Kendi aşısını üretme aşamalarında sona gelen Küba'dan müjdeli haber geldi.
Kendi aşısını üretme aşamalarında sona gelen Küba’dan müjdeli haber geldi. Üç dozluk Abdala aşısının koruyuculuk oranı yüzde 92.28 olarak açıklanmış. Ekran ekran gezen uzmanlarımız acaba henüz daha ortaya çıkmayan ama çıkması muhtemel varyantlara karşı 4. doz olarak Abdala aşısı olmamız gerektiğini önerirler mi?
Küba’dan gelen bu haber sonrası Türk solunda bir sevinç yaşanmadı değil. “Sosyalizmin her şeye ilaç olduğunu” iddia edenler mi dersiniz, “sosyalizmin şifa kaynağı” olduğunu haykıranlar mı, sol cephede azımsanmayacak bir sevinç var.
Aynı mutluluk Yunanistan’da Çipras başbakan olduğunda da yaşanmıştı. Kapitalizm hastalığına solcu Çipras deva olacaktı, dünyada yaşanacak devrimle beraber dünya halkları eşit bir biçimde yönetilecekti. Hatta devrim Yunanistan’dan yayılacak, Troçki’nin felsefesi yeryüzünde egemen olacaktı. Sonuç ise koca bir fiyasko oldu.
Öyle ya, bundan yaklaşık 5-6 yıl önce Ali Koç da eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerektiğini ifade etmişti. Sosyalizm sosyalizm olalı böyle bir şok yaşamamıştı. Zira bunu söyleyen ülkenin en önemli holdinglerinden birinin başında olan bir isimdi. Tarih, bunu da yazmıştı.
Sakın gülmeyin, Marksist Friedrich Engels’in babası da dönemin çok saygın fabrikatörlerinden birisiydi. Bugünden baktığımızda Marksist teori dendi mi akla Marx’dan sonra Engels gelir. Belki Ali Koç’un çocukları da tüm dünyaya sosyalizm getirirler, belli mi olur.
Bizim solcular Deniz Gezmiş’in bit pazarından aldığı parkanın aynısını kapitalist tekstil firmalarından alarak devrimcilik oynayadursunlar, Küba’nın geliştirdiği aşıdan sonra “sosyalizmin nimetlerini” saya saya bitiremiyorlar. Oysa, her fırsatta “özgürlük mücadelecisi” kesilmelerine sakın aldanmayın, pandeminin en başından bu yana mevzu bahis izolasyon tedbirlerinin getirdiği yasaklar olunca İslamcısıyla, sağcısıyla, liberaliyle aynı noktada olmayı hiç problem etmediler. Bireysel temel hak ve özgürlüklerimizin askıya alınmasını canhıraş bir şekilde savundular.
Pandemide herkes karantinadayken de çok mutlu olmuşlar, “parası olan da olmayan da nasıl eşitlendi, kimse evinden çıkamıyor” diyerek pandemi sonrası dünyada sosyalizmin öneminin anlaşılacağına dair umutlanmışlardı. Ne olacaktı yani? Sovyetler Birliği yıkılınca çöken “özel şirketler ve mülkiyeti kamulaştırma” teorisi yeniden mi gündeme gelecekti?
Ya da Beyoğlu masalarında “upper Cihangir” tayfasının konuştuğu gibi ne olduğunu hiçbir zaman bilmediğimiz “devrim” olunca her şey düzelecek miydi? En kötü Lenin’in başlatmış olduğu bankalar ve şirketleri kamulaştırma politikası mı dünyada egemen olacaktı? Herhalde buna ciddi ciddi inanmışlardı.
Bunların getirdiği sonucun eşitlik değil, eşitsizlik olduğunu da bilmezler. Çünkü okumazlar, yıllardan bu yana kulaktan dolma bilgilerle, bir otelin -3. katında herhangi bir metne imzacı olmayı solculuk saydılar, Chavez bile “21. yüzyıl için sosyalizm” diye bir şey uydurmuştu, bir şey olduğundan değil ama hiçbir şey olmasa bile bir şey söylüyordu.
Şimdi de halkın son derece yoksul olduğu Küba’da çıkan aşıdan heveslenerek, “sosyalizmin gücü” falan diyorlar, bunları gördükçe insanın Ali Koç’a “yaşayan en büyük sosyalist” diyesi geliyor.