İsveç'in başkenti Stockholm'deki tarihi belediye binası önünde terör örgütü PKK yandaşlarının düzenlediği gösteride, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın maketinin asıldığı görüntüler geçtiğimiz haftadan bu yana en çok tartışılan konulardan biri.
İsveç’in başkenti Stockholm'deki tarihi belediye binası önünde terör örgütü PKK yandaşlarının düzenlediği gösteride, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın maketinin asıldığı görüntüler geçtiğimiz haftadan bu yana en çok tartışılan konulardan biri.
Söz konusu gösteride PKK’ya ait pankart ve flamalar taşınmış, terör örgütü lehine sloganlar atılmış, İsveç polisi de tüm bu yaşananları seyretmekle yetinmişti.
Ankara’nın sert tepkisine yol açan görüntüler iki ülke arasında ilişkilerin gerilmesine de yol açtı.
NATO üyeliği için Türkiye’nin destek ve onayına ihtiyaç duyan ve bu amaçla Ankara ile ilişkileri düzeltme arzu ve çabasında olan İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, “ iğrenç”diye tanımadığı olayı, ülkesinin NATO’ya üyeliğine yönelik “sabotaj” olarak nitelendirdi.
Kristersson, gösteriye yönelik tepkisini dile getirirken, "İsveç'in NATO üyeliği başvurusuna karşı sabotaj olarak tasarlandığını söyleyebilirim. İsveç'in güvenliği için tehlikeli bir durum" ifadelerini kullandı.
Medya organları, Kristersson’un açık lamalarındaki“iğrençlik” ve “ sabotaj” bölümlerini öne çıkarsa da kanımca “güvelik sorunu” saptaması çok daha önemliydi.
İsveç Başbakanı’nın, NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına girmek istemelerini zorlaştırdığı için mi yoksa “iğrençlik”olarak nitelendirdiği gösterinin ve bu gösteriyi organize eden PKK’nın ülkesi için güvenlik sorunu teşkil ettiğini mi kast ettiği pek belli değil.
Ancak yine de Kristersson’un gelişmeleri ülkesi için bir güvenlik sorunu olarak görmesi ziyadesiyle önemli diye düşünüyorum.
Zira ne İsveç’te ne de diğer Avrupa ülkelerinin hiçbirinde PKK gösterileri için “güvenlik sorunu” tanımlaması pek yapılmamakta.
Öyle ki birkaç hafta önce PKK yandaşlarının Paris’i yakıp yıktığı gösteriler sonrasında bile Fransa hükümetinden bu yönde bir tepki ve değerlendirme gelmedi.
Bu açıdan bakıldığında İsveç Başbakanı’nın bu değerlendirmesi yeni ve önemli.
İsveç hükümeti ve makamlarının, bu açıklamalar doğrultusunda bir önlem alma ihtiyacı içine girmeleri halinde bu ülkenin PKK’ya yönelik yaklaşımı yeni bir sürece girebilir.
Türkiye’nin beklediği de bu.
Bu ülkeyle NATO üyeliği konusunda imzalanan mutabakat da bunu öngörüyor zaten.
Ancak İsveç’te PKK’ya yaklaşım konusunda böyle köklü bir değişim yaşanır mı yoksa sadece Türkiye’nin onayını almak için göz boyamaya yönelik taktiksel bazı adımların atılmasıyla mı yetinilir henüz belli değil.
Zira İsveç Başbakanı Kristersson’un açıklamalarının hemen ertesinde Stockholm Şehir Savcılığı, gösterinin suç teşkil etmediğini ve ön soruşturmaya gerek duyulmadığını açıkladı.
İsveç yargısı, alenen ırkçılık ve nefret suçunun işlendiği, ötesinde Kristersson’un tabiriyle “iğrenç” ve de “İsveç için güvenlik sorunu” teşkil eden bir eylemi “gösteri yapma özgürlüğü” olarak nitelendirdi.
Bu, sadece İsveç yargısıyla sınırlı değil.
Avrupa ülkelerinin birçoğunda benzer bir yaklaşım söz konusu.
Bu ülkelerin yargı organları “düşünce, ifade ve gösteri özgürlüğü” gibi gerekçelerle PKK eylemlerini soruşturmaktan kaçınıp, terör örgütü örgüt yöneticileri hakkında yasal işlem başlatmaktan imtina ediyor.
İsveç dâhil söz konusu tüm ülkelerin hükümetle ri de “bağımsız yargı kararları” diyerek PKK ile mücadele konusunda adım atmaktan kaçmaya çalışıyorlar.
Ancak, zaman zaman bu ülkelerde kimi kesimlerin, sendikaların, hatta çevreci bazı grupların düzenlediği gösterilerde bile polisin çok daha sert davrandığı biliniyor.
Üstelik bunların tümü yasal gruplar.
Buna karşın PKK, bu ülkelerin tümünde terör örgütleri listesinde.
Polisin bu gösterilere müdahale etmemesi, yargının bu gösterileri düzenleyenler hakkında yasal işlem yapmaması hukukun ve yasaların gereği değil aksine bunların çiğnenmesidir.
Bu gösterilerin tümünde “terör örgütleri” listesindeki bir terör örgütünün pankart, döviz ve flamaları taşınıyor, gösterilere katılanlar alenen “PKK’lıyız” diye bağırıp çağırıp sloganlar da atıyor.
PKK’nın, “yasaklı” ve “terör örgütü” listesinde olmasının bu gösterilere yönelik yaklaşım konusunda hiçbir etkisi yok.
Yani “terör örgütleri” listesindeki PKK’ ya, “Kanarya Sevenler Derneği” muamelesi yapılıyor.
İşte bu muamele, dün Paris’te cadde ve sokaklarda araçların, dükkanların yakılıp yıkıldığı vandallıklara, bugün İsveç’te “güvenlik sorunu”na dönüşen, nefret suçunun işlendiği, ırkçı iğrenç gösterilerin yaşanmasına yol açtı, açıyor.
Dün Fransa’da, bugün İsveç’te yaşananların yarın, öbür gün bu ya da başka Avrupa ülkelerinde yaşanmayacağının garantisi yok.
O nedenle İsveç dâhil tüm ülkelerin, Kristersson’un “ güvenlik sorunu” saptaması doğrultusunda değerlendirmeler yaparak PKK’ya karşı bu yönde önlemler almaları, sadece Türkiye ile ilişkileri açısından değil kendi “güvenlikleri” açısından da en doğru karar olacaktır.