Gerek Kandil'de gerekse de örgütün siyasi uzantısı DEM Parti içinde uzun süreden bu yana "çözüm sürecini neden bozduk?" diyen bir kanatla, "iyi yaptık, doğru yaptık" diyen kanat arasında büyük bir çekişme olduğu biliniyordu.

Türkiye son 10-15 yıl içerisinde terörle mücadelede çok büyük mesafe aldı.

Demokratik açılımlar ve “çözüm süreci”yle PKK’nın toplumsal tabanı önemli ölçüde yok edildi.

Devletin ve hükümetin çözüm konusundaki güçlü kararlılığı, buna karşın PKK’nın çözüm girişimlerini sabote etmesiyle örgütün dış güçlerin bir piyonu olmaktan başka hiçbir vasfının olmadığının toplum tarafından anlaşılması bunda en önemli etken oldu.

Terör örgütünün, çözüm girişimlerini boşa çıkarmasının ardından Türkiye’nin, “terörü kaynağında yok etme” konseptine geçmesi ise PKK’ya çok büyük darbelerin vurulacağı bir sürecin önünü açtı.

Özellikle 2019’dan bu yana Irak’taki PKK varlığına yönelik yürütülen Pençe operasyonlarıyla örgüte çok ağır zayiatlar verdirilerek bu yönde önemli mesafeler alındı.

Buna karşın PKK’nın tümden yok edilmesi mümkün olmadı.

Ancak geçtiğimiz yılın Mayıs ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerden sonra MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığına atanmasıyla birlikte yeni bir süreç başladı.

PKK’yla mücadelede askeri gücün yanı sıra, istihbarat, teknoloji ve diplomasi de en üst düzeyde devreye sokuldu.

Ve bu unsurların tümü çok güçlü bir eşgüdümle hareket etmeye başladı.

Bu sayede uzun süreden bu yana PKK’nın Irak’taki varlığının sonlandırılmasına yönelik Bağdat ve Erbil yönetimlerinin de sürece aktif olarak katılımlarının sağlanması yönündeki çabalarda olumlu neticeler elde edilmeye başlandı.

Son bir ay içindeki yoğun diplomatik temaslarla bu çabalarda sona gelindi.

Ve son olarak önceki gün Bağdat’ta yapılan müzakerelerde Türkiye ile Irak arasında başta güvenlik ve ekonomi olmak üzere birçok alanda iş birliğini öngören 7 maddelik anlaşmada, PKK’nın “yasaklı örgüt” ilan edilmesiyle birlikte PKK için “sonun başlangıcı” sürecine girildi.

Bu anlaşmanın kamuoyuna duyurulmasının hemen ardından Kandil’den dikkat çekici bir açıklama geldi.

PKK’nın yöneticilerinden Murat Karayılan, örgütün yayın organı ANF’ye, “Newrozda halkımıza önemli bir müjdemiz olacak” diye bir açıklama yaptı ve bunu da önümüzdeki günlerde yazılı olarak duyuracaklarını bildirdi.

Hemen akabinde Karayılan’ın “müjde” diye tanımladığı bu açıklamanın ne olabileceğine yönelik tartışmalar başladı.

Kişisel kanaatim bunun üç ihtimal barındırdığı yönünde.

İhtimallerden biri, PKK’nın topyekün bir çevrelenmeyle yok edilmekten kurtulmak için topyekün bir saldırıya geçme ihtimali.

Eldeki veriler ve mevcut koşullar bu ihtimali zayıf gösterse de Karayılan’ın açıklamalarında hükümete ve devlete yönelik tehdit içeren ifadelerinin yanı sıra özellikle KDP ve Barzanilere yönelik kullandığı, “KDP yetkilileri de bunu görmeli… Savaşırlarsa ne olur? Ben veya Hareket olarak biz Kürdistan halkına, Kürt dostlarına ve tüm Apoculara çağrıda bulunacağız. Kürdistan’ın her parçasındaki Apocular, siz de saldırın, diyeceğiz. Savaş olacaksa böyle olacak.” şeklindeki ifadeler bunun olasılık dâhilinde olabileceğine işaret ediyor.

Gerek Türkiye’ye gerekse de Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne karşı böyle bir saldırı girişiminde bulunması PKK’nın intiharı olur.

PKK, hendekler döneminde Türkiye’de bunu denedi ve çok ağır bedeller ödeyerek kaybetti.

Benzer bir girişim Türkiye’de sözde kalmasının ötesine geçmez.

Aynısını Kuzey Irak’ta yapmaya kalkacak olurlarsa Türkiye’nin desteğiyle oradaki girişimleri de sonuçsuz kalır.

Sonuç, belirttiğimiz gibi PKK’nın intiharı olur.

İkinci ihtimal PKK’nın, “Türkiye ve Irak’taki faaliyetlerimizi durdurup Suriye’ye geçeceğiz” şeklinde bir hamle girişimi olabilir.

Ankara, Bağdat ve Erbil arasında yapılan iş birliği kapsamında önümüzdeki aylarda yapılacak büyük operasyondan kurtulmaya çalışmak için bunu bir “barış” girişimi olarak sunmaya çalışabilirler.

Ancak böyle bir adım terörün mekân değiştirmesinden başka bir anlam ifade etmemesi nedeniyle Türkiye tarafından hoş görülmesi düşünülemez.

SİLAH BIRAKMA KARARI GELEBİLİR

Üçüncü ve en güçlü olasılık ise “silah bırakma”.

Yani Abdullah Öcalan’ın 2013’teki Diyarbakır Nevruz mitinginde okunan mektubundaki açıklamalarına geri dönülmesi.

PKK’nın açıklamasının bu yönde olabileceğine dair çok sayıda emare var.

Karayılan’ın “müjde” diye tanımladığı açıklamanın Nevruzda gelecek olması bu olasılığı güçlendiren unsurlardan birisi.

Bu açıklamanın KCK veya KCK’nın eşbaşkanları Cemil Bayık ve Bese Hozat tarafından değil de Murat Karayılan tarafından yapılması da bu olasılığı güçlendiriyor.

Zira Öcalan’ın “PKK kongresini toplasın, silah bırakma kararı alsın” dediği o mektubun okunduğu sırada KCK’nın başında Murat Karayılan vardı ancak mektup okunduktan üç ay sonra yapılan kongrede Karayılan’ın yerine Bayık ve Hozat geçmiş ve her iki isim de Öcalan’ın çağrısını reddetmişti.

Bayık ve Hozat’ın aksine Karayılan, Öcalan’ın talimatlarına uyulmasını savunuyordu.

Karayılan’ın bu son açıklamasını yaptığı aynı gün içinde DEM Parti eşbaşkanlarının “Dolmabahçe mutabakatına geri dönülsün” yönündeki çağrıları da bu olasılığı güçlendiriyor.

Yine Karayılan’ın aynı açıklamasında, bu seçimlerde DEM Parti’nin varlığını kanıtlamak için olabilecek en yüksek oyu alması için köy köy, mahalle mahalle, ev ev dolaşılarak çalışılması yönündeki talimat niteliğindeki ifadeleri de silahların bırakılarak siyasi mücadeleye öncelik verilmesi yönünde bir sürece girmek isteyişlerine işaret kabul edilebilir.

Öte yandan PKK’nın çözüm sürecini bozmasına karşı tavır göstermesi nedeniyle örgüt ile arası bozulan ve uzun süre sessiz kaldıktan sonra geçtiğimiz günlerde yeni bir çözüm süreci açıklamalarıyla dikkatleri üzerine çeken Leyla Zana’nın da bu yıl Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarına katılacağı yönündeki bilgiler ve yine benzer konularda Zana gibi zaman zaman PKK ile ayrı düşen Ahmet Türk’ün son dönemde yaptığı açıklamalar da sözünü ettiğimiz yeni bir sürecin ipuçları olarak değerlendirilebilir.

Gerek Kandil’de gerekse de örgütün siyasi uzantısı DEM Parti içinde uzun süreden bu yana “çözüm sürecini neden bozduk?” diyen bir kanatla, “iyi yaptık, doğru yaptık” diyen kanat arasında büyük bir çekişme olduğu biliniyordu.

Son on yıl içinde Kandil’de ipleri ellerinde tutanlar “iyi yaptık” diyenler oldu.

BDP, HDP ve DEM Parti’de de zaman zaman buna karşı seslerini yükseltenler çıktıysa da bunlarda da yönetim Kandil ile paralel gitti.

Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan için “Seni başkan yaptırmayacağız” şeklindeki çıkışı, o dönem HDP’nin Kandil ile aynı çizgide hareket etmesinin en somut göstergesiydi.

O günden bu güne hep böyle süre geldi.

Hatta yakın bir süre önce Kandil ekibinden Mustafa Karasu’nun bu seçimlerde de DEM’in bazı yerlerde özellikle de İstanbul’da CHP ile ortak hareket etmesi yönündeki talimatı ve bunun sonucunda DEM ile CHP arasında bazı alanlarda iş birliklerine gidilmesi kararı da bu anlayışın devam ettiğinin göstergesiydi.

40 YILLIK TERÖR SÜRECİNİN SONU…

Ancak Karayılan’ın bu son açıklaması ve açıklayacakları şeyin bir “silah bırakma” olması, Ankara, Bağdat ve Erbil arasında varılan anlaşmaların PKK’daki tüm dengeleri değiştirdiğinin göstergesi olur.

Böyle bir adım PKK açısından havlu atmak olur.

Böylelikle 1984’te Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla başlayıp on binlerce insanımızın yaşamına mal olan 40 yıllık terör süreci sonlanmış olur.

Kuşkusuz bu Türkiye açısından çok büyük bir zaferdir.

Dileyelim tüm Türkiye bu Nevruzda bahar bayramı ile birlikte terörden kurtulmanın, prangalarından kurtulmanın, özgürlüğün, barışın, kardeşliğin, huzurun, refahın, büyümenin, kalkınmanın zaferini kutlasın.