Zirve birçok açıdan tarihi nitelik taşıyor.
Üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren NATO Zirve toplantılarının 29’uncusu 14 Haziran’da Brüksel’de gerçekleştirilecek.
Zirve birçok açıdan tarihi nitelik taşıyor.
Zira Aralık 2019’da NATO’nun kuruluşunun 70. yılı kapsamında Londra’da düzenlenen zirvede dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamaları sonrasında yaşanan gerilimler ittifakın dağılma sürecine girdiği değerlendirmelerine yol açmış hatta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti” ifadesini kullanmıştı.
Yeni Başkan Joe Biden ise ilk günden bu yana, selefi Trump’ın aksine Transat lantik İttifakı güçlendirmeyi en önemli hedeflerinden biri olarak dillendiriyor.
Bu anlamda zirveden çıkacak kararlar ittifakın geleceği açısından dönüm noktası niteliği taşıyor.
Dolayısıyla ABD’nin bu ittifaktaki liderlik rolü ve Biden’ın siyasi geleceği açısından da öyle.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta ABD merkezli şirketlerin üst düzey yöneticileri ile çevrim içi toplantıda, zirve kapsamında Biden ile yapacakları ikili görüşmeye dikkat çekerek, “Başkan Biden'ın 1915 olayları hakkında yaptığı açıklama ilişkilerimize ilave yük getirse de Sayın Biden ile NATO zirvesinde gerçekleştireceğimiz görüşmenin yeni dönemin habercisi olacağına inanıyorum” ifadesini kullandı.
Yani gerek NATO Zirvesi’nin kendisi gerekse de Erdoğan ile Biden görüşmesi Türkiye açısından da kritik önemde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden’ın yeni ABD başkanı olarak seçilmesinin ardından yaptığı birçok açıklamada, Türkiye’nin “batı bloku” içinde yer almaktaki kararlılığını ve de ABD ile ilişkileri düzeltme konusundaki arzusunu dile getirdi.
Ancak ABD tarafından, Türkiye’nin bu yaklaşımına karşı şu ana kadar atılmış olumlu bir adım olduğunu söylemek mümkün değil.
Aksine Türkiye açısından kırmızı çizgi niteliğindeki, terör örgütleri PKK/PYD ve FETÖ’ye verilen desteğin devam etmesi bir yana Erdoğan’ın dile getirdiği gibi Biden’ın“soykırım” açıkla ması ile ilişkiler daha kırılgan hale geldi.
Yukarıda belirttiğimiz gibi bu zirve ABD’nin ve Biden’ın gücü ve liderliğinin sınanması açısından bir turnusol kâğıdı işlevini görecek.
ABD ve Biden’ın bu zirveden umduğunu bulması ise en fazla Türkiye’nin takınacağı tutuma bağlı.
Yani NATO’nun etkili ve önemli bir müttefiki olarak Türkiye’nin yapıcı bir yaklaşım sergilememesi halinde bu zirve fiyaskoyla sonuçlanabilir.
O nedenle Türkiye’nin bu zirvede elindeki tüm kartları en güçlü şekliyle masaya sürmesini beklemek gerek.
Öncelikle başta ABD ve Fransa olmak üzere birçok ittifak üyesinin aleni bir şekilde desteklediği PYD’nin, yine söz konusu ülkeler dâhil dünyadaki birçok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiş olan PKK’nın uzantısı ve kolu olduğuna dair güçlü bir dosyanın masaya konularak, “Biz bugüne kadar sayısız kez ittifakın ve üye ülkelerin yanında olmamıza karşın, ülkemizi doğrudan tehdit eden, binlerce vatandaşımızın katledilmesinden sorumlu bir terör örgütüne açıktan veya gizli verdiğiniz bu destekler ittifak ruhuyla bağdaşmadığı gibi tarafımızdan kabul edilemez, edilmeyecektir. O nedenle NATO Zirvesi’nde alınacak kararların tarafımızdan desteklenmesi ancak üye ülkelerin terör örgütüne verdikleri destekleri kesmelerine ve ittifakın bu yönde caydırıcı nitelikte kararlar almasıyla mümkün olacaktır” denilecektir diye düşünüyorum.
Aynı şekilde FETÖ’nün terör örgütleri listesine alınıp, bu terör örgütüne verilen desteğin de kesilmesinin ön şartlardan biri olarak gündeme getirilmesi beklenebilir.
Aynı konuların aynı şekilde Erdoğan-Biden görüşmesinde de gündeme geleceğini öngörebiliriz.
ABD’nin bu konularda adım atması halinde diğer ülkelerden de söz konusu terör örgütlerine verdikleri desteği kesmeleri söz konusu olabilir.
Ancak Biden yönetiminin bu konuda adım atıp atmayacağı kuşkuludur.
Kişisel kanaatim, görünen durumda ABD’nin söz konusu terör örgütlerine verdiği desteği kesmeyeceği yönündedir.
Zira derin ABD yönetimi açısından bu terör örgütlerine verilen destek Türkiye’nin yeniden kendilerine bağlı ve bağımlı hale getirilmesi hesaplarının bir unsuru niteliğindedir.
Ancak çözülmeye başlayan Transatlantik İttifakı yeniden güçlendirmeyi öncelikli küresel siyasi hedeflerinden biri olarak ortaya koyan Biden yönetiminin, Türkiye’nin taş koyması halinde bu amaçlarına ulaşamayacaklarını görmeleri halinde tamamen değilse bile söz konusu terör örgütlerine verdikleri desteği dondurma, kısma veya kesme yoluna gitmeleri ihtimal dahilindedir.
O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi hem NATO Zirvesi hem de Biden ile yapılacak görüşme birçok açıdan yeni bir dönemin habercisi olabilir.