medyasının köşe taşlarından Radyo Programcısı Barış ERTÜL’ün sabah yayınına bağlanan bir hanım öğretmen, ilkokul birinci sınıfa giden bir öğrencisinin futbolcu olmak istemesindeki temel motivasyonu şu cümlelerle ifade ediyordu: “öğretmenim, futbolcu olacağım, çok para kazanacağım ve bütün kızları tavlayacağım.” Üzerine kitap bile yazılabilecek bir durumu bu kadar basit ifade ettiği için baş tâcımız öğretmen hanıma ve bunu duymamıza imkân sağlayan Barış Bey’e teşekkür ediyoruz.

6-7 yaşlarında bir erkek çocuğu için; sporla meşgul olmanın, futbol başta olmak üzere sporun branşlarından birisinde başarılı olmanın getirisinin sadece para ve “manitalar” olarak görülmesi; eğitim sistemimizden, spor magazin programlarına kadar birçok şeyin yörüngesinden saptığının ve başı bozuk bir “şey”e evrildiğinin tespiti, çok ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Gelelim -doğru motivasyon nasıl olur? sorusunun bilinen en basit cevabına: “Motivasyon kişinin çabalarının yönü ve yoğunluğudur. Yönü ile kast edilen yapılan davranış iken yoğunluk ile kastedilen bu davranışın yapılma sıklığıdır. Diğer bir deyişle istenen davranışa ulaşmak için bireyin içinde bulunan devamlı istek ve devamlı gelişme arzusudur. Martin Luther KİNG, (adına yakışır şekilde) şöyle özetler konuyu; “Önce uçmayı, Uçamazsan koşmayı, Koşamazsan yürümeyi, Yürüyemezsen sürünmeyi dene, Nasıl yaparsan yap: Mutlaka ilerle.”

Son birkaç hafta içerisinde gelişen olaylara bakarak bizim anlı-şanlı futbol adamlarımızın hayata bakış açılarının ne olduğunu ve hayatı kavrayış çaplarının ne kadar olduğunu hep birlikte görmüş olduk. Fatih TERİM, Arda TURAN, Ozan TUFAN, gibi bazı “Abi”lerin yaptıkları, ettikleri ve söyledikleri çok şey anlatıyor bize.

Türkiye Futbol Direktörü gibi pırıltılı bir unvan taşıyan Emparatore; aynı mekânda (uçağın içinde) beş metre arkasında cereyan eden olaya anında müdahale etmeyerek, bir taşla iki kuş birden vurmuş oldu: Olay anında sessiz kalarak konunun dal-budak salmasına müsaade etmiş ve rövanş kültürünün yakıcı cazibesine kapılarak, hem geçen yaz yaşanan prim kavgalarının ve hem de içine sinmeyerek kadroya geri çağırmasının hesabını böylece kapatmış oldu.

Ardamız diye bağrımıza bastığımız, kariyerini heyecanla takip ettiğimiz, evimizin çocuğu olarak baktığımız,  yetenekli kardeşimiz Arda TURAN ise genetik kodlarının ve Bayrampaşalılığın sırtına yüklediği racona uygun davranarak, önce geçen yaz Burak-Selçuk-Fatih Hoca prim kavgasını iyi yönetemedi ve yaşanan onca şeyin sonunda zıvanadan çıkarak işi kabadayılığa döktü. Başkalarının oyununda figüran olduğunu fark ettiğinde iş işten geçmiş ve off-side’a çıkmış olduğunu görüp dövünse de anlamı yok artık. Vazo kırıldı bir defa, geçmiş olsun.

Recâizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’nın yeni versiyonunu da Ozan TUFAN’da gördük yaşadık. Beğendiği ve satın almak istediği ultra lux arabayı, yasal distribütöründen almayıp 3-5 bin €uro ucuzuna “grey market” de denilen aracıdan/acenteden almak isteyince birkaç gün Organize Şube’de misafir edildi de aklı başına geldi.

 Görüyorsunuz ya; bedensel ve “nakit” gelişimleri tamamlandığı halde diğer bazı şeyler eksik kalınca motivasyon insanı nerelere sürüklüyor. Allah gençlerimize doğru istikamet versin. Amin.

İyi bir hafta sonu dilerim.