Bize yıllar yılı "demokrasinin" dinamiğini anlatan Belge, dünkü yazısında "Erdoğan saltanatı" ifadesi kullanıyor.
Vakti zamanında en çok okuduğum yazarların başında geliyordu Murat Belge. Entelektüelliği, olaylara ideolojilerden kopmuş bakış açısı, bilgi birikimi ve analitik düşüncesiyle her yazısını hayranlıkla okurdum. Bugün ise geçmişin hatırıyla yazılarını okurken acı çekiyorum.
Bize yıllar yılı “demokrasinin” dinamiğini anlatan Belge, dünkü yazısında “Erdoğan saltanatı” ifadesi kullanıyor. 21 yıl boyunca girmiş olduğu her seçimi kazanmayı başarmış bir lider için zorlama bir yorum. Onun ötesinde Türkiye’de bugüne kadar sandığın gücünden en fazla bahseden başka bir lider var mıdır bilmiyorum.
Geçmişte demokrat bildiklerimizin bugünkü içler acısı haline üzülüyorum. İroni yapmıyorum, gerçekten büyük bir üzüntü duyuyorum. Erdoğan’a muhalefet etmek kadar doğal bir durum yok elbette. Fakat muhalefet ederken demokrasi kavramının dışına çıkıp demokrasiden bahsetmek kadar komik bir durum da yok. Yıllarca “resmi ideolojiyi” eleştirip şimdi bu reflekslerle hareket etmek ne kadar demokratça?
Öyle ya, Türkiye’nin en büyük problemi ne ekonomi ne de başka bir şey. Ciddi anlamda bir muhalefet problemiyle karşı karşıyayız. Keşke sadece CHP ve masanın diğer ucuna toplanan partiler bu kronik sorunun ana aktörleri olsa… O da değil. Medyasından sivil toplumuna, yazarından sıradan muhalif vatandaşına kadar herkes bu başarısızlığın bir parçası olduğunu kabul etmeden bir toparlanma da söz konusu olmaz.
Celal Şengör, “senin cahilliğin benim yaşamımı etkiliyor” diyeceğine muhalefetin bu haline vurgu yapıp “bu rezalet muhalefet benim yaşamımı etkiliyor” dese ve her şey tam bu noktadan başlasa belki bir umut ışığı görünür ufukta. Ne yazık ki o da Murat Belge gibi “seküler-dar” bir mecraya sıkışan mahallesinden çıkamıyor. Orada öyle böyle “mahalle ortodoksu” yaşanmıyor.
Ekranlara bakıyorum 28 Mayıs öncesi Kemal Kılıçdaroğlu’na “dedem, pirom” diye övgü dizenler bugün CHP’nin il başkanlığı seçiminden umut bulacak malzeme arıyorlar. İnanın muhalif seçmenin umurunda değil, onların bu vazgeçmişliğinin sebebi de Erdoğan’ın sürekli kazanmasından öte ortaya yeni bir anlayış koyamayan bu muhalefet çevresi.
Cumhuriyet Halk Partisi bu anlayışını sürdürürse yerel seçimleri de kaybetmeye yakın. Bu yerel seçimlerde AK Parti çok büyük bir hata yapmazsa muhalefetsiz ortamın avantajıyla yine kazanacak. Oysa demokrasilerde etkin bir muhalefetin iktidarda konformizm yaratmayacağını bilmek için Demokrasiye Giriş 101 dersine dahi ihtiyaç yok.
Muhalefet artık konuyu isimler üzerinden tartışmayı bırakmalı. Demokrasiyle, Türkiye’yle, dünyada yaşanan dönüşüm ve çağın gerekleriyle yeniden tanışmalı. Hatta barışmalı.
Blomqvist hep çalsa dinlenmez mi?
Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta benim için konserler haftasıydı. Gidip keyif aldığım konserleri de sizlerle bu köşede paylaşıyorum. Perşembe günü Mor ve Ötesi senfonik konserinden sonra Cumartesi günü Lifepark Narbahçe’de Generic Music’in organizasyonuyla düzenlenen Jan Blomqvist etkinliğindeydim.
Elektronik müziğe tutkunuz olsun olmasın Blomqvist’in More parçasını eğer müzikle biraz olsun ilgileniyorsanız mutlaka dinlemişsinizdir. Oysa benim için Blomqvist More’dan da öte bir konumda. Eşsiz minimal melodilerini vokallerle harmanlayan bu Alman DJ’in canlı performansını ilk kez dinleme fırsatı buldum ve gerçekten bayıldım.
Jan Blomqvist’in müziklerini dinlerken kendimi gizemli bir maceraya adım attığım yarımadada hissederken onun tınılarında çok kültürlülüğü ve çoğulculuğu buluyorum. Bilhassa gecenin sonuna doğru İranlı Shervin Hajipour’un Baraye parçasına yaptığı remiksi dinlerken zifiri karanlıkta benliğimle yeniden tanışmayı da ihmal etmedim değil.
Muhteşemdi… Bir parantezde Blomqvist öncesi sahneyi devralan Ameli Paul’a. İlk kez dinledim ve ilk kez tanıdım. Şimdiden müptelası oldum.
Yarın yine Life Park’ta Generic Music’in organizasyonuyla önce Paul Kalkbrenner sonra da Mahmut Orhan İstanbul’u kasıp kavuracak. Roger Sanchez’den Again’i şimdiden iliklerimde hissediyorum.
En doğrusunu yapmış
Eski Finlandiya Başbakanı Sanna Marin, Hollywood yıldızlarının aralarında bulunduğu çok sayıda dünyaca ünlü sanatçı, oyuncu ve direktörle çalışan Range Media Partners ile sözleşme imzalamış.
Eski bir siyasetçinin hatta başbakanın görev sonrası bambaşka bir alanda boy göstermesine biz Türkler pek alışık değiliz. Hatta dünya da o kadar alışık değil.
Tek eleştirel sorum, bugüne kadar siyasetle uğraşarak nereye varmak istemiş?
Orada doğup büyüseydim siyaset gibi sıkıcı bir alan ne derece umurumda olurdu inanın hala düşünüyorum.