Gerçekten, fark ederek bana bu neden verildi diyebilmeli insan. Zenginliğimiz gerçekten bizim mi? Güzelliğimiz sonsuz mu? Ya gençliğimiz? Hiçbir şey bitimsiz değil.

Yarınla mücadele etme gücünü elde etmek için önce elimizdekilere şükür etmeliyiz. Elindekilerin kıymetini bilmeyen bir insan elindekileri de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Önce elimizdekilerin hakkını vermek gerekiyor. Sonra elde ettiğimiz veya bize verilen her türlü nimeti hakkıyla sindirmek gerekiyor. Alelacele değil, öylesine değil. Gerçekten, fark ederek bana bu neden verildi diyebilmeli insan. Zenginliğimiz gerçekten bizim mi? Güzelliğimiz sonsuz mu? Ya gençliğimiz? Hiçbir şey bitimsiz değil. Öyleyse elimizdeki her türlü şeyi bir zenginlik bilip şükür etmek bizi kendimizle buluşturacak bir motivasyondur. Kendisiyle yabancılaşmış bir kişi elindekilerin kıymetini anlamayarak daha baştan yeni bir başarı veya yeni bir hedefi kaybetmiştir.

Gösteriş toplumu

Yeni nesil hatta sadece yeni nesil mi? Asla! Toplumun büyük bir kesimi daha cebindeki telefonun amacını anlamadan yenisine gözünü dikiyor. Üzerindeki yeni giysisini eskitmeden modanın peşine düşüyor. Her türlü araç gereç metalaşıyor. Yani materyal aslında insanın ulvi duygularına hizmet etmesi gerekirken tam tersi nefsi duyguları takdis ediyor. Duyguların en sadesinin harmanlandığı yerler olması gereken eğitim kurumlarımız adeta kılık, kıyafet, cep telefonu, araba modelleri konusunda bir yarış sahası görünümündedir. Bu öylesine bir baskı oluşturmuştur ki filanca telefona sahip olmamak adeta kişiliğin yok sayılmasına kadar gitmektedir. Bu operasyonlar medya vasıtasıyla derinleştirilerek kendi içindeki gönüllü üyeleri ile insanların kulaklarına fısıldamaktadırlar. Yani şu kıyafeti giyersen havalısın. Şu makyajı yaparsan beğenilirsin. Şunu alırsan zenginlerden farkın olmaz gibi bir gösteriş üzerinden, insanlığın gerçek arayışının önüne perde çekilmektedir. İnsan gösterilenlerle oyalanmakta ve sürekli değişen gösteriler dünyasında allak bulak olmaktadır.

Hoşnutsuzluk Çağı

İnsanlar, bir dokun bir ah işit, derler ya, işte öyle bir haldeler. Herkes hoşnutsuz, memnuniyetsiz. Memnun olmayan insana huzuru nerede aradığını sormak lazım. Bu hoşnutsuzluk da bir şekilde öğretildi. Hep almaya alışan bir çocuğa bir gün hiçbir isteğini yapmayın bakın ne hale geliyor o çocuk. Feryat, figan bağıran çocuğu susturmak için ya istediklerini alıştırdığınız gibi vereceksiniz veya bu sürekli alma alışkanlığını sona erdirmek için bir kriz yaşatacaksınız. O yüzden hayat bizi eğitmek için karşımıza bir takım krizler çıkartır. Şükrederek bu krizleri atlatırız. Çünkü şükretmek Tanrı ile iletişimde olmak demektir. İnsan aynı zamanda insanlara teşekkür ederek, bu büyük birlik âlemi içinde kendisiyle etkileşimde olan herkese minnet ifadelerini sunar. Paylaşmak hoşnutluk vesilesidir. Bunun için de teşekkür etmesini bilmek gerekir. Ama öyle yarım ağız değil. Ağız dolusu, yürekten teşekkür etmek kişiyi küçültmez. Bilakis yüceltir. Hoşnut bir hayat için iletişimin en anlamlı cümlesi olan teşekkür ederim demeyi gönlümüze nakşetmeliyiz.

Teşekkür ederim demekle

İnsan bu cümleyi hayatına yerleştirdikçe kendini daha iyi hisseder. Çünkü sosyal bağları güçlenir. Saygın bir kişilik kazanır. Motive olur. Güven duymaya başlar. Çünkü karşısındaki kişi de bunun karşılığını vermek ve memnuniyet oluşturmak için çaba harcayacaktır. Bir gülümseme, düşeni yerden kaldırma, yerdeki taşı kenara çekme, yerdeki ekmek parçasını kuşların göreceği yüksekçe bir yere koymak ve içten içe tüm bu farkındalıklar için teşekkür etmek hayatın içindeki anlamı keşfetmeye yardımcı olacak küçücük bir cümledir vesselam.

Şehir planlaması egzersiz yaptırmalı

Bu hafta Frankfurter Algemeine web sitesinin haberini inceledik. Konu şehir planlamanın yeniden düşünülmesi ve böylelikle şehir yaşamında insanları daha fazla hareket etmeye yöneltmek. İlgili web sitesinin haberine göre Küresel Eylem Planında, 2030 yılına kadar hareketsizliğin yüzde 15 oranında azaltılması hedefleniyor. Aksi takdirde, BM örgütü, çoğu yüksek tansiyon ve depresyon nedeniyle yaklaşık 500 milyon önlenebilir kronik hastalık vakası bekliyor. Şu şekilde ifade edilmiş "Devletler ve toplulukların tüm insanların fiziksel aktivite için daha fazla fırsat sağlaması gerekiyor". Bu amaçla, güvenli yürüyüş ve bisiklete binmenin yanı sıra okullarda ve işte egzersiz seçeneklerinin yaygınlaştırılması için şehir planlamacılar ile birlikte psikologlar da çalışıyor. Özellikle İngiltere gibi düz bir coğrafyada egzersizin öneminin altını çizmişler. Yoldan geçenlerin taşlar, dar ahşap köprüler, farklı yüzeylerdeki dalgalı yollar veya düz yollar yerine ahşap kirişler üzerinde zıplayıp dengede durduğu İngiliz şehirlerinin 595 denek fotoğraf montajlarını göstermişler. Fakat Alman medyası bu habere biraz alaycı bir ifadeyle “Berlinliler, üçüncü boyuta bir yolculuk için fırsat olarak kaldırımda yatan şilteleri, paletleri veya lastikleri şimdiden kullanabilirler, deniliyor. Bizim yedi tepeli İstanbul’da da böyle bir şeye ihtiyaç olmadığı kesin. Hep İngiltere’nin düzenli şehirlerine özenirken şu anda bambaşka bir şeyle karşılaştık. Demek ki fazla düzen insanları hareketten alıkoyduğu için kentsel engeller kıymetli oldu. O zaman bu konuda en şanslı ülke Türkiye ve en şanslı şehir de İstanbul olmalı.

İnsanlık kudurmuş

Bir lokantada yemek sonrası sigaraların söndürüldüğü yeri sosyal medyada görünce uzun süre anlayamadım. Fotoğrafı da özellikle sayfamızı kirletmemek için koymadım. İnsan tok olunca kudururmuş ve nimeti de pisletirmiş. Bir tabaktaki lavaşların üzerinde ona yakın söndürülmüş sigara izmariti vardı. Ayrıca pis, kullanılmış bir iki plastik kaşık, çatal. İnanamadım. Öyle kötü bir manzara ki, ne desem boş. Yerde ekmek parçasını görünce, alıp yüksekçe bir yerlere kuşlara nimet olarak koyan bir milletten bu günlere mi geldik? Tabii hangi millet bunu yapar onu da bilmiyorum ama şimdi ırkçılık da yapmak istemem. Ancak bu hiçbir insana yakışmaz. Bize asla yakışmaz. Bu tarz insanlara ne söylesen boş. Bunlardan ne köy olur ne kasaba. Hatta bunlar potansiyel suç makinası. Mide bulandırıcı ve tiksindirici. Üstelik bunlar toplu yerlerde dolaşıyor ve etrafı bu şekilde kirletebiliyorsa daha neler yapabilirler bir düşünün. Aslan yattığı yerden belli olur diye boşuna denmemiş.

Babam

Babam benim için bambaşka bir yerdeydi çocukken. Hatırlıyorum; atik, hızlı ve enerjik bir adamdı. Erkek figürü benim için babamdı. Hiçbir pop yıldızı babamın yerini tutamazdı. Önce babamla açtım gözümü erkeklerin dünyasına. Babam adam gibi adamdı. Anlardı bakışlarımdan ama kaçırırdı gözlerini. Öyle terbiye almıştı. Fazla yüz verilmezdi çocuklara. Bizim kalpten bir bağımız vardı her türlü engele rağmen. İlk bisikletimi hatırlıyorum ama bana onu ellerinle vermediğini de hatırlıyorum. Kopuk kopuk bende hatıralar çocukluğuma dair. Bir de bana kitap okumam için gençliğimin daha başlarında Polyanna’yı verdiğini bugün gibi hatırlıyorum. Bir de o sol yanağımdaki o izi unutmadım. Senin suçun da değildi baba. Herkes ne yaptığını biliyor ya baba. Gözlerinin içinin nasıl güldüğünü hatırlamak istediğim için asla son haline bakamadım. O yüzden, o sonsuzluktan, bana hala gülümsediğini biliyorum.

Bazen başlık atmak gerekmez!

Geçen hafta çok yoruldum malum haberler yüzünden. Herkes yine bir dedikoduya haber diye atladı. Sosyal medya çalkalandı. O kadar karanlık bir ortamda ne olduğunu nasıl anlayacaksınız? Herkesin maşallah her şeyi gören x ışınları var. Hemen yorumlar, yargılamalar, teşhisler, lanetlemeler. Bekleyin. Her şey gün yüzüne çıkana kadar. Karanlık odaya bir fili koymuşlar. Kimisi bacağına dokunmuş bu sütun demiş kimi kuyruğunu tutmuş bu bir at demiş öbürü filin dişini tutmuş bambaşka bir şey demiş. Durumumuz bundan ibaret.

……..

Ana yazıya dikkatinizi çekmek isterim. Bir öğrencim nedense teşekkür etmekten imtina ediyor. Oysa teşekkür etmenin insanı dayanışmaya götürdüğünü bilmeli. Teşekkür etmek kendi ile yüzleşmektir. Teşekkür edenler etmeyenlere göre daha olumlu yapıda insanlardır. O yüzden teşekkürü bir nimet bilelim.

…….

SMA hastaları için daha önce de yazmıştım. SMA bilim kurulu etkili olan bir ilacın Sağlık Bakanlığı tarafından hastalara ücretsiz verildiğini bu hafta tekrar açıkladı. Şimdi ise ikinci bir ilacın listeye girme durumu var ve bu konuda bilim kurulu kararı verecek. Ayrıca daha önce de benim görüşüm SMA hastalarının sürekli her yerde yardım toplamaları konusunda arkasının araştırılması gerektiği ile ilgiliydi. Bu hafta bir TV programında gördüğümüz gibi SMA’lı çocuğu için para toplayan anne tutuklandı. Öte yandan ilaç firmaları da bu süreci köpürttüğünü biliyoruz. Yine aynı noktaya geleceğim. Ortada bu şekilde çığırtkanlık yaparcasına bir takım haberler dolaşıyorsa bekleyin ardından araştırın ve emin olun.

Artı Eksi

Artı

Komşuluk çok önemli

Sabah karanlığında çocukları okula götürmek zor. Bir de hava rüzgâr, soğuk ve yağmurlu ise. Üstelik araba da yoksa. İşte böyle zamanlarda bir komşunuz olmalı. Şükür ki bizler ülke olarak nispeten şanslıyız ama ben komşu konusunda en şanslılardan biriyim diyebilirim. O sabah komşum imdadıma yetişti. Herkesin bir komşusu olmalı. Sıkılmadan, çekinmeden bir şey isteyeceğin. Kardeş gibi. Hatta kardeşten bile yakın. Boşuna ev alma komşu alma denmemiş. Bizim atasözlerimizin hepsi derin bir tecrübe taşır.

Eksi

Küçük Çamlıca Beltur üzdü

Hafta sonu öğrenci grubumla buluşmak için Küçük Çamlıca’yı önerdiğime pişman oldum. Küçük Çamlıca korusunun ortasında Su Köşkü vardır. Toplantılara da çok uygun sevimli bir yerdir. Orası kapatılmış. Kapısına kilit vurulmuş. Yukarıya çıktık. Restoran bölümü de kapatılmış. Kaldı sadece şadırvanlı kısım. Orayı da masalarla doldurmuşlar. İç kısmın kenarları sedirlerle çevrelenmiş ve önünde siniler olan bu ferah mekân adeta tıkış tıkış olmuş. Garsona sordum burasının hali nedir diye? Müstehzi bir gülümsemeyle başını eğdi. Bir de vitrindeki pastalara göz atayım dedim. Berbattı. Hepsi kurumuş. Bir lokmalık porsiyonlara düşürülmüş. Tadı tuzu kaçmış Küçük Çamlıca’nın. Kısacası şu; işletilemiyor.