Hangi parti iktidar olursa olsun, keyifleri ve menfaatleri bozulmayan bu çevreler, "öteki" olarak gördükleri çevreler bir yana, kendi içlerinden çıkmış ama onları eleştirenlere bile tahammül edemiyorlar.
Bugün zaman zaman gündeme getirdiğim ülkemizin sanat ve kültür çevrelerindeki garabeti bir örnek üzerinden sizlere yeniden aktarmak istiyorum. Aşağıda paylaşacağım metin, biri konservatuar mensubu, diğeri dünyâca ünlü piyanist olan iki sanatçı arasındaki yazışmadan kendilerinin izniyle aktarılmaktadır. Bu iki samimi dostun, kendileri ve çevreleri üzerinden birbirlerine söyledikleri şeyler, ülkemizdeki sanat çevrelerinin – taraf ayırmazsınız – durumunu ve sefâletini ortaya koymaktadır. İsimlerini saklayarak ve metnin aslına sâdık kalarak dikkatinize sunuyorum.
Birinci sanatçının düşünceleri
Sevgili arkadaşım merhaba. Çok uzun zamandır sana düşüncelerimi yazıp yazmama fikri arasında epeyce gittim geldim, tereddüt ettim ama karar verdim, nâçizâne düşüncelerimi ilk ve son defa yazmak istiyorum.
Sen her açıdan son derece değerli bir insansın. “Harika Çocuk Kanunu” ile yurt dışına gönderilen nâdir kişilerdensin. Birçok kaliteye sahipsin. Bu ülkenin senin üzerinde emeği var. Sen de bu emeğe en üst derecede, dünya çapında harikulâde bir piyanist olarak cevap verdin. Türkiye’de bu konuda kimse senin eşitin dahi olamaz. Kimlerin nasıl kimseler olduğunu, neler karıştırdıklarını, ne kadar riyakâr olduklarını gayet iyi biliyoruz. İnan bana, etrâfımdaki insanların ve benim, sana olan saygımız sonsuz, herşeyin en iyisini, en güzelini hak ediyorsun, çok ama çok değerlisin. Bil ki sen bir cevhersin ve müziğinle harika şeyler yapıyorsun. İnsanlığa harika şeyler hediye ediyorsun.
FAKAT… İşte buradan itibâren nasıl devam edeceğimi bilemiyorum gerçekten. Bu sosyal medya ortamı tam bir kanalizasyon. Bu ortamda diyaloğa, polemiğe girişmek sana ve senin seviyene asla uygun değil. Oralarda sorun da çözülemez. Bu yazışmalarla seni asla anlamayacaklardır, çünkü çoğu kimsede senin geniş kültürün, anlayışın, objektif bakışın, hayat görüşün yok. Sen duygu ve düşüncelerini açık olarak paylaşmayı seven bir insansın, ama bu kadar açık olmak, başkaları için son derece rahatsız ve huzursuz edicidir. Sana muazzam düşmanlıklarla yapmadık şey bırakmazlar.
Ben senin kadar düşüncelerimi açık etmemekle birlikte, konservatuarda veya başka ortamlarda her türlü namussuzluğa, bilgisizliğe, cehâlete belli bir üslûpla karşı çıktım. Başıma gelmedik kalmadı. Onlara hakaret etmedim, aşağılamadım; “akrep gibisiniz, kendi kendinizi sokup intihar ediyor ve ölüyorsunuz” dedim. Halâ uğraşıyorum, ama öyle fecî bir düzen kurulmuş ki, bu düzenin insanları cehâletleri ortaya çıkmasın diye, yaşayabilmek için birbirlerine tutunmak, birbirlerini tutmak, savunmak zorundalar. Onlara karşı gelince de aşağılama, iftira, hakaret ve yok etme var... Asla objektif olma durumu yok. Ortalık toz, duman ve insan kendini çok ama çok yorgun, bıkkın hissediyor. Üstüne üstlük insan iyi şeyler yapabilme enerjisini de kaybediyor ki en kötüsü bu...
Bu ülkedeki sanat kurumları (kurumlaşamamış kurumlar) hakkında son derece haklısın. Ama lütfen bu konuda veya diğer politik konularda eleştirilerini çok acı ve sert bir dille değil de daha başka bir üslûpla söylemen daha doğru olacak. Aksi takdirde sana bütün kapıları kapatacaklar, çok yazık olacak ve oluyor. Her türlü düşmanlığı yapabilirler. Üstelik hepimiz 657 sayılı kanunun maddelerini uygulamakla mükellefiz. Bu kanunda da politik düşünceler ortaya konulmaz. Sözleşmelerde yazar; bu sözleşme maddelerine uyulmadığı takdirde maaş da kesilir, tazminat da verilmez, konserler de yasaklanır.
İnsanlar senden, senin müziğinden mahrum kalıyorlar, ne uğruna ve yazık olmuyor mu?!... Politik veya politik olmayan düşüncelerimizi bir de olmadık insanlarla paylaşırsak zâten hiçbir şeye ulaşamıyoruz, ikna da edemiyoruz, kısacası sıfıra sıfır elde var sıfır.
Bu sorunlar böyle değil, başka türlü hâlolmalı, ama nasıl? Günün birinde bunun cevabı da olacaktır mutlaka...
Sen Japonya’daki kayıtlarını, o muhteşem CD’lerini ortaya çıkarsan, paylaşsan ne kadar güzel olur! Hepsini, herşeyi... Ben Facebook’ta paylaşıyorum senin yaptıklarını. Gerçek müzisyen nasıl olurmuş, doğru müzik icrası nasıl olurmuş görsünler, bakalım bir diye...
Bütün bunların dışında Türkiye’de öğrencilerin ve velilerin sana ulaşabilmesi için onların ödeyebileceği bir miktar olmalı. Ders veya masterclass ücreti olarak takdir ettiğin 200 Euro, buradaki insan için imkânsız bir rakam, 200x8= 1600 TL, (burada asgarî ücret 2300 TL civârında), bu rakamı ancak çok zengin insanlar ödeyebilir, onların da sayısı ne kadar ? Avrupalı veya Japon için mesele yok. Tabii ki sen bu ücretin çok ama çok daha fazlasını hak ediyorsun. Bunu herkes kabûl ediyor, ama insanların ödeyebilme durumu yok. Ülkemizin çocuklarının sana, senin bilgine, senin öğretilerine ihtiyaçları var. Bak sonuçta dünyâya bu ülkeden ne harikulâde çocuklar çıkacak sâyende. Çok istiyorum sâyende bu ülkenin çocuklarının iyi şeyler yapmasını, başarmasını...
Dileğim, senin için, ülkemiz çocukları için en iyisi olsun.
İkinci sanatçının cevâbı
Dediklerin için cân-ı gönülden teşekkür ederim. Çok içten, samîmî ve arkadaşça. Çoğu dediğinde de haklısın ama en kolayından başlıyorum. Ücret sorun değil, zîra arzu eden bana ……. Akademi vâsıtasıyla ulaşabilir. Dolayısıyla uluslararası fiyat ki, inan bana, on sene önce bana Paris'te 300 Avro ödüyorlardı. 200 Avro olarak çok mâkul. Zâten dünya bir değişimden geçiyor ve neye doğru evrileceğini, henüz, bilemiyoruz. Ama o fiyat uluslararası norm olarak son derece mantıklı. Türkiye için geçerli değil.
Diğer konuya gelince dediklerinde haklısın. Ama "aması" var! Çünkü kimse korkularından dolayı ses çıkaramamışlar ve zulüm sürüp gitmiş ve gidiyor. Birilerinin ortaya çıkıp “yetti artık” demesinin zamânı geldi de geçiyor. Ben o zorluğu göğüslüyorum ve kararlıyım. Bu noktada birilerinin sütreye yatma yerine bana destek çıkması lâzım. Ve kimse alenî olarak bana destek vermedi! En fazla "Bravo capitano" diye tezâhürat yapıp siperlerde yatıyorlar. Şâyet başarılı olursam ortaya çıkıp beni ne kadar sevip desteklediklerini anlatacaklar. Başarısız olup sıkıntıya girersem de "Kendi etti, kendi buldu" diyerek vasat hayatlarına devam edecekler. Ben seçimimi yaptım ve bu yoldan dönmem, dönemem. Gerisi ise Allah'a havâle.
***
Yukarıdaki ifâdeler ülkemizin Batılı sanat anlayışına sâhip çevrelerin içinde bulunduğu durumu ortaya koymaktadır. Hangi parti iktidar olursa olsun, keyifleri ve menfaatleri bozulmayan bu çevreler, “öteki” olarak gördükleri çevreler bir yana, kendi içlerinden çıkmış ama onları eleştirenlere bile tahammül edemiyorlar. Muhafazakâr kesim, geç kaldığı kendi sanat kimliğini yanlış yerlerde arayıp zaman kaybederken, bunların ulusal ve uluslararası anlamda sanat adına yaptıkları şeyler, onlara sunulan ve ellerindeki imkânlarla kıyaslandığında, devede tüy bile değil. Ama kendilerinin tek bir kılına dokunulsa, “evrensel değer” dedikleri kavramları suistimâl ederek kıyâmet kopartıp ortalığı karıştırmayı çok iyi biliyorlar. En iyi yaptıkları şey de, boş tenekenin çok ses çıkarması gibi, sâdece bu.