Birkaç gün önce Mercedes-Benz Türk ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin birlikte yürüttüğü “Her Kızımız Bir Yıldız” projesinin 20. Yılına özel düzenlenen basın davetindeydim.
Ağır ticaret ve sanayide kadınların da var olduğunu tekrar hatırladığımız bu davette 20 koca yılda kaç kıza yol açtıklarını dinlemek bana inanılmaz keyif verdi.
Türkan Saylan’ın göz bebeği, ardında bıraktığı yadigarı olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne el uzatan, üstelik bunu sadece ‘burs’ vererek değil, dokundukları her kadının, çocuğun yanında yaşamları boyunca yürümeye gayret gösteren bir markaya minnet duymaktan başka ne yapılır onu da bilemiyorum...
Cam tavanların, fırsat eşitsizliklerinin, ‘kadın’ olduğu için ötekileştirilenlerin olduğu bu kurtlar sofrasında elinden tutulan her küçük kız çocuğunun bir gonca olduğunu 20 yıl önce görmüş, 20 yılda birçok kıza yol açmış olan Mercedes-Benz Türk’ün CEO’su Süer Sülün önderliğinde tüm ekibine; bir gazeteci olarak, bir kadın olarak ne kadar teşekkür etsem az. Bu gibi uzun soluklu projeleri nice büyük markalarımızda görmek dileği ile…
Feminist tarafım; önce yarattığınız sonra da yıkmaya çalışıp bir türlü yıkamadığınız bu ayrımlara ‘çiçek’ niyetine sunulan pozitif ayrımcılıktan yana asla olamasa da, eğitim bambaşka bir konu. Evet konu eğitim olunca pozitif ayrımcılığa kayıtsız kalamıyorum çünkü ben bir erkek çocuğunun okumak isteyip de okutulmadığına henüz şahit olmadım; istisnaların kaideleri bozmayacağının altını çiziyorum. Bir kız çocuğuna çizilecek yolda okula gitmesi yerine yapabileceği 3-5 alternatifi hemen şimdi sayabilirim. ‘Okuyacak da ne olacak?’ zihniyetinin en çok kız çocuklarını mağdur ettiğinde de hepimiz hemfikirizdir diye umuyorum. Bu sebeple, işte tam da bu sebeple evet kız çocukları adına başlatılan her projeye sahip çıkmak, o projeye gerekirse yüreğimizi koymak zorundayız.
Mercedes-Benz Türk’ün bu proje haricinde yürüyen birçok projesini daha dinledik toplantıda. Projelerin detaylarını dinledikçe gözlerim doldu ancak mutluluktan... Nice projelere, nice ulaşılan çocuğumuza nasip olsun dilerim. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin yetkililerinin de dediği gibi; bu derneklere ihtiyacımız kalmayan bir dünyanın hızla gelmesi dileğimle…
100 yıllık bir dostluğun sergisi
24 Kasım’a kadar AKM’de ziyaret edebileceğiniz hap niyetine bir sergiden haberdar edeyim sizi. Türk-Japon Diplomatik İlişkilerinin Yüzyılı adına hazırlanan ve yıllarca süren hazırlıklarla ortaya çıkarılan “Ayyıldız ve Güneş Sergisi”nde 4 Kasım 2024’te yayınlanan ‘hayali’ bir gazetenin sayfalarının arasında ikili ilişkilerimizin ne denli derin olduğuna şahit oluyoruz.
Açılık etkinliğinde serginin küratörü Erdal Küçükyalçın’ın yaptığı konuşmasında yer verdiği detaylar serginin oluşum aşamalarını görmemize ışık tuttu, çok hoşuma gitti.
Japonya eski başbakanı Şinzo Abe “İki ülkenin bayraklarına bakın birinde güneşi ötekinde ay yıldızı göreceksiniz.” sözleriyle bu sergiye ilham vermiş. Sonrasında yapılan araştırmalarda aslında bu düşüncenin çıkış noktası Türkiye’nin ilk yıllarında gerçekleşen ziyaretlere hatta Osmanlı dönemi ziyaretlerine dayandığını, o dönemlerde kayda alındığını fark etmişler.
Sakuranın Japonya için ehemmiyetini zaten biliyoruz; zamanın akan ve ne yazık ki geçici bir olgu olduğunu hatırlatması noktasında önemli olan sakura ağacı serginin de sembolü.
İkili ilişkilerimizin 1800’lerin sonlarına dayandığını, Mekteb-i Harbiye’de Japonca derslerinin verildiğini, Prens Mikasa Vakfı’nı, çay töreni ustası olan Yamada Torajiro’nun Türkiye-Japonya ilişkilerinde ne denli önemli bir rol üstlendiğini ve daha nice detayları ben de bu sergi sayesinde keşfettim. Gazetenin son sayfalarında yer alan İstanbul Modern’deki Chiharu Shiota’nin ‘Dünyalar Arasında’ sergisini de görünce tarihe tanıklık ettiğimizi hatta tarihin tam da içinde yaşadığımızı bir kez daha hissettim. Prof. Dr. Selçuk Esenbel’in emeğini de, Japon kültürünü aktarmak adına attığı adımları da anmadan ve kendisine teşekkür etmeden bu sergiden bahsetmek mümkün değil…