Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, beraberinde geniş bir heyetle bugün Irak'a önemli bir ziyaret gerçekleştiriyor.
Erdoğan’ın 12 yıl aradan sonra yapacağı bu ziyaret birçok yönüyle tarihi nitelikte.
Ziyaret kapsamında iki ülke arasında başta güvenlik, enerji ve ticaret olmak üzere birçok alanda 20’nin üzerinde anlaşmaya imza atılması bekleniyor.
Bağdat ve Erbil ile birlikte Ankara’nın da büyük önem verdiği ziyaret, Washington ve Tahran’ın yanı sıra PKK tarafından da dikkatle takip ediliyor.
Kuşkusuz Türkiye’nin bu ziyaretle ilgili en önemli beklentisi, PKK’nın Irak topraklarından sökülüp atılmasını sağlayacak bir sürecin başlatılmasına yönelik anlaşmalara imza atmak.
Basra Körfezi’nden Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya ve Kafkaslara uzanacak Kalkınma Yolu Projesi de Ankara’nın büyük önem verdiği konular arasında.
Yine atıl duruma gelen doğalgaz ve petrol boru hatlarına yeniden işlerlik kazandırılması ve bu alanda yeni hatların açılması da görüşülecek konulardan birisi.
Yıllık 15 milyar dolar civarında seyreden ticaret hacminin de ilk etapta 20 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor.
Kalkınma Yolu Projesi, doğalgaz ve petrol sevkiyatının yeniden başlaması ve ticaret hacminin yükseltilmesi konuları Irak’ın da önem verdiği konular.
Irak’ın, bunların dışında önemli bir önceliği daha var o da su meselesi.
Bağdat, Türkiye’nin Fırat ve Dicle nehirlerinden daha fazla su akışına izin vermesini istiyor.
Bu alanlarda yapılacak anlaşmaların tümü hem Türkiye hem Irak açısından oldukça önemli.
Her iki ülkenin de kalkınmasına ve ekonomilerine ciddi katkı sağlayabilecek konular.
Ancak bunların tümünde de mesafe alınması, her birinin hayata geçirilmesi tamamıyla güvenlik koşuluna bağlı.
Güvenlik sağlanmadan bu alanlarda mesafe alınması bazılarında çok zor, bazılarında ise tamamen imkân dışı.
Özellikle de Kalkınma Yolu Projesi.
Dolayısıyla güvenlik konusunun tüm diğer anlaşmalar için bir ön koşul olarak Irak tarafına kabul ettirilmesi oldukça önemli.
O nedenle diğer alanlardaki anlaşmaların güvenlik nedeniyle veya Irak tarafını ilgilendiren başka konular nedeniyle sekteye uğramasından da Bağdat’ın sorumlu tutulması gerekiyor.
Ayrıca Irak tarafının bunları kabul etmesi de yetmez.
Irak’ta ve Irak üzerinde etkin önemli iki büyük güç olan ABD ve İran’ın da, Türkiye’nin gelişmesine ve kalkınmasına büyük katkı sağlayacak adımları boşa çıkarmaya yönelik hamleler içine girebilme ihtimali göz önünde bulundurularak buna yönelik önlemler alınmalı.
Yakın zamana kadar ABD’nin, ülkelerinden çekilmesine dair sayısız açıklamalarda bulunan Irak Başbakanı Muhammed Sudani’nin geçtiğimiz hafta Washington’a yaptığı ziyaret sırasında ABD’nin Irak’taki varlığının devamını sağlayan çok sayıda anlaşmaya imza atmasının Ankara ile Bağdat arasında yapılacak anlaşmaların hayata geçirilmesi yönünde ciddi bir engel teşkil edebileceği açık.
Yine Tahran’ın, gerek Bağdat üzerindeki etkisi üzerinden gerekse de Haşdi Şabi gibi sayıları 200 bini bulan silahlı Şii milis gücü üzerinden bu anlaşmaları boşa çıkarmaya yönelik hamlelerde bulunma ihtimali oldukça yüksek.
Bu iki ülkenin doğrudan veya dolaylı olarak terör örgütü PKK’ya destek vererek ve onu koruma altına alarak Bağdat ile Ankara arasında varılacak güvenlik anlaşmalarının hayata geçirilmesini önlemeye çalışma ihtimali de öngörülebilecek bir durum.
Tüm bunların yanı sıra geçtiğimiz mart ayında Türkiye ve Irak güvenlik yetkilileri arasında yapılan görüşmeler neticesinde Irak tarafının PKK’yı “yasaklı örgüt” olarak tanımlamasının önemli ancak yetersiz olduğunun Bağdat’a kabul ettirilerek, PKK’nın “yasaklı bir terör örgütü” olduğu yönünde Irak parlamentosundan bir karar çıkarılarak bu kararın tüm birimlerce hayata geçirilmesinin gerekliliği vurgulanmalı.
Aynı şekilde benzer adımların Erbil tarafından atılmasının sağlanması da büyük önem arz ediyor.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) PKK konusundaki rahatsızlıklarıyla ilgili şüphe yok.
IKBY yetkilileri gerek Türkiye ziyaretlerinde gerekse de muhtelif açıklamalarında bunu sürekli dile getiriyor ancak rahatsızlık duymak, PKK’yı “sorun” olarak tarif etmek terör örgütüyle mücadelede yetersiz ve cılız yaklaşımlar.
Örneğin geçtiğimiz hafta Süleymaniye’de düzenlenen bir forumda konuşan IKBY İçişleri Bakanı Reber Ahmed, yine PKK’yı bir “sorun” olarak gördüklerini ancak “terör örgütü” olarak nitelendirmediklerini söyledi.
Erdoğan’ın Bağdat’tan sonra Erbil’e yapacağı ziyarette, IKBY yetkililerine bu yaklaşımların kabul edilemez olduğu, bu yaklaşımlarla PKK “sorun”unun çözülemeyeceği gibi, Türkiye’nin bu yaklaşımları kabul etmeyeceği de anlatılacak ve gereğinin yapılması istenecektir diye düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ziyaretinde Bağdat ve Erbil ile tüm bu hassasiyetleri barındıran anlaşmalar yapılması halinde ABD ve İran’a rağmen PKK’nın yakın bir süre içinde Irak’ta önemli ölçüde etkisiz hale getirilmesinin mümkün olduğu ve bunun sağlanması halinde de başta Kalkınma Yolu Projesi olmak üzere her iki ülkenin gelişimine ve kalkınmasına büyük katkı sağlayacak adımların hayata geçme ihtimalinin yüksek olduğuna inanıyorum.
Diliyor ve umuyorum ki bu ziyaret tüm bu açılardan her iki ülke için tarihi bir ziyaret olur.