Dünyanın her köşesinde bambaşka deneyimler ve keşfedilmeyi bekleyen güzellikler bulunuyor.
Doğal güzellikleriyle dolup taşan, çeşitli ekosistemlere sahip, buzullardan çöllere, okyanuslardan dağlara kadar uzanan geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. Aynı zamanda, milyonlarca yıl süren jeolojik değişimlerin izlerini de taşıyor. Bütün bunlar Kamil İnsanın kendisini idraki içindir. Yaratılış sırlarını, nedenlerini bilmesi ve kendini tanıması gerekiyor. Bu yolculuk kendini bilmekle yaratıcıyı bilme arasındaki bir köprü olarak karşımızda duruyor. Elbette dünya sadece doğal harikalarla dolu değildir. İnsanoğlunun binlerce yıllık medeniyet birikimini de üzerinde yaşadığı insana emanet olarak bırakıyor ve sergiliyor. Tarihi eserler, antik kalıntılar, modern şehirler ve köyler, her biri insanın yaratıcılığını ve mühendislik dehasına işaret ediyor. İnsana bu aklı veren ve bu keşfi yaptıranı idrak en büyük keşiftir aslında. Farklı kültürler, diller, dinler ve hayat tarzlarıyla dolu, zengin ve çeşitliliğiyle büyüleyici bir gezegende bulunuyoruz. Dünya'nın bu çeşitliliği, insanoğlunun yetenek ve bulguculuğunun, tarih boyunca biriktirdiği bilgelik ve deneyimlerin bir laboratuvarıdır. Bu zenginlik, insanların birbirinden farklı kültürler ve hayat biçimleriyle zenginleştiğini, bu farklılıkların bizi daha güçlü ve daha uyumlu hale getirdiğini hatırlatıyor. Oysa insan, kavgalardan, savaşlardan, fitne ve fesatlardan dolayı dünyayı yaşanmaz, kahrı çekilmez bir yere dönüştürüyor.
Aslında içinde yaşadığımız her coğrafya, her iklim cenneti çağrıştıran harikalar ve yaratılışın büyüleyici gücünü gösteriyor. Doğanın muhteşem dengesini bozmaya, kirletmeye hakkımız yoktur. Dağların heybeti, okyanusların derinliği, ormanların huzuru, çöllerin gizemi—bunların hepsi insanın küçük ama bir o kadar da önemli bir parçası olduğu gerçeğidir. Bu büyük tabloyu gözler önüne sererken bir idrak açılmasına, keşfinin neden ve niçin bu coşkulu ve çekici hayatın ikram edildiğini, kendiliğinden hiçbir şeyin olmayacağını kavraması gerekiyor. Bu harikaların bize öğreteceği çok şey var: doğanın döngüsüne saygı göstermek, kaynaklarımızı sürdürülebilir bir şekilde kullanmak, farklılıklarımızı kucaklayarak birlikte yaşamayı öğrenmek gibi. Her doğal güzellik, her kültürel miras parçası, insana kendi varoluşunu ve evrendeki yerini sorgulayan dersler sunmaktadır. Çeşitliliğin ve doğal güzelliklerin kıymetini bilmek, onları koruyup gelecek nesillere bırakmak bizim sorumluluğumuzdur. İşte bu bilinçle hareket edersek, dünya gerçek anlamda bir cennete dönüşebilir. Tabii ki, dünya üzerindeki yaşam her zaman mükemmel değil; savaşlar, doğal felaketler, çevresel sorunlar ve sosyal adaletsizlikler dayanılır gibi değildir. Yine de bu zorluklarla başa çıkma çabası, insanlığın dayanıklılığını ve bir arada yaşama isteğini ortaya koyar. Fatır Suresi 5 ve 6. ayetlerinde şöyle uyarılıyoruz: “Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın. Şüphe yok ki şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman bilin. Çünkü o kendisine uyacaklara yakıcı ateşin mahkûmlarından olsunlar diye çağrıda bulunur.” Dünya'nın sunduğu güzellikler ve çeşitlilik, gerçekten büyüleyici. Ama İslam'ın bahsettiği cennet tefekkürü, bunların ötesinde, bitimsiz ve sonsuz nimetlerle dolu bir yeri işaret ediyor. Bu ebedi saadeti elde edebilmek için yapılması gerekenler dinimizin öğretilerinde açıkça belirtilmiştir. İşte bu nimetleri elde etmenin bazı yolları:
1.İman ve İbadet: Allah’a ve peygamberine inanmak, O'na itaat etmek ve farz olan ibadetleri yerine getirmek. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hac ibadetini yapmak; imanımızın ve ibadetlerimizin en önemli göstergelerindendir. Bunlar her iman sahibinin yapmakla emredildiği farzlardır. Bunların dışında, Allah'ı zikretmekten bahsedilir ki bu gönüllülük esasıyla yapılan ibadetlerdir ve kıymeti ölçüsüzdür.
2.İyi Ameller ve Hayır İşleri: İyilik yapmak, sadaka vermek, yardıma muhtaç olanlara destek olmak, komşularımızla iyi ilişkiler kurmak ve hayır işleri yapmak cennete götüren yollardandır.
3. Ahlaki Değerler: Doğru, dürüst, adaletli, merhametli, sabırlı ve tevazu sahibi olmaktır. İffet, edep ve hayâyı korumak; gurur, kibir ve çekememezlik gibi kötü hastalıklardan uzak durmak gerekir. Güzel ahlak, müminin cennet yolu üzerindeki rehberidir.
4.Tefekkür ve Şükür: Allah'ın yaratmış olduğu her şeye derin bir tefekkürle yaklaşmak, verdiği nimetlere şükretmektir. Tevekkül sahibi olmak ve her durumda Allah'a bağlılık göstermektir.
5.Sabır ve Teslimiyet: Dünya hayatının geçici sıkıntılarına karşı sabır göstermek, Allah’ın kaderine rıza göstermektir. Zorlukların ardından gelecek rahmeti umut etmektir. “Sabrın başı acı, sonu güzeldir” buyruluyor. Unutmayalım ki bu dünya geçici bir duraktır. Ahirete hazırlanmak için bir fırsattır. Bu fırsatı doğru kullanmak, akıllı insanların amelidir. Ebedi cennet nimetlerine kavuşmak için bu dünyada Allah’ın rızasına uygun bir hayat sürmek gerekiyor. Kur’an ve sünnetin rehberliğinde yürüdüğümüzde, cenneti elde etme yolunda sağlam adımlarla ilerleyebiliriz. Bu bize verilmiş bir imkândır. İmkânı doğru kullananlar bu menzile yolculuk yaparlar.
Dünya üzerindeki hayat mükemmel değildir. Son yüzyıl, savaşların ve çatışmaların damgasını vurduğu bir dönem oldu. Suriye, Irak, Filistin, Gazze, Rusya, Ukrayna savaşı ve Doğu Türkistan'daki vahşetler, insanlığın karşı karşıya olduğu büyük acıları ve adaletsizlikleri gözler önüne seriyor. Bu acıların ve adaletsizliklerin sona ermesi için, uluslararası toplumun daha fazla iş birliği yapması, barış ve adalet için daha güçlü adımlar atması gerekiyor. İnsan haklarına saygı, adaletin sağlanması ve barışın tesis edilmesi, insanlığın ortak hedefleri olmalıdır. Lakin batı dünyası adaleti kaybetmiş durumdadır. Türk ve İslam coğrafya halklarının birleşmesi zaruridir. Ümmetin birliği başka türlü elde edilemez. Şartlar bir araya getirdiğinde enerjiler, birikimler, her türlü ilim ve irfan sofraları darmadağınık hale gelmiş olur ki bu insanlığın ortak kaybı demektir. Dünya, bir yandan büyüleyici güzellikler sunarken, diğer yandan insanlığı sürekli öğrenmeye ve gelişmeye zorlayan bir yerdir. Çekici, aldatıcı, kavga ettirici bir yönü de var bu dünyanın. Bunlardan korunmanın da bir yolunu bulmalıyız. Maide 32. ayeti kerimede şöyle buyruluyor: “İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: “Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur. Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.”
Dünya kahrı çekilmez bir hale dönüştürüldü. Belalar, musibetler insanoğlunun üzerine yağmur gibi yağıyor lakin insanoğlu gaflette olduğundan idrak etmiyor. Üçüncü Dünya Savaşı başlamıştır. Her topluluk, kendi safını belirlemiştir. Hilal taraftarlarıyla haçın taraftarları ezelden ebede bellidir. Hakla batıl savaşı ezelden ebede devam ediyor. Bu kesintisiz böyledir. Allah'ın hukuku her şeyin üzerindedir. Her şeye rağmen; duygudaşlık ve şefkati geliştirmeliyiz. Diğer insanların duygularını anlamaya çalışmak ve onların perspektifinden bakmak, barış ve anlayışın temelidir. Şefkat ve duygudaşlık, ilişkilerimizi derinleştirir ve toplumsal barışı güçlendirir. Eğitimi şuura dönüştürmeliyiz. İnsan hakları, adalet ve barış gibi konularda toplumu eğitmek, savaş ve çatışmaların önlenmesinde önemli rol oynar. Eğitim, insanları daha bilinçli ve duyarlı hale getirir. Bu konuda ihmal affedilemez. İlim, bilim, irfan ve teknoloji hayatın merkezinde durmalıdır. Barış ve adalet için çalışılmalıdır. Adaletsizliklere karşı durmak insanlığın ortak hakkıdır. Barışı destekleyen politikalar üretmek ve savunmak, daha adil bir dünya için vazgeçilmezdir. Herkesin hak ettiği adaleti görmesi, toplumların huzurunu artırır. Kendi nefsin için arzu ettiğini kardeşin için de arzu etmelisin. Sürdürülebilir bir kalkınma ümmetin ve insanlığın ortak ihtiyacıdır. Çevresel sorunlarla mücadele etmek, gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya bırakmak, insanlığın ortak sorumluluğudur. Sürdürülebilir kalkınma, doğanın korunması ve kaynakların adil paylaşımı ile mümkündür. Halkın dayanışma ve yardımlaşma şuuru, kardeşliği teşvik etmelidir. Topluluklar arasında dayanışmayı ve yardımlaşmayı teşvik etmek, toplumsal bağları güçlendirir. Bu, zor zamanlarda birbirimize destek olmamız icap eder. Gözü olan gün ışımıştır.