Terör örgütü PKK'nın Suriye uzantısı PYD'nin, ülkenin kuzeyinde denetimi altındaki bölgelerde 11 Haziran'da yerel seçimlere gitme kararıyla ilgili tartışmalar sürüyor.

Önceki gün MGK toplantısının ardından yapılan açıklamada, “Türkiye’nin sınırlarının güneyindeki bölgelerde terör örgütünü meşrulaştırmaya yönelik adımlara müsamaha göstermeyeceği” belirtilirken ardından Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada da benzer tepkiler dile getirildi.

MHP lideri Devlet Bahçeli ise partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, kuzey Suriye’de “sözde seçim” kararının arkasında ABD’nin olduğuna dikkat çekerken hükümete, “Esad ile diyalogun geliştirilmesi” tavsiyesinde bulundu.

Bahçeli’nin açıklamasından bir gün sonra Suriye medyasına, Beşar Esad’ın, “PYD ile bir diyalog süreci başlatacaklarını ve birkaç ay içinde sonuç almayı umduklarını söylediği”ne dair haberler düştü.

Esad yönetimi ile PYD arasında uzunca süreden bu yana benzer girişimlerin olduğu ve hiçbirinden sonuç alınmadığı biliniyor.

En son iki yıl önce benzer girişimler olmuş sonuç alınamaması üzerine görüşmeler kesilmişti.

Esad’ın bu son açıklamasını Ankara’ya, “Benimle temasa geçmezsen ben PYD ile görüşmelere yeniden başlarım” mesajı olarak okumak mümkün.

Bu mesajın Bahçeli’nin açıklamasından sonra gelmiş olması da ayrıca dikkat çekici.

Öte yandan Bahçeli’nin açıklaması ve Esad’ın mesajının ardından daha dikkat çekici bir açıklama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi.

Erdoğan dün EFES-2024 tatbikatı sırasında yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin çıkarlarına saygı duyan, bizimle iş birliğini geliştirmek isteyen herkesle diyaloğa, temasa, bağlarımızı kuvvetlendirmeye hazırız” dedi.

Dolayısıyla PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde yerel seçimlere gitme girişiminin Ankara ile Şam arasında ilişkileri geliştirme kapısını araladığını söylemek mümkün.

Önümüzdeki günlerde bu konuda karşılıklı sıcak mesajların ve hatta Erdoğan ile Esad’ın görüşme ihtimaline dair gelişmelerin yaşanması muhtemel.

Malum, bu konu bir iki yılda bir gündeme gelip bir süre sonra rafa kaldırılıyor.

Ancak kanımca Ankara-Şam ilişkilerinde normalleşme sürecine girilmesi ve hatta Erdoğan ile Esad’ın görüşmesi artık ertelenemez bir konu.

Bu, hem Türkiye hem de Suriye için hayati önemde.

ABD MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARINDAN SONUÇ ALAMADI

Zira Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması ve korunması Türkiye için de bir bekâ meselesi.

Ve ancak kanımca Türkiye için bu konuda en yakın tehdit Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin yapmak istediği yerel seçimler değil Irak’ın kuzeyinde 10 Haziran’da yapılması planlanıp ertelenen ve henüz tarihi açıklanmayan ancak yılsonuna varmadan yapılması öngörülen genel seçimlerdir.

Zira kuzey Suriye’deki bu seçimlerin hiçbir meşruiyeti yok.

PYD ve bileşenleri olan terör örgütü PKK ile bağlantılı grupların dışındaki siyasi grup, parti ve yapıların hiçbirisi bu seçimlere katılmıyor.

PKK/PYD açısından “kendin çal kendin oyna” durumu.

ABD, özellikle ENKS ve KDP-S gibi terörle ilişkisi olmayan, bölgenin meşru ve güçlü siyasi hareketlerini bu seçimlere dâhil etmek için çok uğraştı ama sonuç alamadı.

Bu gruplar seçimlere katılmayacağını açıkça deklare etti.

Dolayısıyla 11 Haziran’da yerel seçimler gerçekleşse bile bunun hem uluslararası hem de bölgedeki yerleşik halk açısından herhangi bir meşruiyeti olmayacak.

PYD, aynı bölgede 2015 ve 2017’de de benzer şekilde seçimler yapmıştı.

O seçimlere de kendileri dışında katılan olmamış dolayısıyla hiçbir meşruiyet sağlayamamışlardı.

Bu kez de olacak şey aynısı.

ASIL TEHDİT KUZEY IRAK’TA YAŞANMASI MUHTEMEL GELİŞMELER

Ancak Kuzey Irak’taki durum farklı.

Kuzey Irak’ta, Irak anayasasına oluşturulmuş, uluslararası meşruiyeti olan bölgesel bir yönetim var.

Ve bu yönetim, Türkiye ile de oldukça iyi ilişkiler içerisinde.

Ancak önümüzdeki birkaç ay içinde yapılacak seçimlerde durum değişebilir.

Zira PKK ile yakın ilişkiler içerisinde olan ve Türkiye’nin de sürekli uyarılarda bulunduğu bölgenin ikinci büyük partisi KYB’nin seçimlerden güçlenerek çıkması ve kendisine yakın olan Goran, Yeni Nesil Hareketi gibi partilerle birlikte hükümet kurabilecek yeterliliğe ulaşması halinde Türkiye için en büyük tehdit başlamış olacaktır.

Kuzey Irak’ta KYB’nin yönetimi devralması demek, PKK’nın bu bölgede istediği gibi cirit atması, istediği tüm olanaklara sahip olması demek.

Ayrıca daha önce bu köşede birçok kez dile getirmeye çalıştığımız gibi Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’nin birleştirilerek KYB ve PKK/PYD’nin ortak yönetiminde bir terör yapılanması oluşturma çabası bunların yapıların en önemli hedeflerinden birisi.

Bunun bir ABD projesi olduğunu da yine bu köşede sayısız kez dile getirdik.

Kuzey Irak’taki durum, böyle riskli bir sürecin yadsınamaz düzeyde olduğunu gösteriyor.

Yani bölgesel yönetimin başında olan KDP’nin bir gerileme içinde olması buna karşın ikinci parti KYB’nin yükseliş trendi bu tehlikenin ana sebebi.

Ekonomik sıkıntılar ve Bağdat yönetimiyle yaşanan anlaşmazlıkların yanı sıra Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olmak da KDP’nin gerilemesinin sebepleri arasında.

Zira ne hikmetse KDP’nin yayın organları dâhil Kuzey Irak’taki yayın organlarının tamamına yakınında ciddi bir Türkiye aleyhtarlığı ve PKK seviciliği söz konusu.

Bu yayınların ve de Türkiye karşıtı propagandaların Ankara ile iyi ilişkilerden yana olan KDP’nin oylarının gerilemesinde ciddi bir etkisi söz konusu,

Erbil yönetiminin ve KDP’nin bu durumun farkına varıp acilen önlemler alması gerektiğine dair de bu köşede çokça uyarılarda bulunduk ancak pek dikkate aldıkları söylenemez.

Belirttiğimiz gibi Kuzey Irak’ta bir yönetim değişimi Türkiye için tehdit boyutunun çok yükselmesine neden olabilir ama aynı durum Kuzey Irak açısından da bir felaket sürecinin başlangıcı olur.

Ankara ve Erbil’in bu durumla ilgili daha yakın bir iş birliği içinde olması ve bu sürecin her iki tarafın lehine olumlu bir süreç içinde ilerlemesi büyük önem arz ediyor.

Tarafların ve ilgililerin bu konularda gerekli önlemleri almaları alıp adımları atmaları şart diye düşünüyorum.