Türkiye, yeni bir sürecin kapılarını sonuna kadar açtı. İçinde bulunan tortuları, urları, keneleri, pislikleri kaldırıp attı.
“Oğul’uyla kızıyla
Gönüllerde sızıyla
Koştu ışık hızıyla
Türk Milleti Nöbete” Abdullah Gülcemal
Türkiye, yeni bir sürecin kapılarını sonuna kadar açtı. İçinde bulunan tortuları, urları, keneleri, pislikleri kaldırıp attı. Şehir meydanlarının, alt yapıların, teknik ve teknolojik gelişmeler ışığında inşa edilmesi gereken binaların ve özellikle kul hakkına riayet etmenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Medeniyetimizde şehirlerin ulu camilerin ve meydanların bulunuşu bir kez daha anlam kazandı. Kahramanmaraş Merkez üssüyle gerçekleşen tarihin en büyük depremi diye ifade edilen 7.7 ve 7.6’lık depremlerle sarsılan arzın, yıkılan şehirlerin, binlerce hakka yürüyen şehitlerin teslimiyetiyle yekvücut olmuş Türkiye’nin, gece gündüz arı gibi topraktan bir can çıkarma azmiyle çabalarını gördü dünya. Birlik ruhu yeniden tesis edildi. Yeniden şehirler kısa sürede depreme dayanıklı evlerle baharın güzelliklerine doğru yürümeye azmimiz var, kararımız var, kanaatimiz var, dayanışmamız var.
Şehitler yurdu yeni şehitleriyle gönendiler. Koca bir Türk Milleti tam bir teslimiyet içinde seferberlik haliyle yaraları sarmaya, bir yudum su olmaya, bir nefeslik can olmaya yollara koyuldular. Kuşkusuz bütün birimleriyle nöbete durdu milletimiz, devletimiz, askerlerimiz, polislerimiz. AFAD ve STK’ların ortak birliğiyle, Devlet makamlarımızın bir can için canlarını feda edecek fedakârlıkla bölgede olduklarını gördük elhamdülillah. Cumhurbaşkanımızdan Bakanlarımıza, Valilerimizden Belediye Başkanlarımıza, Kaymakamlarımızdan bütün yetkililerimize olan inancımızın zirvesini yaşadık, gördük ve görüyoruz. Binlerce teşekkürümüz vardır. Milletçe omuz omuza, tek yürek olmuş bir vaziyette nöbetteyiz.
Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbni Mâce’de zikredilen bir hadisi şerifte şöyle buyuruluyor; "Bir gün ve bir gece sınırda nöbet tutmak, gündüzü oruçlu gecesi ibadetle geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında vazife başında iken ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehit olarak rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur."
Ebu Davut’ta geçen bir başka hadiste şöyle; “Allah yolunda düşmana karşı nöbet tutan kimselerin dışında bütün ölülerin amel defterleri kapanır. Murabıtların ise, iyi amelleri kıyamet gününe kadar yazılmaya devam eder ve bu kimseler kabir azabı konusunda emindirler"
Tirmizi ve Nesai de ise; "Allah yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan daha hayırlıdır" buyurulmuştur.
Bir haftalık yas ilanıyla ay yıldızlı bayrağımız yarıya indirildi. Tefekkürümüz, tezekkürümüz, kıyamımız arttı. Şükrümüz, niyazımız, besmelemiz, tebessümümüz tazelendi. Komşuluk ilişkilerimize yeniden baktık. Merhametin, fedakârlığın, şefkatin, bir canı kurtarmanın, bir cana bir kâse çorba vermenin her şeyin üstünde olduğunu gördük. Viraneye dönmüş şehirlerimizin yıkıkları arasında hayaletlere benzeyen hallerimizle ateşler yakıp, dayanılmaz sanılan soğuklara yüreğimizi yasladık. Bir can için milletçe kulak kesilip ses dinledik. Binlerce can, merhametin gökyüzünden gelecek canlara umutlarımızı bağlayarak TEKYÜREK TÜRKİYE olmayı çağın şahidi kıldık.
“Okçular Tepesi” Uhud dağının öyküsüdür. Uhud dağı Hazreti Muhammed’i (sav) sevmiş, Peygamber efendimizde Uhud dağını”. Peygamber buyruğu emirdir. Tembih ediyor âlemlerin sevgilisi efendimiz “savaşın durumu ne olursa olsun, nasıl bir sonuç alınırsa alınsın, asla tepeyi terk etmeyeceksiniz”. Okçulara kesin emri veren peygamberin sözü, en küçük bir hareketlilikte terk ediliveriyor, dahası birdenbire ganimet paylaşım arzusu, tepeyi terk etmelerine neden oluyor ve Uhud savaşı kazanılmışken kaybedilme durumuna dönüşüyor. Şehitler veriliyor.
Şimdi Türk Milleti “Okçular Tepesinde” nöbet bekliyor. Biliyor milletimiz, nöbet mahalli Okçular tepesidir. Deprem bölgesi 10 şehrimizde askerlerimiz, polislerimiz yirmi dört saat nöbettedir. Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Ege denizinde, Marmara’da, Karadeniz’de, Doğu ve Güneydoğu hattında, içte ve dışta bütünüyle kıyam halinde, her zamandan daha uyanık bir vaziyette nöbettedir, nöbetteyiz. Canımız yansa da düştüğümüz yerden kalkmaya muktediriz Allah’ın izniyle.
Türk Milletinin kıyamı, Türk coğrafyasının kıyamıdır.
Türk Milletinin kıyamı, Ümmetin kıyamıdır.
Türk Milletinin kıyamı, mazlumların, hakları elinden alınanların, özgürlükleri yok edilenlerin, topraklarından sürgüne gönderilenlerin kıyamıdır.
Türk Milletinin kıyamı, Buhara’nın, Semerkant’ın, Türkistan’ın, Kerkük’ün, Musul’un, Afrika’nın, Myanmar’ın, Kudüs’ün, Filistin’in, Suriye’nin, Kırım’ın, Kazan’ın kıyamıdır. Türk Dünyası Devletler Teşkilatı artık iş başındadır. Bütün bir insanlığın kıyamıdır Türk Milletinin kıyamı.
Antakya Habibi Neccar Camii yıkılmış, Ulu Camiler, mabetler, evler, konaklar yıkılmış. Daha dayanıklı olanlarını yaparız Allah’ın izni keremiyle. Yeter ki milletimiz birlik ruhunu inşa etsin. Yeter ki devletimiz kıyamda dursun.
Yeni yüzyıl Büyük Cihan Devleti, Türkiye yüzyılıdır. Yeni Türkiye, Büyük Cihan Devleti Türkiye’dir. Haçlı devletleri bunu görüyor ve ittifak halinde milletimize ateş püskürüyor. Deprem nedeniyle koşup gelseler de tedbiri elden bırakmıyoruz. Dört bir yanımızı sarsalar da denizden, karadan, havadan gelmeye kalksalar da artık bunun nedenlerini daha iyi anlıyor daha tedbirli olduğumuz biliniyor. İsrail, ABD ve diğerlerini biliyoruz ki huylu huyundan vaz geçmez.
Alp Arslan gibi, Fatih Sultan Mehmet gibi, Yavuz Sultan Selim gibi, Kanuni Sultan Süleyman gibi, II. Abdulhamit Han gibi büyük devlet adamları yetiştirmiş, dünyayı disipline etmişiz asırlarca. Batı devletlerinin, Avrupalı milletlerin korkuları bizim geçmişimizdir. Yeniden dünyaya hükmedecek Osmanlı torunlarının ayağa kalkmaması için iki buçuk asırdır sinsice planlar yapıyorlar. Lakin Allah, dinine sahip çıkanlara sahip çıkıyor. Meselemiz, Allah ve resul ölçüsüdür. Kuran ve sünnet yolunda yeryüzünde hakkın hâkimiyeti içindir nöbetlerimiz. İşte büyük düşünen, geleceği şekillendiren liderler, toplumlarına ufuklar açmış ve hedefler göstermişlerdir. Büyük Cihan devleti Türkiye’nin Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan milletimize, geleceğimize, gençliğimize 1071’den başlayarak hedefleri yenilemiş ve Kızılelma’ya işaret etmişlerdir. İlk hedef 2023 idi, 2023’e girdik. Daha güzel günler için durmadan yola devam edeceğiz. İkinci hedef, 1453’te İstanbul’u Fetheden büyük komutan Fatih’in fethine işaret ederek 2053 tür. Üçüncü hedefimiz ise, 1071 Malazgirt’te en büyük dünya savaşını kazanan Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan’a işaret ederek 2071’e işaret etmişler ve Kızılelma’nın sürekliliğine vurgu yapmışlardır. Türk Devletler Teşkilatımız giderek örgütlenip daha güçlü bir dayanışmanın temellerini tarihten aldığımız güçle geleceği şekillendireceğiz. Turan anlayışını, yeni yetişmekte olan gençlerimize daha güçlü anlatarak dilde, dinde, ahlakta, işte, gönülde, kültürde, edebiyatta, sanatta ve ekonomide birliği yakalayacağımıza inanıyorum.
Türklerin, Anadolu’yu yurt edinmelerinin son savaşıdır Malazgirt Meydan Muharebesi. Büyük Selçuklu Sultanı olan Alp Arslan 26 Ağustos 1071 yılında, Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen arasında gerçekleşen bir savaştır. Konstantinopolis’ten yani bugünkü İstanbul’dan ayrılan Romen Diyojen’in ordusu bir rivayette 200 bin, diğer bir rivayette ise bir milyon disiplinli askere sahiptir. Alp Arslan’ın ordusu ise atlılardan ve tamamına yakınının okçulardan oluştuğu 20 bin ila 30 bin civarındadır. Alp Arslan ve ordusu ya şehit ya gazi oluruz diyerek, Cuma namazını Alp Arslan’ın arkasında kıldılar. Sultan Alp Arslan, bir Türk-İslam âdeti olarak kefene benzeyen beyaz kıyafetlerini giydi. Atının kuyruğunu bağlattı. Yanındakilere Şehit olduğu takdirde vurulduğu yere gömülmesini vasiyet etti. Dualarla savaşa başladılar, ölümüne süren savaş, Alp Arslan’ın galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Malazgirt Meydan Muharebesi yeniden gündemimize alınmalıdır.
Şimdi bize düşen teslimiyet içinde fitneye, fesada, ye’se düşmeden nöbeti sürdürmektir. Devletimiz topyekûn halde yaraları sarmak için her türlü fedakârlığı yapmakta, kısa sürede yeniden şehirlerimiz daha görkemli, daha yaşanabilir ve daha sağlam yapılarla kendini gösterecektir. Yıkılanların yerine yenilerini daha güzeliyle yapabiliriz. Geride kalanlarımızın devletimize olan inancının sarsılmadan devam etmesi en büyük kazancımızdır. Kuran’daki fetih ayetleri okunmalıdır. Şehitlik ve Gazilik vazgeçilmez bir muradımız olduğu gençliğe ve insanlarımıza anlatılmalıdır. Nice şehitler verdik. Binlerce, milyonlarca şehadeti arzulayan milletimiz var. Halid Bin Velid diyor ki “yeryüzü, cihattan başka bir şeyle korunamaz” diyordu ne güzel söylüyordu. Uyanık olmaya, bir ve beraber olmaya mecburuz. Ali İmran suresinin 200. ayeti kerimesinde bakınız bize ne söyleniyor; "Ey inananlar! Sabredin, direnip düşmanınıza üstün gelin. Cihada hazırlıklı, uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki, başarıya eresiniz".
Zilzal suresiyle sözü vahye bırakalım: “Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, "Ona ne oluyor?" dediği zaman, işte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir. O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”
Elhamdülillahi Rabbil âlemin.
www.recepgarip.com