Ehl-i beyt konusu, müminler için ihmal edilmeyecek imani bir meseledir. Allah ve Rasulünün ayet ve hadislerle bizlere bıraktığı Ehl-i Beyti Mustafa konusunu, hassasiyetle gündemimize almamız, melislerimizde, sohbetlerimizde ihmal etmememiz icap ediyor ki rahmetten uzak kalmayalım.
Elhamdülillahi rabbil âlemin. Vessalatu vesselamu ala rasulina Muhammedin ve alihi vesahbihi ecmain.
Ehl-i Beyt, Kuran-ı Kerimde “ehl” ve “beyt” ibareleri ile birçok ayeti kerimede zikredilir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (as.) kendi abasının altına alarak “bunlar benim ehli beytimdir” diye ifade ettiği “Hz. Fatma, Hz. Ali ve evlatları Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimizle onların sülbünden gelenlere ehl-i beyt denilmektedir. Ehl-i Beyti sevmek, Resulullah Efendimizi sevmektir. Hud 73.ayette İbrahim (as)’ın ev halkı-ehl-i beyti için: “Melekler, "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye layıktır, şanı yücedir dediler.” Musa (as.)’ın ailesi için Kasas 12.ayeti kerimede: “Biz, daha önce onun, sütanalarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, "Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (as.) için Ahzab 33.ayeti kerimede şöyle buyruluyor: “Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Peygamberimizin, “Kuran ve ehli beytini müminlere emanet olarak bıraktığını”, bir başka hadisi şeriflerinde ise; “Kuran ve sünnetini-hadislerini bıraktıklarını” her ikisinin de birbirini tamamlayan hadisi şerifler olduğunu unutmamalıyız. Ehli beyti sevmek, Allah ve Resulünü sevmektir. Bu konuda hassasiyetimiz son derece önemlidir.
Büyüklerimizden öğrenmiştik; bir şehre girerken şehri selamlayın, şehrin ermişlerine, dervişlerine, evliyasına, ilim ve hikmet sahiplerine selam ile salat ile dua ile tazim edin. Onların ruhaniyetlerine üç ihlas bir fatiha gönderin ki işleriniz hallu asan olsun. Onları ziyaret edip hal hatır edin, ahiren işinize gücünüze, ticaret ve ziyaretinize bakın derlerdi. Bizler de öyle yapmaya gayret ettik, ihmal edilmemelidir. İstanbul’da Eyüp Sultan’ı, Zeytinburnu'nda Seyit Nizam Hazretleriyle Merkez Efendi’yi, Beşiktaş'ta Yahya Efendi’yi, Üsküdar'da Aziz Mahmut Hüdayi’yi ziyaret etmekte yarar vardır. Yine Beykoz’da Kırklar Mescidi ve Yuşa Bin Nunun ziyaretleriyle Bolu’da Hayrettin Tokadi’ye uğramadan geçmemek aklıselim müminler için kıymetlidir. Ankara’da Hacı Bayramı Veli’yi, Konya’da Şemsi Tebrizi ile Celaleddini Rumi'yi, Bursa'da Emir Sultan ile Ulu Camiyi, Kastamonu'da Şeyh Şabani Veli’yi, Erzurum'da Abdurrahman Gazi’yi, Kars’ta Kutbul Aktap Ebul Hasan el-Harakani gibi büyükleri ziyaret, bizlere maddi ve manevi alanların açılmasına vesile olur. Tarsus’ta Abdulkadir Geylani'nin torunlarından Ebdulmecid Geylani, yine Tarsus Ulu cami avlusunda yer alan Kadiri Şeyhi Muhammed Hasani (ks.) gibi zatları ziyaret etmekte yarar vardır. Elbette Tarsus'ta Yedi Uyurlar diye ifade edilen Ashab-ı Kehfin sakinleri de bizlerden hem ziyaret hem de fatihalar bekler. Anadolunun bütün şehirleri böylesi ilim, irfan ve hikmet sahipleriyle doludur. Hayatta olanlarını ziyaret edip dualarını almak, ebedi yurda göç edenlerini rahmetle yâd etmek üzerimizde bir ödevdir.
Misalen Kastamonu Tellikoz Köyü Kabristanında Medfun bulunan Şeyh Seyyid Salih Basravi Bağdadi Hazretleri, Irak'ın Basra şehrinde dünyaya gelmiştir. Hz. Muhammed Mustafa (sav.) Efendimizin torunu olan Hazreti Hüseyin Efendimizin silsilesindendir. Evladı Resuldür. Abdülkâdir Geylâni Hazretlerinin Halifesi olan Şeyh Seyyid Salih Basravi Bağdâdi Hazretleri, Selçuklu zamanında yaşamıştır. Bölgeye irşad için manevi emirle tayin edilmiş ve yetmiş altı yaşlarında ebedi yolculuğa çıktığı biliniyor. Gavsül Azam rütbesinde olduğu, Seyyid Abdülkadir Geylani (ks.), Seyyid Ahmed Er-Rufai (ks.), Seyyid Ahmed El- Bedevi (ks.) ve Seyyid İbrahim ed-Dusuki(ks.) tarikat çatısı altında müritler yetiştirmiştir. Kabirdeki sol sandukada medfun bulunan Seyyid Ahmed Basravi Bağdadi’nin birinci Halifesi ve sağ tarafta bulunan Şeyh Nasruddin Efendi ise Kastamonu'lu olup ikinci halifesidir.
Meşhur “Sünneti” lakabı ile anılan Seyyid Ahmet Sünneti Hazretleri Kur'an'ı ve sünneti seniyyeye sımsıkı bağlılığından dolayı kendisine Seyyid Ahmet Sünneti denilmiştir. Şeyh Şabani Veli Hazretlerinden önceki manevi âlemin velayet makamının sahibidir. Bu sebeple Kastamonu vilayetinin Ehlibeyt merkezli bir belde olduğunu da söyleyebiliriz. Yine Kastamonu merkezde bulunan Abdulkadir Geylani Hazretleri'nin torunlarından Ehlibeyt efendilerimizden Seyyid Abdülfettah Hazretleri, Gavs-ül Azam derecesinde bir velidir ve Kastamonu'nun manevi sahibidir. Kastamonu’nun köyleri ve ilçelerinde hicretle emrolunmuş birçok “Ehlibeyt” Efendilerimizin olduğu da ifade ediliyor.
Denilir ki, büyüklerin himmeti olmasa yeryüzü nefes alamaz. Müminler, Allah'ın nuruyla bakar. Allah'ın Veli kullarının nazarı ve talepleri yeryüzünün rahmetine vesiledir. Keşif sahipleri, Allah cc. dostlarının yeryüzünde tasarruflarının devam ettiğini ifade ederler. Tasavvufta “Sır” ancak ehline verilen bir husustur. “Sır sahibi olmak sırra sahip olmaktır.” Allahın mümin kullarından öyle veli-salih ve takva ehli dostları vardır ki, bu sebeple evliyaullahın da kendi içerisinde sır ile sırlandıkları ve makamlarını gizledikleri de ifade edilir. Misalen, Yunus Emre ve Nasreddin Hoca Hazretlerinin birçok yerde makamlarının olduğu bilinir. Gerçek makamlarının nerede olduğu bilinmez, sırlanmışlardır. Şeyh Şabani Veli Hazretlerinin memleketinin de Kastamonu olduğu bilinir, lakin şeceresinin Kureyş kabilesine dayandığını da kayıtlarda görmek pekâlâ mümkündür.
Ehl-i beyt konusu, müminler için ihmal edilmeyecek imani bir meseledir. Allah ve Rasulünün ayet ve hadislerle bizlere bıraktığı Ehl-i Beyti Mustafa konusunu, hassasiyetle gündemimize almamız, melislerimizde, sohbetlerimizde ihmal etmememiz icap ediyor ki rahmetten uzak kalmayalım. Kuşkusuz Peygamberlerin dışındaki hiçbir kul masumiyete yani günahsız-günahlardan beri-uzak olmaya müsait değildir. Böylesi bir kabullenişle ben Seyyidim diyenlere değil, silsileten Efendimiz (as)’ın bıraktığı Kuran ve sünnete ittibada, şeriattan milim sapmayan ehli irfan sahiplerine tabi olmak icap ediyor. Seyyid olanların şecereleri Hz. Muhammed (as)’a kadar dayandırılma mecburiyeti vardır. Kuşaklardan kuşaklara uzanan, kesintisiz silsilenin devam ettiğinin bilinmesi, Osmanlı’da tutulan “Nakib-ül Eşraf” kayıtlarından ve günümüzde tutlan kayıtlarla belirlenmesi de icap ediyor. Salat ve selam Efendimiz (as.) ve Ehl-i Beytinin ve cümle Ashabı Kiram Efendilerimizle o yolda yürüyenlerin, ilim irfan ehlinin, evliyaullahın üzerine olsun vesselam.