Bilindiği gibi geçen hafta çarşamba günü büyük bir heyecan ve öfke fırtınası Millet İttifakı seçmenini sarmıştı.

Pazartesi günü bugün için şu soruları cevaplayacağımı söylemiştim: “İmamoğlu proje lider mi?”, “Erdoğan’ın rakibini belirlemek gibi bir gayesi var mı?”, “CHP yönetimi İmamoğlu’nu neden istemiyor?” “İmamoğlu’nun yolu nereye gider? Yeni bir hikâye mi yazılıyor?” Ancak geçen zaman içinde hızlı gelişmeler oldu. İsterseniz ilk önce bu gelişmeleri özetleyeyim.

MUHALEFETİN BİR HAFTALIK İÇ SAVAŞI

Bilindiği gibi geçen hafta çarşamba günü büyük bir heyecan ve öfke fırtınası Millet İttifakı seçmenini sarmıştı. Sayın İmamoğlu’na verilen cezanın millet iradesine aykırı olduğunu hepimiz paylaşmaktaydık. Ancak kitlelerin tepkisi beklenenin üstünde oldu. Beklenen patlayan bu toplumsal tepkinin Millet İttifakı tarafından kendileri lehine değerlendirilmesiydi. Ancak geçen bir hafta içinde ilk önce –özellikle sosyal medya mecralarında- muhalefet birbirine girdi: “Kemalciler” ve “Ekremciler” meydan muharebesi patlamıştı. Ağza alınmayacak küfürlerle vatandaşlar birbirine ve siyasilere saldırdılar. Ana fikir şuydu: Kazanacak aday Ekrem İmamoğlu iken neden Kemal Kılıçdaroğlu onu aday göstermiyordu? Sosyal Medyanın zayıf taraflarını burada net olarak gördük: Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan birçok kişi ağzına gelen şeyleri söylemekteydi. O kadar ki, iş Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Akşener arasında bir savaşa döndürülmeye kadar uzandı. Tabiî ki bu durumu, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, iktidar cenahı keyifle izlemiştir diye düşünüyorum. Türkiye’de bütün kesimler için çok önemli bir dönüm noktası olacak 2023 Seçimlerine şurada maksimum altı buçuk ay kalmışken muhalefetin sergilediği bu başıboşluk görüntüsü –muhalefet açısından- hiç de akılcı değildi. Ancak, hafta içinde, başta Sayın Kılıçdaroğlu’nun ve Sayın İmamoğlu’nun açıklamaları ve yine Sayın Akşener’in grup konuşması kavgayı yatıştırır gibi oldu. Sayın Kılıçdaroğlu Sayın İmamoğlu ile aralarında baba-oğul ilişkisi olduğunu söyledi: Bu aslında “Lider benim, benim dediğim olur ama benden sonra da sen varsın!”, anlamına gelmekteydi. Sayın İmamoğlu da kendisi için doğal Cumhurbaşkanı adayının Sayın Kılıçdaroğlu olduğunu söyledi. Sayın Akşener’de Kemal Beye hiç sataşmadan, grup konuşmasında, mahkûmiyet kararını sert bir şekilde eleştirdi ve iktidara karşı Millet İttifakı’nda ortak mücadele ruhunu kuvvetlendirdi. Aslında baştan beri oldukları mevzilere geri döndüler. Bu bana ünlü “Ağa – Maraba” fıkrasını hatırlattı: Hani fıkranın sonunda Ağa Marabasına demiş ya, “Biz bu haltı niye yedik?” diye… İşte o hesap!

Bu durumun temel sebebi aslında birkaç madde de özetlenebilir:

1. Muhalefet kamuoyunda, özellikle basın mensupları arasında, “seçimlerin çantada keklik olduğu” anlayışı hâkimdir. Bu yüzden herkes yakın olduğu aday etrafında kulis çevirerek seçimlerden sonra iktidardan nemalanmak için fırsat kollamaktadır. Ancak kazın ayağı hiç de öyle değildir. Hele böyle stratejisiz ve plansız bir kör döğüşü devam ederse “atı alan Üsküdar’ı geçer!”

2. Muhalefetin, yani “altılı masanın” bir ortak politika stratejisi yoktur. Bütün güçlerini kazanacaklarına emin oldukları seçim sonrasında koltuk ve güç paylaşımı üzerine yoğunlaştırmış gözükmektedirler. Ama bu bakış ilk önce seçimlerin kazanılması gerekliliğini boş vermektedir. Halkın iktisadi ve siyasi sorunlarına yönelik “altılı masanın” ortak stratejisi halâ daha açıklanmamıştır. Halka bir şey vaat etmeniz, onu ikna etmeniz, yani siyaset yapmanız gerekir. “Altılı masa” halâ daha siyaset yapmamaktadır.

3. “Altılı masa” eşitlikçi bir güç birliği görünüşü vermek istemektedir. Ancak siyasetin doğası toplamı yüzde 3-4 olan dört parti ile yüzde 12-13’lük İYİ Parti ve yüzde 25’lik CHP’nin eşit ağırlıkta olmasını kaldırmaz. Özellikle CHP seçmeni bu duruma şiddetli tepki göstermektedir.

4. Unutulan en önemli şey ise karşılarındaki rakibin Cumhuriyet tarihindeki en iyi siyasetçilerden biri olduğudur. Halk deyişiyle söyleyecek olursak “Kurt kocadı!” diyorlar ama kurt her zaman kurttur!

İMAMOĞLU PROJE LİDER Mİ?

Bu “proje lider” lafı daha önce birçok siyasetçimiz için seslendirildi. Özetle “dış güçlerin Türk siyasetine müdahale için hazırlayıp desteklediği” bir siyasetçi ima ediliyordu. Son dönemde iktidar yandaşı bazı kalemler tarafından İmamoğlu’nun kâh ABD’nin kâh İngiltere’nin proje lideri olduğu yönünde sözler sarf edildi. Ben hiçbir siyasetçimize bunu yakıştıramam ama evet Sayın İmamoğlu proje liderdir! Ama kimin projesi? İmamoğlu’nu yaptırdığı anketler ve mülâkatlarla ilk keşfeden Canan Kaftancıoğlu’dur. Herkes şüpheyle bakarken ona İBB Başkan adayı olarak tam destek veren Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Yaptıkları aday seçimi ve stratejik hatalarla yükselmesine sebep olan da AK Parti yönetimidir. Yani diyebiliriz ki, Sayın İmamoğlu CHP’nin projesidir!

ERDOĞAN’IN RAKİBİNİ BELİRLEMEK GİBİ BİR GAYESİ VAR MI?

Bu süreçte tartışılan bir başka görüş de, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendisine rakip olarak Sayın Kılıçdaroğlu’nu istediği, bu yüzden mahkeme kararını etkileyerek Sayın İmamoğlu’nu tasfiye ettiğidir. Bu görüşü kabul edemem çünkü her şeyden önce Türk Yargısını töhmet altında bırakmaktadır. İkinci olarak Sayın Cumhurbaşkanı’nın siyasetçi olarak kendisine herhangi bir rakibini tehdit olarak gördüğünü zannetmiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nın halk içinde desteği halâ yüksektir. Tayyip Bey’in seçimi kaybetmesine sebep olacak olan şey muhalefetin performansından çok kendisinin ve Cumhur İttifakının performansıdır. Evet, muhalefet un helvası gibidir ancak AK Parti ve MHP teşkilatları da irmik helvası gibidir. Özellikle AK Parti teşkilatı eski dinamizminden uzaktır, halkla aralarındaki yakınlık kalmamıştır. 20 yıllık iktidarın getirdiği güç parti ruhunu bozmuştur. Bu da vatandaşın tepkisine yol açmaktadır. Eğer ekonomik durumu iyileştiremezlerse, Cumhur İttifakı’nı seçimlerde Sayın Cumhurbaşkanı da kurtaramaz! Bu yüzden ben, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendi rakibini belirlemek gibi bir gayesinin değil, seçime kadar ahalinin durumunu iyileştirmek hedefinin olduğunu düşünüyorum. Ama muhalefetin acemiliklerini keyifle izlemektedir, o da bir gerçek!

CHP YÖNETİMİ İMAMOĞLU’NU NEDEN İSTEMİYOR?

CHP yönetiminin seçimi kazanmamak gibi bir gayesi olamaz, bu siyasetin ruhuna terstir. Aynı zamanda yedi ay önce İBB aleyhine açılmış davalardan bihaber oldukları da söylenemez. Ters bir mahkeme kararında, Türkiye’de demokrasinin ruhuna çok uygun olmayan kanun hükümlerine göre gelebilecek bir siyasi yasak riskinin herkes farkındadır. Aynı zamanda, İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlıkları çok önemli makamlardır, bunları da kimse kaybetmek istemez. En nihayetinde CHP Genel Başkanı olarak doğal Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Ben kazanabileceğini düşünmesem de, bu benim görüşümdür. CHP’nin parti teşkilatı için tabiî ki doğal olan kendi Genel Başkanları’nı desteklemeleridir. Bu Sayın İmamoğlu’na karşı negatif bir tavır içinde oldukları anlamına gelmez. Pekiyi, geçen haftada seyrettiğimiz iç savaş neydi? Bu iç savaş parti teşkilatı arasında değil, seçmenlerin arasındaki bir tartışmaydı. Acemilik ile kast ettiğim işlerin bu kadar büyümesine ve birlik ruhunun kaybedilmesine yol açmaktı.

İMAMOĞLU’NUN YOLU NEREYE GİDER? YENİ BİR HİKÂYE Mİ YAZILIYOR?

Bir önceki yazıda belirttiğim gibi Sayın İmamoğlu halkı kucaklayan, her kesime hitap eden, siyaseti kavgacı değil uzlaşmacı bir üslûpla icra eden, hitabeti güçlü bir siyasetçidir. Buna kimsenin şüphesi yoktur. Bence önümüzdeki 20 senenin en önemli siyasi figürü de Sayın İmamoğlu olacaktır. Ancak bugün, kendisi ve partisi için uygun zaman değildir. O da bu durumun bilincinde olduğunu kendisi göstermiştir. Önünde uzun bir siyaset hayatı vardır. Hem Sayın İmamoğlu bence, önümüzdeki seçimlerde, partisinin en önemli hatiplerinden birisi olarak çok daha güçlü hizmet verebilir.

Evet, Sayın İmamoğlu’nun hikâyesi yeni başlamıştır. Ama bu hikâye bir hikâye değil de, daha uzun ve hacimli bir roman olarak değerlendirilmelidir.