Şöhret derken bunu sadece sahnelerde, ekranlarda aramayalım.

İNGİLİZCE DEĞİL TÜRKÇE KONUŞACAĞIZ

Akademisyen ve sanatkâr bir dostum Hollanda’dan gelen ünlü bir Ebru sanatkârının toplantısına katılmak üzere hasta haliyle İstanbul’un Anadolu yakasından Avrupa yakasına toplantının düzenleneceği mekânına geliyor. Ancak toplantıdan hiçbir şey anlamadan ayrılıyor. Ayrılırken de toplantıyı düzenleyen Türk yetkililere Türkçe çeviri olmalıydı diyor ancak tersleniyor. O esnada dostumun hâl dilinden durumu anlayan Polonyalı konuk dostuma hak verdiğini belirten bir beden dili ile karşılık veriyor.

Türkiye’de yapılan bir toplantıda herkesin ana dili Türkçe olduğuna göre bu toplantının Türkçeye çevrilmesini düşünememek nasıl bir bahaneyi haklı kılar anlamak zor. Öyle ise bundan sonra Türkiye’ye gelecek her konuk Türkçe konuşmak zorunda densin. Bu mümkün olamayacağına göre çeviri hizmetini atlamak veya inadına çeviri hizmeti vermemek büyük bir gaf olsa gerek.

ŞÖHRET ATEŞTEN BİR GÖMLEKTİR

şöhret3

Şöhret derken bunu sadece sahnelerde, ekranlarda aramayalım. İnsan yapısı gereği fark edilmek ve meziyetleri ile övülmeyi sever. Bu ister aile içinde, ister arkadaş, iş çevresinde olsun fark etmez. İnsan kendi çevresi içinde tanınıp bilinmek ister. İnsan önce diyelim ki cömertliği ile yola çıkar, malından sadece Allah rızası için verir. Bu hali çok insan tarafından övülür. Bu övgü onun safiyane niyetini bozmamalı. Başlarda sadece Allah rızası için yapılan iyilikler, yine Allah’ın rızasını kazanmak için sürdürülmelidir. Hayran bakışlar kişinin bir anda gönlünü okşar, sadece övgü için nefsini kabartmak için vericiliğine devam ederse işte o zaman bunun adı cömertlik ya da iyilik olmaz. Kendi nefsini şişirmeye yarayan bir nevi rüşvet ve menfaat temini olur ki bu tehlikelidir. Halkı memnun edelim ama bunu menfaatimize alet etmeyelim. Şöhret ateşten bir gömlektir. Böyle bir şöhret öyle yakar ki insanı, belaya dönüşür, sahibinin kalbini hükmetmeye başlar ve artık nefsini dizginleyemez hale getirir. Bir toplumda Allah için şöhret sahibi olmak, aynı zamanda o toplumun eşrafı olmak demektir.

Kulların kalbine yerleşmek gerek

Şöhretle gelen hükmetme sevgisi vazgeçilemez bir lezzettir. Ondan ancak şöhretten uzak duranlar korunabilirler. Asıl olan kulların kalbini fethedebilmek ve gönüllere yerleşebilmektir. Sadece Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle yola çıkan kişinin şöhrete ihtiyacı yoktur. Böyle kimseler ortalıkta görünmek de istemezler. Ancak günümüzde ilmin ve faydalı bilgilerin en hızlı yayılması ancak medya araçları ile olabilmektedir. Bu araçlar sayesinde halkın nezdinde üne kavuşan bir kimse kendini tevazunun içinde saklarsa bu şöhret ona zarar vermez. Bu hali tavrı ile de sadece gönüllerin sultanı olur.

Kraldan çok kralcı olmak

Çok masum gibi görünebilir ancak ailesini ihmâl edip başkasının yardımına koşan, parasını birileri desin diye yardım edenlerin şöhret tuzağında olduklarını kendileri bile bilemeyebilirler. Övülme belası, kalbini zaptetmiş olan bu kişilerin gerçekleri zamanla görmekte zorluk çekerler. Övgüyü yapanlar da bu ortamdan beslenip o şöhretli kişinin etrafında olmaktan dolayı başka bir şöhret kazandıklarını düşünürler. İşte toplum için en tehlikelisi de bu ikinci kişilerdir. Çünkü ‘kraldan çok kralcı olmak’ hastalığına tutulmuşlardır. Asıl şöhretli kişinin şöhretinden yararlanan bu kralcılar şöhretlerini kaybetmemek için her şeyi göze alabilirler.

Kısa yoldan başarı: Şöhret

Çocuklar zamanımızda pop yıldızı, futbolcu, dizi- reklam oyuncusu olup şöhrete kavuşarak geleceklerini garanti alacaklarını kurguluyorlar. En azından görünürde olanın böyle olduğu çocukların kendi aralarındaki sohbetlerden anlıyoruz. Magazin haberlerinde ortaya saçılan renkli görüntüler cazip bir şekilde pazarlanıyor. Ünlülerin evleri, yaşantıları kolayca elde ettikleri şöhretleri mutluluğa ve başarıya giden yol olarak gözler önüne seriliyor. Ne yazık ki tarihimizin müstesna şahsiyetlerinin elde ettikleri başarıları onların mütevazi kişilikleri nesiller üzerinde örnek olması gerekirken şöhreti pazarlamak daha kolay bir yol olsa gerek.

Şöhret talep etmek

Şöhret püsküllü bir beladır. İftiraların ana kaynağıdır. Çünkü şöhreti olan kimseyi kıskanan çok olur arkasından kuyusunu kazan sonunu getirmek isteyenler hiç bitmez. Şöhreti talep etmek Allah’ın indinde istenen bir şey değildir. Ancak Allah’ın da öyle kulları vardır ki şöhreti hiç istemedikleri halde bir rızık olarak önlerine gelir. Bu şöhret rızkını Allah yolunda kullanan kimse O’nun koruması altındadır vesselam.

ALLAH İÇİN EĞİL, ALLAH İÇİN BÜKÜL

FotoğrafınDüşündürdükleri22

Uçsuz bucaksız bir ova ve uçsuz bucaksız bu ovada bir ağaç, kuru bir dal başını eğer, kıvrılır uzar gider sonsuz boşluğa. Özelliği; yarı kuru, yarı canlı bir dal. Yapısı, yaratılışı, duruşu, hal ve gidişi, ibret vericidir. Durup dururken eğilir mi insan? Durup dururken eğilir mi ağaç!.. Hastalanır, yaşlanır belin bükülür. İffetin ve şerefini seviyorsan, bencilliğin için, çıkarın için eğiliyorsan ve bükülüyorsan eğer, gerçekten ölmek daha değer!.. Huzurunda eğilinecek ve bükülünecek bir değer var, bir haliki ve maliki mutlak var. Huzurunda kıyama durulacak, rüku edilecek, secdeye kapanıp yüz sürülecek Rahman ve Rahim var!.. Allah için eğil ve bükül, kul için eğilip bükülme!.

BAKIŞ AÇISIYLA HUZURA VE MUTLULUĞA ODAKLANMALI

Negatif (-)

Bir sohbet esnasında bir komşu hanım arkadaşımız eşini eleştiri yağmuruna tutuyor. Efendim köyde bir arsa varmış, ucuzmuş, zamanında alınmalıymış diyor. Arkasından o zaman elimizde para da vardı. Ne yazık ki imkanları ve fırsatları değerlendiremiyoruz diyor. Oysa her istediğimiz şiddetle arzuladığımız bir şey olmayabiliyor. Elimizde olmayan nedenlerle ötelenebiliyor ve hatta onun yerine başka bir şey kaim oluyor. Hanım arkadaşımız eşini eleştirirken iyi insan olduğunu da, kendisine ve çocuklarına karşı müşfik olduğunu da söylüyor. O halde hayata ve olaylara negatif bakmamalı. Bu bakış negatif bir bakış. Bu bakış eksik bir bakış ve bu bakıştan şiddetle kaçınmalı. İnsan olgun ve doygun olmalı.

Pozitif (+)

Yukarıda aramızda geçen sohbetin ikinci kısmında yaşlı bir kadın devreye giriyor. “Her şey aritmetikle ölçülmez. “Bazen beş kuruş, beş liradan daha değerlidir ve bereketlidir.” diyor. İnsanın elinde para olsa da başka kaygıları olabilir. Ailesinin eğitim ve sağlığı için bir kenarda tuttuğu para olabilir. Köydeki arsayı alamamış olmak başka imkânları ve fırsatları değerlendirememeniz anlamına gelmez.” Bakın diyor; “bu devirde herkes ev sahibi değil, çocuklarını istediği gibi okutamıyor ve yetiştiremiyor. Oysa siz iyi bir semtte kendi evinizde oturuyorsunuz. Üç çocuğunuz da üniversite bitirmiş iş güç sahibi, hepsinin sağlığı da yerinde. Ayrıca bulunduğunuz kentte yatırım açısından bir arsanız daha var. Biraz da kalp gözüyle bakın ve bakış açınızı değiştirin” diyor. Bu sohbet bir nevi ders niteliği sayılıyor. Bu bakış pozitif bir bakış. Bütüncül bir bakış. Huzurlu musun mutlu musun, ona bakmalı.

MUZ KABUĞUNA BASMAYIN

muzkabuğu

Fransız bir mizah gazetesindeki bir karikatürü ilk gördüğümde çok etkilenmiştim. Önce gülümsedim; sonra da “Oh olsun!..” dedim. Karikatürde önde giden Hint fakiri yalınayak yürüyen yarı çıplak bir çocuk yediği muzun kabuğunu yere atıyor. Arkadan gelen üzerinde elmaslarla süslü tahtına kurulmuş racayı taşıyan filin muz kabuğuna basar basmaz, tepe takla atarak filin altında kalıp da, ezilen racanın hali bana “Oh olsun!..” dedirtiyor.

Neden “Oh olsun!..” denir ki!.. Hindistan’daki kast sistemi toplumu ayrıştırmış olması hiç hoşuma gitmiyordu. Biz isteriz ki toplum birlik ve beraberlik şuuruna erişsin. Biri diğerinden üstün olmasın, üstten bakmasın, zengin de, fakir de ülkesinde bir olsun, eşit olsun. Hazreti Ömer’in bir yolculukta devesini kölesiyle paylaştığını biliyoruz. Bunun adına da adalet diyoruz.

Cumartesi günü semt pazarında dolaşırken tezgahtaki muzları görüyorum. Muz fiyatları beş liraya kadar düşmüş. Muz ucuzlamış diyorum. Aklıma hemen yıllar önce gördüğüm karikatürdeki muz yiyen Hintli fakir çocuğu düşünüyorum. Yine gülümsüyorum. Arkasından gayri ihtiyari “Oh olsun!..” der demez öyle bir kayış yaptım ki anlatılmaz sadece ibretlik!.. Benim o halimi görenler “Oh olsun!..” demediler ama, etraftan koşarak elimden tutup kaldırdılar. Herkes bana “Geçmiş olsun!..” dedi. Karikatür de olsa, karikatürdeki düşen racaya “Oh olsun!..” demeyeceksin. Sadece gülüp geçeceksin.