Ortaokul yıllarında Türkiye’de mizah dergilerinin 100.00 trajını aştığı yılları görmüş ve bu dergilerin en başında gelen ve âdeta bir mizah okulu gibi birçok mizahçı ve karikatürist yetiştiren Gırgır okumuş bir neslin mensubuyum.
Oğuz Aral’ın genel yayın yönetmenliğini yaptığı ama daha çok bir mizah ve karikatür hocası olduğu Gırgır’ı almak için Cuma sabahlarını beklerdik. Tabloid boy yayınlanan Gırgır, baş sayfasında işlediği konularla ya ülke gündemini belirler ya da ülke veya dünya gündemini yorumlardı. O dönemin günlük “büyük” gazetelerinin manşetleri gibi etkiliydi Gırgır’ın kapak sayfası. Sağlam bir muhalefet tavrı vardı Gırgır’ın. Özellikle Turgut Özal döneminde muhalefet partilerinden daha ağır ve kaliteli bir muhalif tavırdı bu. Laklak, Fırt gibi dergiler de vardı ama onlar fazla cinsel içerikli olduğu için Gırgır ile kıyas kabûl edemezdi. Derken Gırgır’da yetişenler yuvadan uçup kendi dergilerini kurdular ve Gırgır dağıldı. Leman, Penguen gibi dergiler, değişen ülke şartlarıyla muhalefet kalitelerini düşürdükleri için hem aynı tirajı yakalamadılar hem hedef kitlelerini daralttılar.
Evet mizahın olmazsa olmazı muhalif olmaktır. Mizah ciddi bir iştir ve ciddi mizah yapılamazsa muhalif olmak mizah malzemesi olur. Günümüzde kendi elleriyle yaptıkları korku kafesine girip iktidardan düşünce ve ifâde özgürlüğü istemeyi mizah zanneden bir güruh oluştu. Komedyenlerle muhalif gazeteciler âdeta birbirinden rol çalıyor. Bir komedyenin yapacağı yorumu, cebinde “basın kartı taşıdığı için gazeteci olan” birileri yapabiliyor. Mizahçının ağzına yakışan espri, gazetelerin ağzından çıkınca komik olmuyor.
İktidârı eleştirecek konular, sahneye erken stand-upçılar tarafından kapılınca, kaçış rampası olarak işi cinselliğe vurmayı mizah zannedenlere çarpmak için elinize sallamanıza bile gerek yok. Zira mizah hem zekâ hem de sosyolojik gözlem becerisi gerektirir. Bu olmayıp mizah yaptığını iddia edenler ise Instagram’dan kurtulup yüz yüze gösteri seviyesine çıkamayıp kayboluyorlar. Normal bir cümlenin sonuna sinkaflı bir ifâde koyunca komik olduğunu zannedenler var. “İçki sizden stand-up bizden” târifeli gece kulüplerine gidenler de “geldik bâri gülelim” tavrıyla, ikinci dubleden sonra ne söylense gülüyorlar.
Mizah abartıdır
Mizahta abartı vardır. Hedef alınan isimler karikatürize edilir. Kimisinin kulakları kepçe çizilir, kimisinin dudakları, silikon enjekte edilmiş gibi öne çıkarılır. Taklit edilirken sesleri benzetilir ve konuşurkenki vurguları tekrarlanır. Süleyman Demirel’in “minanaleyh”, Kenan Evren’in “Netekim”, Turgut Özal’ın “açık seçik ifâde edeyim” sözleri taklid yapan komedyenlerin en çok kullandığı malzemeydi. Hatta Cem Karaca, kendisini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkaran 12 Eylül’ün darbeci paşası Kenan Evren’i “Raptiye rap rap” şarkısında tiye almış ve Süleyman Demirel’in sembolü olan şapkaya atıf yaparak “Naber netekim yine geldi şapka” diye sözler yazmıştı. Zekâ örneği mizahî bir müzik örneği.
Joker veya soytarı
İskambil destesindeki elli iki kâğıttan biri olmayan ama her kâğıdın yerine kullanılan jokerdeki görsel, Avrupa saraylarındaki soytarılarından esinlenilmiştir. Genç nesil, Joker’i her ne kadar Batman’in belâlısı bir karakter olarak tanısa da, aslında joker, Avrupa saraylarında işi mizaha vurup aptala yatan bir karaktere sâhiptir. Kralın her zaman yanındadır. Krala söylenen, kralın söylediği her şeyi duyar ama duymazdan gelir, bilir ama bilmezden gelir. Ama yerine gelince işi gereği soytarılık yapar ve gerçekleri kendi hâliyle dillendirir. Krala kimsenin olmadığı kadar açık sözlüdür ama soytarı olduğu için bu yüzden başı belâya girmez.
İngiliz edebiyatının ünlü ismi William Shakespeare’in oyunlarında “joker” (şakacı) ya da “clown” (palyaço) olarak rolü vardır. Mesela Otello’daki Feste, On İkinci Gece’de Feste, Venedikli Tacir’de Launcelot Gobbo, Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda Puck ve Hamlet’te Yorick bu karakterden bâzılarıdır.
Jokerler kraldan bir sonraki krala kalır. Âdeta yeni kralın hâfızası gibidir. Kim vurduya gitmezse senelerce sarayda yaşar. Soytarının görevi “mutlak muhalif” olmaktır. Yâni ne “kral öldü yaşasın kral” der, ne de kralın huzûrundan kovulunca kralın düşmanlarının safına geçer.
Oysa ülkemizde artık Gırgır gibi mizah dergisi kalmadığı gibi, mutlak muhalefet yapan mizahçı veya karikatürcü yok. Kendi siyâsî düşüncesini yansıtan parti muhalefeteyken iktidara yüklenen mizahçılarımız, aynı parti yerel ya da ulusal siyâsette iktidar olunca hemen “joker” rolünü bırakır ve “aristokrat” rolünü oynamaya başlar. Kendi partilerini eleştirmezler, mizah malzemesi yapmazlar. Hatta muhalefetteyken küfrederler ama kendi partileri için “ulan” seviyesinde bir söylem bile kullanmazlar.
Neye nasıl gülüyoruz?
İnsan mizah anlayışı olan tek canlıdır. Diğer canlılar da mutlu olurlar ama biz insanlar gibi gülmezler. Biz tebessüm ederiz, gülümseriz, sırıtırız ve şen kahkaha atarız. Kimisi de vardır şuh kahkahalar atar.
Neye güldüğümüz zekâmızı, nasıl güldüğümüz karakterimizin göstergesidir. Bir kültürdeki mizah anlayışı, o kültürde konuşulan dille doğrudan bağlantılıdır. O kültürdeki insanların mizah ve espri (humor) yeteneği, konuştukları dilin zenginliğine bağlıdır. Eskiler buna “latife” demişler. Aynı kökten gelen “latif” (ince) “iltifat” kelimelerini düşündüğümüzde latife yapmanın, esprili konuşmanın, mizah yeteneğine sâhip olmanın incelik gerektirdiği daha da açık hâle gelmektedir. Bunun için de zekâ gerekir. Zekâ seviyesi düşük insanlar, belden aşağı ifâdeler kullanıp espri yaptıklarını zannederler. Küfürlü konuşup komik olayım derken trajikomik hâle gelirler. Küfür yerinde kullanıldığında seviyesi düşük olsa da bir edebî tarzdır. Ama olur olmaz yerde kullanılırsa, kullanılması gerektiği yerde kullanılamaz.
Evet mizah ciddi bir iştir. Biz ciddiyeti somurtmak, surat asmak, hiç gülmemek zannederiz. Ciddiyet, anahtar kelimelerden biridir. Mizah, ciddi yapılınca ustaca yapılmış olur. Taşı gediğe koymak demektir. Az lafla çok şey anlatmak demektir. Cümleler arası bağlantıyı söylenecek cümleleri düşünerek kurup “ince” dokundurmaktır. Bir yerden emir alarak espri yapılmaz, anında yapılınca işe yarar. Espri yapmak kadar yapılan espriyi anlamak da zekâ, sosyolojik gözlem yeteneği ve kültürel alt yapı gerektirir.