Bu satırları okuduktan sonra sizin de yakın çevrenize bu soruyu sormanızı isterim.
Son günlerde bu cümleyi çevremdeki birçok kişiden işitmeye başlayınca tanımadığım kişilere de sormaya başladım:
- Mutlu musun?
- En azından mutsuz değilim.
- Peki sorun nedir?
- Yarına karşı bir heyecanım, hevesim yok çünkü nasıl bir gün geçireceğimi biliyorum.
Bu satırları okuduktan sonra sizin de yakın çevrenize bu soruyu sormanızı isterim. Buna benzer cevaplar alacağınıza dair de her türlü iddiaya varım. Bu ruh halinin çözümünü bilmiyorum ama sebeplerine ilişkin varsayımlarım var.
Herkesin ilk aklına ekonomik durum geliyordur muhtemelen. Haklılık payı yok değil, elbette var. Restoran ve kafelerin kalabalık oluşunu da buna bağlıyorum. İnsanlar para biriktirerek sahip olmak istedikleri şeye ulaşamadığı için dışarıda gününü gün etmeyi tercih ediyorlar. Yarın yine ne yapacaklarını, nasıl bir gün geçireceklerinin de farkındalar.
Tuhaftır ama günler geçtikçe bu ruh halinin düzeleceğine de inanmışlar. Kısmen katılsam da yeterli değil. Geçen gün Melih Altınok Sabah gazetesindeki köşesinde Netflix’te yer alan The Minimalists: Less Is Now belgeselini izleyip evden dört koli attığını yazmıştı. Belgesele bir göz attım, belki de içinde geçen şu soru doğru:
“Sahip olmak istediklerimize gerçekten sahip olmak istiyor muyuz?”
Dünyada inanılmaz bir bilgi akışı ve tüketim çılgınlığı var. Ekonomiden kaynaklı olarak da “yarın daha da pahalanır” düşüncesiyle bu çılgınlık zirve yapmış durumda. Sade bir yaşamı kovalamak mı yoksa her şeye sahip olma hırsıyla devam eden bir koşuşturma mı? Belki de bu sorunun cevabı çözümü doğuracak.
Salgın döneminde yaşadıklarımızı unutmuyorum. Karantina günlerinden sonra her şey geçtiğinde bu ruh haline bürüneceğimiz belliydi. Ulaşabileceklerimize dair heyecan kalmadı. Ya her şeye ulaştık ya da ulaşmak istediklerimizin bitmeyeceğine karar verince bir tükenmişlik hali sardı her bir hücremizi.
Aklıma rutinlerimizi değiştirmekten başka bir seçenek gelmiyor. Yarın şimdiden ne yapacağımızı biliyorsak o bildiklerimizi yapmadan başlayalım mesela ilk olarak işe. Farklı bir şey katalım ya da yaptıklarımızı çıkaralım. Bu ruh halinin uzun vadede kişiye olumlu sonuçlar getirmeyeceği açık çünkü.
Festivaller neden yasaklanıyor?
Tam pandemi günlerinden kalan müzik yasağının kaldırılmasına seviniyorduk ki festival yasakları yine gündeme geldi.
En son Sinop’ta 3 yıldır düzenlenen Kuzey Fest, Sinop Valiliği tarafından yasaklandı.
Gerekçe olarak “uygun görülmemiştir” belirtiliyor ama altı doldurulmuyor, mesela 3 yıldır görülen uygunluğun neden bu yıl görülmediğini bilmiyoruz.
Konu güvenlikse… İstanbul’da bu yaz birçok festival gerçekleştiriliyor, İstanbul gibi metropolde sağlanan güvenlik neden diğer illerde sağlanamasın?
Çeşme’den Massano geçti
Geçtiğimiz Cuma akşamı Çeşme Sommer Klein’da Breathe Events organizasyonuyla düzenlenen Massano etkinliğindeydim. The Feeling parçasıyla elektronik müzik tutkunlarını kendine hayran bırakan Massano 2,5 saat boyunca ritmin hızını bir an bile düşürmeden inanılmaz bir performans sergiledi.
Sokağın kültürünü parçalarına taşıyan Massano için en büyük şanssızlık tam tanınmaya başladığı yıl olan 2020’de hepimizi esir alan pandemi olmuştu. Buna rağmen çıkışını sürdürmeyi başardı ve tüm dünyada ilgilileri tarafından kısa sürede beğeni topladı.
24 yaş için bu başarı azımsanacak şey değil, ileride ismini daha çok duyacağımız da kesin. Dinlerken sanki bu müzik için yaratılmış olduğunu ister istemez düşünüyorsunuz. Ayrıca çok sempatik.
Breathe Events organizasyonu ise olağanüstüydü. Gece 2’yi geçerken alandan ayrıldığımızda içimizden bir ses “sabaha kadar sürse dinlerdik” diyordu.
Aziz Yıldırım ve Ali Koç’a…
Bu konuda sanırım tüm Fenerbahçeliler benimle aynı görüşte olacak. Yıldırım ve Koç’un artık kulüp menfaatlerini öteleyen ve kişisel hırsa dönüşen tartışmaları Fenerbahçe’ye zarar veriyor.
Bu “kayıkçı kavgasının” ne Fenerbahçe’ye bir katkısı var ne de Türk sporuna. Bilakis zararı var. Ben iyi bir Fenerbahçeli olarak bu kulübün bu sene gerekli bölgelere A kalite transferleri yapıp şampiyonluğu kutlamasını bekliyorum.
Bu amaç için mücadele etmek dışında başka bir şey de beni ilgilendirmiyor. O nedenle bu iki ismin kavgayı bırakması tüm Fenerbahçeliler gibi benim de arzum.
Büyük resmi görmüş
“Sonuç itibarıyla kaybettik. Lamı cimi yok, kaybettik.”
(Meral Akşener)
Kendisinin çiftliği
Liberalizm deyince Türkiye’de ilk akla gelen kişi olan Prof. Dr. Atilla Yayla şu sıralar Elon Musk’a kızgın. Twitter sembolünün kuştan X’e dönüşme ihtimalinin kendisini rahatsız ettiğini söylüyor ve bununla ilgili bir kampanya olacaksa imza vermeye hazırım diyor.
Aslına bakacak olursanız Atilla Hoca haklı. Elon Musk geldikten sonra Jack'i bile mumla arar olduk. O derece! Fakat adam parayı bastırmış serbest teşebbüs kuralları çerçevesinde X’e dönüştüğü Twitter’ı almış, çiftlik gibi kullanıyor işte.
Liberalizme aykırı mı?