Bir utanç ya da o travmayı unutma hali midir bilinmez ama gerçek bu.
Size bundan 3-4 yıl önce “herkes sokaklarda maskeyle dolaşacak, evlerden çıkamayacaksınız, eve aldığınız makarna paketlerini bile steril edecek hale geleceksiniz” deseydim muhtemelen “deli” der geçerdiniz.
Bu delilik ortamını Covid-19 döneminde kolektif bir şekilde yaşadık. Karantina günlerinden tutun da temiz havada maske takma zorunluluğuna kadar akla hayale sığmayacak birçok tuhaf kuralın uygulayıcılarıydık.
Şimdi çevreme bakıyorum istisnasız herkes o günleri hiç yaşamamış gibi davranıyor. Sanki o günlerde sosyal mesafe kuralını özenerek uygulayan kendileri değilmiş gibi hareket ediyor.
Bir utanç ya da o travmayı unutma hali midir bilinmez ama gerçek bu.
Zira o dönemde pandemi yasaklarını ve karantinayı eleştirdiğimizde bize de “cahil, bilinçsiz, halk sağlığını tehlikeye atan bilim düşmanları” diyenleri hatırlıyorum onların da şimdi sesi çıkmıyor.
Ya artık iş geçtikten sonra yanıldıklarını fark ediyorlar ya da haklı çıkamamayı yediremiyorlar…
Neresinden bakarsanız bakın, atı alan çoktan Üsküdar’ı geçti.
Geçtiğimiz gün LeBron James’in 18 yaşındaki oğlu antrenman sırasında kalp krizi geçirdikten sonra tüm Amerikan medyası olayı Covid-19 aşısının yan etkileri üzerinden tartışmaya başladı.
Elbette hala daha kamuoyunda çok yer bulmuyor bu haberler, sabun köpüğü gibi gözüküp birkaç satırın ardından gündemden düşüyor.
Bilim gibi çağ kapatıp çağ açan önemli bir kavramı “itaat etme ya da tartışması yapılamaz” bir alana indirgerseniz bu sonuçları yaşamak kaçınılmaz olur.
Öyle ya şimdilerde de sıcaklar üzerinden “evden çıkmayın, bu bir doğal afettir” uyarılarında bulunuluyor.
Hava sıcaklarının artması üzerinden kolayca bir yaklaşımla küresel iklim değişikliğine varan saptamalar “bilim çevrelerince” hemen kabul görüyor.
İklimlerin değiştiğini söylemeyen yok ama buna sebep olan şirketlerin insanlara dayatmak istediği bireysel rol ve kuralları yine sorgulamayanlar var.
İstanbul son 23 yılın, İzmir de son 85 yılın sıcaklık rekorunu yaşamış.
Yani bir ilimiz 23 yıl önce, diğer ilimiz de 85 yıl önce bu hava sıcaklıklarına erişmiş. O zamanlarda da iklim krizi konuşuldu mu bilinmez ama doğa bir şekilde yaşadığımız bu güne gelene kadar dengeyi bulmuş.
Demek istediğim şudur ki Covid-19 zamanında olduğu gibi sonradan “keşke” dememek için sorgulayalım.
Pandemi bu açıdan hepimiz için iyi bir tecrübe.
Bu iletişim stratejisi olumlu
Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın dünkü bilgilendirme toplantısını toplumun merak ettiği başlıkları açıklamasından dolayı olumlu bulduğumu söyleyebilirim.
Erkan, sene sonu enflasyon beklentisini yüzde 58 oranında olacağını söylerken, dezenflasyon için enflasyonun geçici bir süre artacağını açıkladı. Buradan hareketle Temmuz ayı enflasyonunun yüksek çıkabilme ihtimali de güçlendi.
Merkez Bankası’nın beklentisine göre mali disiplin kurallarıyla 2025’in sonunda enflasyonun yüzde 15 oranında olacağı söyleniyor. Tek haneleri rakamları da ancak 2026 gibi görebileceğiz sanırım.
Rasyonel politikalara dönüldükten sonra ve dünkü toplantının ardından piyasanın bu bilgilendirmeye olumlu tepki verdiğini söylemek de mümkün.
Toplum hayat pahalılığının sebeplerini merak ederken ekonomiyle ilgili bu bilgilendirmelerin sık sık yapılması gerektiğini önemli buluyorum. İletişim stratejisi açısından da başarılı bir süreç.
Altay kalmalı
Fenerbahçe’nin bu sene transfer stratejisini başarılı bulduğumu daha önce de ifade etmiştim. Zimbru maçında da görüldü ki Tadic, Dzeko gibi dünya yıldızları bu takımı taşıyacak lider ruhlu oyuncular. Ayrıca 42 derece sıcaklıkta 3 haftalık çalışmanın ardından oynanan oyun ve alınan skor da zayıf rakibe rağmen bana göre büyük başarı.
Fenerbahçe taraftarının 9 yıldır gelmeyen şampiyonluktan sonra sabırsızlığını anlıyorum ama daha Ağustos ayı gelmiş bile değil. Transfer sezonu devam ediyor ve yetersiz olan bölgeleri İsmail Kartal da biliyor. Sonuçta o da takımı geçen seneden beri takip edenler arasında.
İsmail Hoca’ya bu anlamda sonsuz güveniyorum. Oyun felsefesini, taktik bilgisini tartışalım ama futbol bilgisi çok üst seviyede. Oyuncu kumaşından da iyi anlıyor.
8+3 kuralı da yerli oyuncu açısından Fenerbahçe’yi zorluyor. Taraftarın Altay’a karşı bitmek bilmeyen bir tepkisi var. Ben Altay’ın takımda kalması gerektiğini ve bu kadar yüklenilmenin haksız olduğunu düşünüyorum. Altay iyi bir Fenerbahçeli ve önünde iyi bir defans kurgusu olduğunda çok başarılı bir performans sergiler.
Omuz gibi önemli bir sakatlığı yaşarken de çıktı oynadı, eleştirilere sessiz kaldı, sustu, çabaladı. Onun iç dünyasında neler koptuğunu bilemeyiz. Bir maçtan sonra gönderilen Enke’yi hatırlayın, Almanya’da yılın kalecisi seçilmişti o yıl.
Her şeyden öte kendini geliştirmeyi seven bir insan, Youtube’da Mantalite programında izlemiştim bir röportajını, kendini bilen biri. Mental açıdan duygusallığına zaman zaman yenik düşse de bunu bir hırs olarak kabullenip potansiyelinin üzerine çıkabilecek gücü de var.
Bana göre ilk 11’de yer almalı.
Rüfüs Du Sol havayı serinletti
Geçen Cumartesi akşamı Generic Music organizasyonuyla Life Park’ta düzenlenen Rüfus Du Sol etkinliğindeydim. İstanbul’a ilk kez gelen ekip hepimize unutulmaz bir akşam yaşattı.
Rüfüs Du Sol’un melodik müziğin, derin vokallerini ve kendine özgü parçalarının adeta tutkunuyum. Dinlerken birkaç duyguyu aynı anda yaşatan nadir ekiplerden biri olduğunu da söyleyebilirim. O nedenle bu etkinliği uzun zamandır bekliyordum.
İnanılmaz bir kalabalık vardı, neredeyse bütün İstanbul konser alanına akmıştı. Ben saat 22.15 gibi Life Park’ın önüne geldim ama trafikten dolayı arabayı saat 23.00 gibi park ettim, 23.15 gibi anca alana ulaştım. Ki Rüfüs Du Sol sahneye çıkalı 15 dakika olmuştu.
İki saat boyunca hiç bitmesin dedirten bu performans İstanbul sıcağında hepimizi serinletti.
Generic Music’in harika organizasyonunda 23 Eylül’de Jan Blomqvist var. Kaçırmayın.
İyi niyetinin kurbanı olmuş
Kemal Kılıçdaroğlu’na “sevgi işaretini yapınca güzel insan zannettim” diyen Fatih Portakal’ın ponçik kalbi hepimizin yüreğini titretti.
Gezegenimiz adına umutlu olmalıyız!
Başımız sağ olsun
Gazetemiz genel yayın yönetmeni sevgili dostum Okan Sarıkaya geçtiğimiz gün annesini kaybetti. Annesiyle hiç tanışma imkanım olmadı ama hem genel yayın yönetmeni hem de bir dost olarak gördüğüm en iyi şekilde yetiştirdiği evladından kendisinin nasıl bir insan olduğunu tahmin etmek zor değil.
Avni Abi’nin (Özgürel) dediği gibi; anne kaybı için teselli edecek söz yok.
Hem gazetemizin hem de Sarıkaya ailesinin başı sağ olsun.