Boğazın en güzel yalılarından birinde tiyatro izlemeniz mümkün desem, ne derdiniz?
Bu hafta bir filme karşı yapılan boykot gözünüze çarpmış olabilir. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremini konu alacak olan ‘Şahsi Meselemiz’ filmine, deprem sonrası oluşan enkazın üstünde ve acısı dinmeyen halkın gözü önünde çekiliyor olması sebebiyle tepkiler yağdı. Deprem 9 ay önce gerçekleşmiş olmasına rağmen ekibin 7.5 aydır bu filme hazırlandığı bilgisi, yıkılmış bir binanın set olarak kullanılması, oyunculara ‘depremzede makyajı’ yapılması gibi birçok konu tepkilerin odak noktası oldu. Filmin çekiminin durdurulması yönünde açılan imza kampanyasında 10 binden fazla imza şimdiden toplandı.
Bu tür grevler/protestolar sinema sektörünün sıkça dirsek temasında bulunduğu olaylardır. Hepimizin bildiği gibi Hollywood da grev sürecinden yeni geçti. Tam 118 gün süren tarihi grev henüz daha dün sona erdi. Ancak oradaki durum Hatay’daki protestolardan biraz daha farklı tabii. Bizim de sıkça söz ettiğimiz, iyileştirme gelmesini her daim umduğumuz set çalışanlarının haklarına yönelik bir grevdi. Hatta grevin ana konularından biri set çalışanlarının maaş iyileştirmesiyken diğer bir başlık ise yapay zekaya karşı iş güvencesi talebiydi. Maaşlara standartların üzerinde bir zam yapılacağı, yapay zeka konusunda ilk kez çok kapsamlı bir anlaşmaya imza atılacağı ayrıca emeklilik hakları ve sağlık sigortalarının kapsamının genişletileceği söylenince grevler dün son buldu.
Bütün bu protestoların ve grevlerin sürdüğü sinema dünyasında; bu hafta vizyona girecek olan ve önerebileceğim biri yerli biri yabancı iki film var; ikisi de animasyon. Çocuğunu ya da çocuk ruhunu sinemaya götürmek isteyenler için; Walt Dohrn’un yönettiği, hepimizin aşina olduğu Troller filminin 3.devam filmi olan ‘Troller Hep Beraber’ yabancı animasyon film önerim. Sinan Güngör, Halil Öztürk ve Semih Turalı’nın yönetmen koltuğunda oturduğu ‘Aslan Hürkuş 3 : Anka Adası’ filmi ise yine bir devam filmi olarak beyazperdede seyircisiyle buluşuyor.
Vizyon bu hafta biraz verimsiz ancak açığı dijital platformlar dolduruyor. Çok yazıldı, çok tartışıldı, çok konuşuldu.. Bazıları ‘ikinci kez olmaz’ dedi, kimileri ‘zaten o ilk versiyonu değildi ki’ dedi.. Sonunda bütün bu ikilemlerin arasında bir kitap ilk kez film oldu; Bihter! Müjde Ar (1975) ve Beren Saat’ten (2008) sonra bu kez Bihter Yöreoğlu karakterine Farah Zeynep Abdullah hayat verecek. 16 Kasım’da Amazon Prime’da yayınlanacak olan yapım; duyurulduğu ilk günden beri tartışmalara ve kıyaslamalara sebep oluyor. Farah’ın Bihter’ini henüz görmemiş olsak da Beren’in Bihter’ini geçebileceğini, Beren kadar karakterle örtüşebilecek biri olduğunu sanmıyorum. Yıllar sonra bile sırf Kıvanç-Beren ikilisi ‘İstanbul İçin Son Çağrı’ projesinde bir araya geldi diye sosyal medya yerinden oynadı. Ne zaman yaz günleri Aşk-ı Memnu yayınlansa yine final bölümüyle reytinglere oynuyor. 2008 yapımı dizinin youtube kanalından paylaşılan her yeni bölüm/kesit milyonlarca izleniyor. Bu ülke bir şekilde Beren-Kıvanç ikilisini Bihter-Behlül olarak benimsedi ve bu inanışı yıkmak hayli güç duruyor; Farah’ın işi biraz zor gibi..
Yalıda tiyatro keyfi
Boğazın en güzel yalılarından birinde tiyatro izlemeniz mümkün desem, ne derdiniz?
Tiyatrose ve Tiyartomig bu sezon boyu Tarihi Fuat Paşa Yalısı’nı bir tiyatro sahnesine dönüştürüyor. İnsancıklar, Beyaz Geceler, Ayı ve Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu olmak üzere herkesin sevdiği 4 farklı oyun yalının avlusunda izleyiciler ile buluşuyor. Biletler için resmi site olan tiyatrolar.com.tr’ye göz atabilirsiniz.
İş Bankası’ndan Cumhuriyetin 100.yılına özel armağan
Müzeseverler size güzel bir haberim var; İş Bankası Resim Heykel Müzesi, cumhuriyetin 100.yılında kapılarını açtı. Beyoğlu rotanıza ekleyebileceğiniz, birbirinden güzel eserleri tek çatı altına toplayan müze, yıl sonuna kadar ücretsiz olacak.
Artweeks Akaretler için son tarih: 16 Kasım. 16 Kasım’a kadar ücretsiz ziyaret edebileceğiniz sergide yerli ve yabancı çağdaş sanatçıların güncel eserlerini görebilirsiniz.
Bu haftaki durağımız; Atamız..
İstanbul’da önerdiğim lokasyonların ya da aktivitelerin biraz daha az bilinir olmasına önem veriyorum. Ancak bu hafta hepimizin bildiği bir yerin adını anacağım; belki de bizler için en çok önem arz eden Osmanlı sarayı; Dolmabahçe..
Bundan 400 kadar yıl önce sadece gemilerin demirlendiği büyük bir koydan ibaretti, sonraki yıllarda Osmanlı’nın son padişahlarına yeri geldi saray oldu yeri geldi bayram törenlerinin ve ziyafetlerin vazgeçilmez mekanı oldu. Ancak gün geldi Mustafa Kemal’in gözlerini kapattığı yuva oldu. Bugünün ziyaretçilerine ise şimdi müze oldu.
Dolmabahçe’yi gezecekler için özel ricamdır; sesli rehberinizi almadan lütfen gezmeyin. Sesli rehber olmadan kaçırdığınız detayların, gezdiğiniz odalarda bilmediğiniz önemlerin bulunduğunu unutmayın. Dolmabahçe’yi sadece bir saray olarak değil; Osmanlı’nın sonuna tanıklık etmiş, cumhuriyetin kuruluşunu görmüş, Ata’mızın kötü günlerinin şahidi, duvarlarında tarihin yankılı sesleri bulunan bir evi ziyaret ediyormuşsunuz gibi gezin.
Gezinizi Resim Müzesi ile tamamlayın; Limonluk Kafe’de soluklanın, bahçedeki ağaçların ve hayvanların huzurlu sessizliğine karşı bir kahve sipariş edin. Sonra da gezdiğiniz müzeyi, içinde bulunduğunuz ülkeyi, bastığınız toprakları yad edin..
Ulu önderimizin başımızda eksik olduğu 85 koca yıl..
Bir uğur uğruna yiten bir hayat, bir avuç toprağı vatan yapma sevdası..
Bolca minnet, bitmek bilmeyen bir gurur, eksik kalmanın acısı, peşinden gitmeye değer yollar, tarifsiz sevgi, sonsuz saygı, birkaç keşke, çokça iyi ki..
Açtığın yolda,
durmadan yürüyeceğime..