KOÇZADE ALİ BEY VS BEŞTEPE

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Mahalledekiler müesses nizamın en büyük temsilcisi gördükleri için Koç Ailesi'nden pek hazzetmezler. Vehbi Bey'in Cumhuriyetin kuruluş yıllarında edindiği imtiyazları itici güç olarak kullanıp genç cumhuriyette her alanda söz sahibi olmasını da koruma/kollama olarak değerlendirirler, Beyaz Türk diye bir şey varsa Vehbi Bey ve Ailesidir mahalleye göre. (Ankara'daki bir bakkal dükkânından bugünlere uzanan imparatorluğun hikâyesi biraz gıpta, biraz kıskançlık hatta bazen biraz hasetle ama alttan alta bir öykünmeyle anlatıldı durdu kuşaklar boyu mahallede.)

Ailenin soyağacındaki kalın bir dalın Hacı Bayram-ı Veli’ye ulaşıyor olması bile bu yargıyı esnetmedi. Bunda ailenin dominant laik/seküler bir hayatı tercih etmesi, işyerlerinde mescit, başörtüsü gibi mahalleliyi direkt ilgilendiren konulardaki tutumları da etkili oldu elbette. Vehbi Bey’in zamanın Diyanet İşleri Başkanına camilerde “Tanrı” yerine “Allah” denmesinden rahatsız olduğu için yazdığı meşhur mektup arşivlerde bulunabilir. Gezi olayları sırasında Divan Otel’de yaşananlar da bunun gibi unutulmadı.

Aile sporla, sanatla, edebiyatla, tarihi eserler ve antikalarla hep içli-dışlı oldu bugüne kadar. Rahmi Bey sayesinde Beşiktaş uzun yıllar Koç Ailesi’nin markalarından gelen sponsorluklarla finanse etti kulübün genel giderlerini. Damat İnan Kıraç “derin” Galatasaray’ın en “derin” kişisi olarak arkasına aldığı Liselilerle yönetti Sarı-Kırmızılı camiayı. Kongrelerde başkan ve yönetim hakkında son sözü söyleyen hep o oluyordu. Merhum Mustafa Koç Fenerbahçe 1907 Derneği’nin kurucu başkanıydı. Ali Koç ise genç yaşında girdiği Fenerbahçe’de efsane başkan Aziz Yıldırım’ı sandıkta ezici bir şekilde yenerek Başkanlık koltuğuna oturalı şurada beş altı sene ancak vardır. (Ömer Bey ise çoğu İngiltere’deki müze-evinde bulunan sanat eserleriyle dünya çapında bir koleksiyoner olarak bilinir. Spordan ziyade sanatla meşgul olmayı tercih eder.)

Türkiye’de TFF’ye başkan seçme işi biraz a-la Turca yürür. Tensib edilen kişi delegelerce seçilir ve prosedür yerine gelir. Bu sürecin atanan kişilerin seçiliyormuş gibi yapmalarından ibaret olduğu iddialarını UEFA/FIFA dahil herkes bildiği için UEFA Başkanı Ceferin’in şeref misafiri olduğu İstanbul’daki bir Avrupa maçına TFF başkanı gelememektedir. Hal böyle olunca da; onu atayan güç ve çevresi ile futbol bürokrasisinde hâkim “derin” yapılanmanın çıkarları kimde kesişirse onun önü açılır ve “Happy End” olur bizde.

Ali Bey’in bununla yüzleşmesi kendi hatalarından dolayı beklenenden uzun sürdü. Başta kendi beceriksizliklerinden kaynaklanan zafiyetler yaşasa da son iki sezondur doğru futbol aklıyla hareket ediyor ama bunun, başarması için yeterli olmadığını duvarlara toslaya toslaya öğreniyor. Genetik kodları sebebiyle biat edemeyeceğinden de savaşmayı seçiyor her seferinde. Sistem de onun bu halinden hoşnut. Burnu sürtsün biraz bırakalım da modundalar.

Trabzon’da yaşanan “üzücü” saha olayları sonrasında bu şampiyonluğu takımına yedirmeyeceklerini anladığından 2 Nisan’da Çekilme Kongresi toplayacağını duyurarak sisteme resti çekti, pimini çekip bombayı salıverdi ortalığa. Hodri meydan dedi.

Tam da yerel seçimler sath-ı mailine girdiğimiz şu nazik günlerde karar vericiler için zor bir dilemma. Aslında başrol oyuncusu olduğu halde figüran muamelesi yapılankarakter işe uyandı ve alın atınızı, yapmıyorum tımarınızı deyiverdi. Hem de kongre tarihini mahalli seçimden iki gün sonraya koyarak da “şah” dedi. Hamle sırası bu tarafta bakalım ne olacak?

Verilecek karar sadece bu yerel seçimleri değil belki 2028’e giden süreci bile etkileyebilir. Zor oyunu bozar demiş atalar.